Kur’an okuyan kişi her şeyden önce din adına ahkâm kesen sözde ulemanın dinsel bilgi üzerine kurduğu tekeli parçalar. Dinsel bilgiye doğrudan kendisi ulaşır. Böylece ulemanın eğip bükerek ve kendi süzgecinden geçirerek açıkladığı bilgilerin ham ve özgün haline vakıf olur. Bu da Kur’an’ın bir devrimci manifesto olarak oluşum tarihi ve zamanı çerçevesinde anlaşılıp yorumlanması gerçeğini zihinlere kazır. Bu kazıyış ruhbanlaşan ulema sınıfının egemenliğini de bir deprem gibi sarsıp yerle yeksan eder.

Kur’an’la aldatanlar yani dinciler, insanların Kur’an okumasından korkarlar. Ancak bunu açıkça belli etmezler. Söylemde insanları Kur’an okumaya teşvik ederler. Ama onların teşvik ettiği okuma, gerçek bir okuma değildir; anlamadan okumadır. Ancak anlamadan okumaya teşvik çok güç bir iştir. Zira buna ikna etmek zordur. Akıl sahibi herkes anlamadığım şeyi neden okuyayım ki, sorusunu sorar. Bu soruyu sordurmamak sözde ulemanın birincil gündem maddeleri arasında yer almıştır. Peki, ne yapacaklar da insanları bu soruyu sormaktan alıkoyacaklar? Yahut şöyle diyelim; ne yapacaklar da insanların aklına böyle bir soru sormak gelmeyecek?

Şunu yaptılar ve hala da yapıyorlar:

Kur’an bir devrim manifestosu değil tılsımlı sözler topluluğudur. Kur’an’daki sözleri tekrarlamak o sözlerin tılsımından istifade sağlar. Ne denli tekrar ederseniz o denli yarar sağlarsınız. Şu işiniz için şu sureyi şu kadar kere tekrar edin, bu işiniz için de bu sureyi tekrar edin.

Böylece insanları Kur’an’ın bir yaşam kitabı değil de tılsım, gizem ve büyü kitabı olduğuna ikna ettiler. Bu yolda bir yığın rivayet uydurdular. Bu rivayetleri başta Hazreti Peygamber’e daha sonra sahabelere daha sonra da evliya dedikleri bir kısım zevata nispet ettiler.

Gün geldi şifa ayetleri adıyla kitap yazıp Kur’an’ı pazarladılar. Yüz binlerce kitap basıp cahil müritlerine sattılar. Paralarını alıp onları söğüşlediler.

Her hastalık için bir veya birkaç ayeti okuma merasimi icat ettiler. Hatta işi cinsel rahatsızlıklar için ayet okuyup cinsel organa üflemeye kadar bile vardırdılar.

Ne büyük bir utanmazlıktır ki şifa ayetleri diye kitap yazanlar kendileri hasta olduklarında ayet okumadılar da hastaneye koşup doktorlara teslim oldular.

Bu konuda, edebimizden dolayı daha fazla ayrıntı veremiyoruz. Lakin konuya vakıf olanlar zaten neyi ve kimi yahut kimleri kastettiğimizi anlıyorlar. Ancak meseleden haberdar olmayanlar bilsinler ki yapılan iş Kur’an’la aldatmanın da ötesine geçip adeta Kur’an’la alay etmek / dalga geçmekten bile daha iğrenç bir mahiyete sahip. Kur’an’dan bazı sözleri / ayetleri okuyup tenasül uzuvlarına üflemek nasıl bir iğrençlik ve nasıl bir ahlaksızlıktır, gerisini okuyucu düşünsün!

Evet, vallahi de billahi de bunu yaptılar ve hala yapıyorlar. İşte bunlar mümin görünümlü münafıklardır. Yani bunlar gizli kâfirlerdir. Lakin onların maskesini düşürmeye yeltendiğinizde laf kalabalığı ve kurdukları propaganda ağlarıyla hemen sizi din düşmanı ve kâfir ilan ederler.

Bu noktada çarpıcı bir örnek olay sunmak istiyoruz.

2015 yılı Mart ayında Afganistan’ın Kabil kentinde yaşanan feci hadiseyi anımsayalım. Ferhunde adlı genç bir Afgan kadın önce linç edildi, sonra cesedi yakıldı. Ne idi Ferhunde’nin suçu?

Ferhunde bir ilahiyat öğrencisi idi. Bir türbenin önünde muska yazan yobaza müdahale edip bunun İslam’a ve Kur’an’a aykırı olduğunu söyledi. Ona Kur’an’ın bir tılsım kitabı değil bir yaşam kitabı olduğunu anlatmaya çalıştı. Ama o yobaz, tıpkı şifa ayetleri adıyla kitap yazanlar Kur’an’ın bir tılsım kitabı olduğunda ısrarcı idi. Kur’an anlaşılarak okunursa o yobaz halkı kandıramayacaktı. Ferhunde, Kur’an’ın anlaşılmak için okunması gereken bir kitap olduğunu anlatmaya çalıştı. Ne var ki öyle bir suçla itham edildi ki akıllar şaştı kaldı, vicdanlar kanadı, neredeyse yer gök sarsıldı ama kimse duymadı Ferhunde’nin çığlığını…

O yobaz, Ferhunde’nin Kur’an’ı yaktığını iddia etti. Oysa Ferhunde muskaları alıp yakmıştı. Cahiller sürüsü yobazın sözüne inandı. Ferhunde artık din düşmanı olmuştu, Kur’an düşmanı olmuştu, kafir olmuştu, mürted olmuştu…

Linç ettiler Ferhunde’yi. Üzerine araba sürüp ezdiler. Kana susamış yamyamlar sürüsü Ferhunde’yi öldürmek ile yetinmediler; cesedini ateşe verip alçakça seyrettiler yanışını…

Ferhunde’nin bedeni meşale olup aydınlatmıştı Kabil’in karanlık sokaklarını, caddelerini, meydanlarını…

Ama yobazlık kinini kusmuştu, iğrençliğini, rezilliğini, alçaklığını ilan etmişti bir kez daha!

Ferhunde’nin ölümü, Kur’an ile aldatanların işlediği en alçak cinayetlerden biri olarak kazındı tarihin belleğine. Evvelki nice cinayetler, nice katliamlar gibi…

Evet, Kur’an’ı herkes anladığı dilde okursa aldatıcıların düzeni bozulur, Ferhundeler yitip gitmez. Akıl esir alınmaz, bilim itibardan düşürülmez; yaşamda en gerçek yol gösterici olur!

Kur’an’ı anladığı dilde okuyan hiç kimse mollaların salyalı sümüklü vaazlarına itibar etmez.

Kur’an’la aldatan aldatıcıların saltanatına son vermek için okumak şarttır. Hem kainât kitabını hem de Muhammedî devrimin manifestosu olan Kur’an’ı.

Okumak ama anladığı dilde okumak…