Değerli okurlarım,

2023 cumhurbaşkanlığı seçiminin 28 Mayıs ikinci tur sonuçlarından bu yana durmadan konuşulan 31 Mart 2024 yerel yönetimler seçimi ülkemizin en büyük derdi gibi hep gündemde. Bir de T.C. Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hanım meselesi var atlatmaya çalıştığımız.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından yayınlanan basın açıklamasıyla, Erkan’ın 2 Şubat’ta görevinden alındığını, cumhurbaşkanımızın liderliğinde, yardımcısı Cevdet Akçay’la birlikte, ekonomi programının kesintisiz ve kararlılıkla yürütüleceğini öğrendik. Dikkat çeken nokta şu : 9 Haziran 2023 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanlığı'na atanmış olan Gaye Hanımefendi kendi istifa etmedi ‘görevden alındı’. Ne raslantıdır ki, göreve gelmesinden bir ay önce Mayıs 2023’te, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlanmış. Buna göre kamu kuruluşunda çalışan bir kişi görevinden alındığı takdirde, özel bir kuruluşta veya kamuda işe başlamaz ise iki yıl boyunca maaşını almaya devam edebiliyor.[1] Demek ki planlanmış bir hareket içindeyiz ve Türkiye halkı olarak bizler, sanki Erkan hâlâ başkanmış gibi, aylık 7.700 dolarlık maaşını cebimizden vermeyi sürdüreceğiz. Unutmadan buna yeni başkan Fatih Karahan’ın maaşının da eklendiğini belirteyim. Dolayısıyla yalnızca bu nedenlerle bir kere daha fakirleşeceğimiz gerçekliğini hazmetmek zorunda bırakılıyoruz. Sonuç olarak ekonomist Meriç Köyatası’nın dolarda fırtına ihbarı verdiğini de not olarak düşüyorum.

Değerli okurlarım,

Türkiye Cumhuriyeti üniter yapıya sahip, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti. Resmi dili Türkçe. Bu noktada bir deyişi ödünç alıyor ve "Cumhuriyetle pazarlık yapmazsınız, onu kabul edersiniz" diyorum. Anayasasına saygı gösterirsiniz. Bir başka ülkeye ya da başka bir güce hizmet etmezsiniz. Gücünüzü bölmez, orta/düşük düzeylere indirmezsiniz. Parti̇zan si̇yaseti̇n dışına çıkarsınız, farklı ya da karşıt fikirlere saygı gösterirsiniz, onları dinler, yanıt verirsiniz, medeni haklara saygı duyarsınız. Sahip olduğumuz bir Türkiye Cumhuriyeti modeli var. Yapılan yanlışları ona uyacak biçimde, her alanda sabah akşam çalışarak düzeltmek, bunda kararlı olmak gerekir. Sonunda bir hiç olup kalmamız mı isteniyor yoksa? Belki de öyle.

İktidar şeytanlaşıyor

Hükümetçe desteklenen, sayıları giderek artan, hilafet ve şeriat gösterilerine tanık oluyoruz. Anayasamız her olanakta parçalanıp çiğneniyor. Cumhurbaşkanımız din eşittir şeriat demeye başladı. Türkiye’miz bir başka oluşuma doğru gidiyor. Bu oluşum uğruna iktidar, halkıyla yalan yanlış yüzleşmekte, onu suçlamakta, onunla çarpışmakta.

Benim için doğduğum, büyüdüğüm, yetiştiğim, onlarca yıldır uzakta, sürgünde, gözbebeğim gibi tüm maneviyatımla kollamış olduğum İstanbul’un, Türkiye’nin, 100 yaşına ulaşmış cumhuriyetimizin, kendi kendini böyle yok edişini görmek, anlatılamaz bir acı. Yaşamımın on yıl kadarını -bunun altısını savaşta - geçirdiğim Arap ülkelerine dönüşmüş bir Türkiye ve bir Orta Doğu kentine dönüşmüş bir İstanbul görmeyi reddediyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi -büyük bir umuda aynı zamanda büyük bir yanlışa kapılarak- kimi tutumlarını idealize ettiğim ve oy verdiğim CHP’nin, İstanbul ve Üsküdar belediye başkanlığı adaylarını -umut tükenmez ya- son bir kez destekleyeceğim. Yanlışları düzeltmek isteyen siyasetçilerin varlığına hâlâ aptalcasına inanmak istiyorum.

Öte yandan dünyada gördüğüm o ki yerkürenin her bir noktasında saymakla bitmez kötülük senaryoları art arda patlıyor. Yalnızca ülkemizde, kentimizde yaşanan sıkıntılar değil içimizi karartan. Dünyanın gidişi insanı zihnen, bedenen yoruyor. Eskiden sıkıntılar enfarktüs krizi gibi kısa süreli olurdu. Şimdi art arda geliyor, önü sonu belli olmadan. Rusya/Ukrayna savaşını İsrail/Gazze izliyor. Kızıldeniz’de saldırılar sürmekte. Ürdün’de ABD üssüne yapılan saldırı yaralanmalarla, ölümlerle sonuçlanarak yeni bir karmaşayı, ABD/İran karmaşasını devreye soktu. Şeytanca bir dünya tasarımı, mitolojiden fırlamışçasına vampirlerin hazırladığı bir programlanma yaşıyoruz. Macaristan’da aşırı sağcı parti Ukrayna topraklarında hak iddia ediyor. Dünyadan huzuru kaldırmak, askeri, dini, biyolojik, su, gıda ve çevre savaşlarıyla, nükleer savaş korkusuyla insanlık tüketilmek isteniyor. Büyük sermayelerin devletlerin başına getirdiği can kıymaya düşkün liderler 21. yüzyılda revaçta. Küçüklü büyüklü, bu tipler, her açıdan insanlığı sarmış görünüyor. Bunların her biri yalnızca kendisi, kendi çevresi ve onu iktidara getirenler için kan emerek yaşıyor, yürüyor.

Böyle derken abarttığımı da sanmıyorum. Son günlerde insanlık için gerçekten çarpıcı iki olgu var. Siyasi gidişatımızın bu olgularla bağlantısı olduğunu düşünüyorum.

Birinci çarpıcı olgu: Jeffrey Epstein skandalı

Ucu Türkiye’de 1999 depreminde hatta belki de Kahramanmaraş depremlerinde yetim kalan çocuklara ve henüz adları gizli tutulan kimi önemli şahsiyetlere dokunan bir skandal. Amerika Virgin Adaları'nda çocuk tacizi merkezi kurmuş olan, 1953 Brooklyn, New York doğumlu, bankacılık ve finans sektörlerinden kazanç elde etmiş, milyarder Jeffrey Epstein skandalı[2].

Epstein’ın 6 Temmuz 2019’da New Jersey Teterboro Havalimanı’nda FBI-NYPD Crimes Against Children Task Force tarafından tutuklanışını ve 10 Ağustos 2019’da tutuklu bulunduğu Manhattan Correctional Center’da asılarak intihar etmiş şekilde ölü bulunuşunu takiben, skandal Amerikan medyasında tüm açıklığıyla yer almakta. Öte yandan ölüm nedeni henüz netlik kazanmış değil. Epstein günümüzün büyük liderleri için ergen bile olmamış küçük kızları pazarladığı, böyle hizmet verdiği bir cennet, bir pedofili adası yaratmış. Bu adanın henüz kanıtları ortaya çıkmamış bir gerçekliği daha dillerde dolaşmakta. Yayılan bilgilere göre, bebek doğumlarını takiben, gebelikler sırasında oluşan geçici ve olağanüstü organ Plasenta’lardan elde edilen -oksijen, besin maddeleri ve mineralleri- taşıyan kanlar büyük servet sahiplerinin sağlığı ve gençleşmesi için kullanılıyormuş.

Sağ kolu durumunda kadınlar var. Bunlardan biri Epstein’in 1999’dan beri partneri olan Ghislaine Maxwell. Zengin ve tanınmış bir aileden geliyor. Babası 1970 ve 1980li yılların önemli medya patronlarından Robert Maxwell. Bu akademik yayıncılık patronu aynı zamanda İşçi Partisi milletvekilliği yapmış. İngiltere'nin en çok satan gazetelerinden Daily Mirror'ı satın aldıktan sonra New York Daily News'u alarak  Manhattan’a yerleşmiş. Kızı Ghislaine şu anda 240 ay hapis cezasını doldurmak üzere Florida'da Federal Correctional Institution’da tutuklu. Hikâyenin kalan ayrıntıları yakında duyulur elbette.

İkinci çarpıcı olgu: Laboratuvarda elde edilen sentez/kültürlenmiş et

Bilim henüz kültür etinin gizemini tam olarak çözmüş olmasa da dünya genelinde çok sayıda risk sermayedarı ve hayırsever tarafından finanse edilen 100'den fazla farklı araştırma projesi yürütülüyor.[3]

2025 yılına kadar yapay etin küresel satışı gerçekleşecekmiş. Hayran sayısı 62 milyonu geçen Leonardo DiCaprio, megastar gücünü kullanarak hayvan hücrelerinden laboratuvar ortamında et üreten iki genç Amerikan şirketine yatırım yapıyormuş.

Singapur geçen yıl laboratuvar tavuğu satışını yasallaştırmış ve diğer birçok ülke de aynı şeyi yapmayı düşünüyormuş.

Neden?

Elbette uluslararası şirketlerin daha az harcayarak daha çok kazanmaları için. Tahminlere göre üretim maliyeti önümüzdeki dokuz yıl içinde önemli ölçüde düşecek ve pound başına 10.000 dolardan şaşırtıcı bir şekilde pound başına 2,50 dolara gerileyecekmiş. Peki, beslenecek hayvan sayısı azaldıkça bölgesel tarım arazilerinin sürdürülebilirliği, çiftçilik kalacak mı dersiniz?

Jeff Bezos ve Elon Musk gibi uzayı kolonileştirerek daha ünlü, daha zengin olma savaşımında yarışıyorlar. NASA’ya gelince Mars'ın tozlu yüzeyine insan göndermeye çalışıyor. Peki insanlar Ay'da ya da gezegenlerde ne yiyecekler?

İşte bu nedenle bir İsrail şirketi olan Aleph Farms hücrelerden et üretme deneyi tasarlamış. Geçtiğimiz haftalarda Uluslararası Uzay İstasyonu'na gönderilen ilk astronot ekibi bu deneyi 2022’de başlatmış, sürdürüyor.

2013 yılında laboratuvarda üretilen et henüz prototip aşamasındayken şimdi hücresel tarım sektörü, finansal yatırımlar, pazarlama izinleri ve teknolojik ilerlemelerle küresel ölçekte şekilleniyor.[4] Laboratuvarda kültürlenmiş et veya sentetik et üretmeyi mümkün kılan hücresel tarım önümüzdeki aylarda daha çok tartışılacak. Nüfusun hızla çoğaldığı 21.yüzyılın beslenme sorunu, büyük sermayedarlara, bu çok kazandıracak teknolojiyle çözülmek isteniyor. Öte yandan çevreciler de devrede. Hayvan istismarına karşı savaşım veriyorlar ve bu yaklaşımın etik olarak benimsenmesinden yanalar.

Anlaşılan yarının dünyası insanlığın değil, belli bir azınlığın yararı için tasarlanan projeleri kapsıyor.


[1] https://www.politikyol.com/hafize-gaye-erkan-gorevden-alindigi-icin-iki-yil-daha-maas-alacak/

[2] https://www.dogrulukpayi.com/bulten/epstein-davasi-nedir-ne-degildir

[3] https://www.lapresse.ca/debats/opinions/2021-10-01/la-viande-de-labo-et-elon-musk.php

[4]https://www.radiofrance.fr/franceculture/podcasts/le-meilleur-des-mondes/le-meilleur-des-mondes-emission-du-vendredi-10-septembre-2021-3295155?at_medium=Adwords&at_campaign=france_culture_search_thematiques&gad_source=1&gclid=CjwKCAiAiP2tBhBXEiwACslfnsancpYxXSxDk-nCk79Gx6GhQPVEwssFaYXt8XuHF5Zm5duP2iDbxhoC1EoQAvD_BwE