Sonsuz Unutuş’u üçüncü kez dün gece okudum.

Dost şair Kadir Aydemir’in 2012’de çıkan kitabı. Kadir Yitik Ülke Yayınlarının kurucusu, genel yayın yönetmeni. İlk öykü kitabım Şahmeran’ın Bildikleridir’i 2015’te yayınlamıştı.

Sonsuz Unutuş şiirsel öyküler bütünü. Ölüm nasıl böylesi çeşitli anlatılır!

Sevgilinin ölümü, adamın, kadının, yoksulun, yaşlının, saatin, yolun, kentin, mevsimin, ayın, güneşin, suyun, ağacın, kurdun, kedinin, balığın, fotoğrafın ölümü…

Ölmek ve geride kalanı sonsuz unutmak. Bir de kalmak öleni sonsuz hatırlamak var.

Uzun süredir bu sütunda yazmadığım için okurlarıma bir açıklama yapmak zorundayım.

Sonsuz Unutuş’la aynı durumu gösteren iki resme saplandım kaldım

«Ama yıllar geçmişti uyuyarak. O yatakta yaşlanmış, ak telleri yüzünün önüne düşmeye başlamıştı. Koca duvar saati orada ölü yatıyor, örümcek ağları neredeyse her köşeyi bilinmez bir yazıyla donatıyordu.»

On yedi yıl önce başlayan, yavaş yavaş ilerleyen Alzheimer hastalığına yakalanan annemi evde özenle gözeterek baktım. Ancak birkaç hafta önce mamayı da almaz olunca hastaneye kaldırdım. Dahiliyede beş gün yattı. Gerekli tıbbi desteği bundan böyle evde veremezdim, hastanenin bakım evine yatırdım. Ölümden beter bir ayrılık oldu. Covid 19 nedeniyle yedi günde bir beş dakikalık ziyareti beklemek her defasında aynı acı ayrılığı yeniden yaşamak varmış hayatta.

İşte bilgisayarın karşısına geçemeyişimin nedeni. Gazi Eğitim Enstitüsünden mezun olmuş, Amerika’da Columbia Üniversitesinde burslu okumuş, otuz iki yıl boyunca nice öğrenci yetiştirmiş doksan sekiz yaşındaki bir Cumhuriyet aydınını şimdi bedenen hayatta zihnen değil görmek acıtıyor.

Sonsuz unutuştaki ikinci resim Türkiye

Neleri unutmadı ki…

Türkiye korku ve tehdide dayanmayan bir idarenin ne olduğunu unutalı çeyrek asra yaklaşıyor.

Türkiye Atatürk’ün getirdiği parlamenter rejimin etkin ve demokratik bir yönetimi gerçekleştirmeye daha elverişli olduğunu çoktan unuttu.

Birlikte yaşama isteğini unuttu.

Birlik ve beraberlik içerisinde kendi kaderini belirleyeceğini unuttu artık Türkiye.

Vatandaşlığın mutlak iktidara karşı gelişmek demek olduğunu unuttu.

Yüce önderi Atatürk’ün bağımsızlık ve dünyada barış adına kazandığı zaferleri bir daha anımsamamak üzere unuttu.

Türkiye yurt dışına burslu gönderdiği annem gibi Cumhuriyet öğretmenlerini, mühendislerini, kimyagerlerini, tarihçilerini, edebiyatçılarını, doktorlarını, matematikçilerini unuttu.

Genç Cumhuriyetin eğitimde, kültürde, ağır sanayide, ekonomide, siyasette, savunmada neler kazandırdıklarını unuttu.

Türkiye’ye ait olma, dahil olma, katılma, sosyal bağlılık gibi siyasetçilerin kimliklerini yaratması beklenen en temel duyguları sonsuza dek unuttu.

Ülke içinde yaşayanların kendilerini bir ortak geçmiş ve gelecekle tanımladıklarını unuttu.

Türkiye özgürlüğü, eşitliği, adaleti sonsuz unuttu

Halk kitlelerini, işçi sınıflarını, çevre, kadın ve gençlik örgütlerini, sendikaları unuttu.

Türkiye topluma ve toplumsal yaşama saygı göstermeyi unuttu.

Düzgün, doğru, iyi alışkanlıklara sahip toplum nedir çoktan unuttu.

Cumhuriyetle kurulan ulus-devletin getirdiği vatandaşlık kurumunda ırk veya dine dayalı bir vatandaşlık esasının kabul edilmediğini unuttu.

“Türk” ifadesinin etnik bir birlik, ırk yahut soy birliği olmayıp, herkesi kapsayan üst bir kavram"[2] olduğunu ne bilmek ne anımsamak istiyor.

Tarihinin büyük bir parçası olan "Osmanlı’da 1800’lü yılların ortalarına kadar tâbiiyet konusunda bir hukuki düzenleme bulunmadığı gibi tebaa kavramının sınırlarının da tam anlamıyla dine dayalı olarak"[3] çizilmediğini - bilmek dahi istemeden – unutmayı seçti.

Türkiye; Ziya Gökalp’in milletin ırki bir birlik olmadığını, kültürel birliğe dayanan terbiye yani eğitim sonunda oluşan birlik olduğu sözlerini bir gün bile hatırlamadı.

Eğitimi, toplumda güvenceyi, siyasette ahlâkı unuttu.

Demokrasiyi ise geliştiremeden unuttu.

Çünkü Türkiye Müslümanlık nedir onu unuttu.

Türkiye sonsuz unutuşta!

  

  


[1] Kadir Aydemir, Sonsuz Unutuş, Yitik Ülke Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, 2015, 78s.

[3] Bkz., a.g.e., «zımmîler»