Büyük Atatürk ilan edilecek olan Cumhuriyet’in anlamını çevresine şöyle açıklamıştı:

"Cumhuriyet ahlâkî fazilete dayanan bir idaredir."

Kuruluşunun 10. Yılında da " Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Biz Cumhuriyeti kurduk, Cumhuriyet 10 yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe koymalıdır.” diyerek evrimini göstermişti.

Demokrasinin icapları-gerekleri

1.Demokrasinin temel gereği egemenliğin, bağımsızlığın kayıtsız şartsız millete verilmesidir.

2."Sivil toplum içerisinde kültürel anlamda gelişme" ye temel olan ve tarihsel ve siyasi bağlamda gelişip serpilebilen "sivil bir müzakere ortamına imkân tanıyacak kurumlar"[1]ın bulunmasıdır.

3."Mülkiyet kurumunun" varlığı; "siyasi alanın toplumsal farklılıklara ve tartışmalara" açıklığı; yeterli düzeyde "sivil bir etkileşim ağının" olması şarttır.

4. Bunlar olmadığında: "Halkın siyasî katılım olanakları" ve "siyasetin kendisine olan ilgileri" azalır. Dolayısıyla halk "siyasî alanın ve siyasî olayların idaresini devletin inisiyatifine" bırakır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde 10. yıldan başlayarak Atatürk’ün işaret ettiği gibi demokrasi gereklerinin yerine getirildiğini görmeyi çok isterdim.

Ancak on yıllardır eksik, çarpık, anti-demokratik tutumlar yüzünden Cumhuriyet doğal evrimini gerçekleştiremedi.

Özgürlük aşağıdan yukarı gelişmedi. Halk yerine iktidarlar siyasi hayatı ele geçirdi.

Cumhuriyet ahlâkî fazilete dayanan bir idareyse ahlak, fazilet nedir?

Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre ahlak: "Bir toplum içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları; iyi nitelikler, güzel huylar.”; fazilet: Ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin genel adı; erdem.

Cumhuriyetimiz bir türlü gelişmiş ülkeler seviyesine çıkamadı

Oysa "Atatürk İlkeleri olarak bilinen ve 1922 ile 1937 yılları arasında hayata geçirilen yasal, hukuki, dini, kültürel, sosyal ve ekonomik değişikliklerin-devrimlerin amacı" buydu.

O zamanlarda ahlak ve fazilet insan ve millet olmanın ana özelliğiydi.

Mesela uygulanmakta olan Teşvik-i Sanayi Politikası 1929 krizinde yararlı olamayınca hükümet 1932’de üretime yönelen temel yatırımların devletçe gerçekleştirilmesine karar verdi; 1934’te devletçiliğe geçildi ve I. Beş Yıllık Sanayileşme Planı devreye sokuldu.

Mesela Kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakları tanındı. 1890 doğumlu Hatı Çırpan ilk kadın köylü milletvekili oldu.

Türkiye Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı IAEA'ya katıldı.

Sonrasında iktidarlar Cumhuriyeti ana değerlerinden uzaklaştırdı.

Mesela 1958’de muhalefet lideri İsmet İnönü'nün yaptığı açıklamalara yayın yasağı getirildi.

Cumhuriyetin ve demokrasinin özelliklerini kendi karakter ve değerleriyle bağdaştıramayanlar, çıkarlarını gerçekleştiremeyeceklerini görenler, 1946’larda çoktan sona ermiş olan "tek partili dönem" deyişini suçlamaya çevirdiler; gelmiş geçmiş gözde gerekçeleri oldu.

Böylece her fırsatta Atatürk’ün kurduğu, bir ahlak ve fazilet rejimi olan Cumhuriyeti, "tek partili dönem" diye hırsla karaladılar.

Lider kime denir?

Bugün iktidarı överek Atatürk çapında lider saymak Cumhuriyet ve demokrasiyi anlamazlıktan gelmek Atatürk’ü silip atmaktır.

İktidarın tutumunda halkın egemenliğine destek veren herhangi bir iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk görmediğim için Cumhuriyet ve demokrasi bağlamında iktidarı liderlikle değerlendiremem.

Sanırım iktidarı göklere çıkarmanın ardında çıkaranların yabancı olmadığı politika oyunu oynama becerisi yatıyor.

İktidar bu beceriyle oyları elde tutmayı, hem Batılıların hem halkın zayıflıklarını kullanarak kaos yaratmayı, bundan aptalca büyülenen taraftarlarını böylece korumayı becerdiği için olsa gerek, günümüz iktidarı sahibini lider olarak gören çok.

Günlük konfor bozulur, tehditler başlar korkusuyla kimi gazeteciler sentaks kıvraklıkları gösterdikleri köşelerinde iktidar methiyesi yayımlıyor.

Gerçek lider başkalarının lideri olmak üzere yola çıkmaz yaptıklarının sonucunda öyle olur

Gerçek lider ülkesi ve halkı adına yerine getirdiği taahhütlerle örnektir.

Başka liderlerle çalışır, onlardan öğrenir.

Onlarla paylaştığı dayanışmayı var olduğu sürece üretir, geliştirir.

Işığı hiç sönmeden çevresindekileri eylemleri üzerinde düşünmeye iter.

Yanındakiler istediği gibi davranmadığında kendi davranışlarını, sözlerini düzeltir, onların kendileri olmasına izin verir.

"Tek parti"li Cumhuriyet döneminde demokrasinin gerekçeleri birer birer yerine getirildi.

Diktatör denen Atatürk’ün girişimleri halkın refahını artırdı, bilgisini geliştirdi.

Diktatör denen Atatürk çok partililiği başlattı.

Nice iktidarın Cumhuriyeti anlamadan özendiği "tek parti dönemi" bugün artık gerçekleşti.

Genç Cumhuriyet, demokrasinin temel ilkesi çok partililiğe hızla yürümüşken, bugün Cumhuriyet "tek partili dönem" de.

Sonuç: Cahil, fakir, gönüllü güçsüz, aptalca iktidar hayranı, koca bir kesim doğdu.

Demokratik olma iddiasındaki batılı ülkeler de ulusal çıkarlarını düşünerek bizde gördüklerini dile getirmekten kaçıyor üstelik bu dönemi genç Cumhuriyet dönemiyle karşılaştırarak insanlığı aldatıyorlar.

Ayasofya skandalı

Ayasofya’daki törende Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "hemşerisi ve YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın kayınpederi olan"[2] eski imam Mustafa Demirkan Ayasofya’nın 24 Kasım 1934 Bakanlar Kurulu kararıyla camiden müzeye dönüştürülmesi konusunda Atatürk’ü zalim ve kâfir olmakla itham etti.

Bunu yapabildi çünkü Cumhurbaşkanımız o kararın "tek parti dönemi"nde alındığını bunun "tarihi bir ihanet ve hukuka aykırı" olduğunu geçtiğimiz yıl dile getirmişti ve Ayasofya yeni bir kararla Temmuz 2020’de ibadete açılmıştı.

Mustafa Demirkan törende Cumhurbaşkanının işte o kararlı tepkisizliğinden cesaret alarak o sözleri sarf etti.

Bu yaşanan; faziletten öyle uzak bir tutum ki etkisiyle her türlü zararlı, tehlikeli izlenim ve sonuçlar ortaya çıkmakta. Toplum her türlü bozukluğa, yanlışlığa, kötü alışkanlığa sürüklenmekte.

Faziletin olmadığı bu yerde eğer demokrasi dışına sürüklenmekte olan toplum iktidarın ihtiraslarını durdurmaz, ulusun her kesimini egemenliği altına almış bu güce ayar vermez, yavaşlatmazsa büyük bir ulus, bir medeniyet küçük, alçak, değersiz, yamaçtan aşağı yuvarlanıp gidecek.

Atatürk’ün "korku ve tehdide dayanan bir idare olan Sultanlık" yerine armağan ettiği "ahlâkî fazilete dayanan bir idare" olan Cumhuriyeti koruyabiliriz.

  1. umut var olmalı.