(İstiklal Marşı’nın Anlambilimsel Çözümlemesi -1)

İstiklal Marşı için biz, önceki bir yazımızda “Bağımsızlık Özel Ezgisi” sözünü de kullanmıştık. Daha doğrusu bu sözü ulusal marş anlamına gelmek üzere önermiştik. Fransızca marş sözcüğüne Türkçe bir karşılık olmak üzere sunduğumuz “ özel ezgi” sözünü bağımsızlık / istiklal sözüyle bir araya getirince böyle bir sözcük topluluğu oluştu. Örnek bir kullanım da göstermiştik.

Şöyle yazmıştık:

"Türkiye’nin bağımsızlık özel ezgisi, İstiklal Marşı adını taşır. / Türkiye’nin istiklal marşı, “İstiklal Marşı” adını taşır.

Türkiye’nin milli marşı anlamında da şöyle bir kullanım olanaklıdır:

Türkiye’nin ulusal özel ezgisi; İstiklal Marşı’dır.

Umarım anlatmak istediğimiz, anlaşılmıştır."

Evet; İstiklal Marşı’ndaki sözcüklerin kökenine ilişkin daha önce yazdığımız bir dizi yazının ardından şimdi de marşa ilişkin anlambilimsel bir değerlendirme yapalım.

Marşta kullanılan sözcükler ve sözcük toplulukları Türk dilindeki genel anlam havzasına ne denli uygun? Bu soruya yanıt vermeye çalışalım.

Kuşku yok ki İstiklal Marşı kitlelere coşku veriyor. Niye ki, hakkında yazılan binlerce yazı, yapılan binlerce konuşma, kurulan övgü dolu tümceler elbette ki marşa ilişkin bir coşku ve anlam tabusu oluşturmuş durumda. Ancak bir haksızlığa yol açmayalım; marş mecliste ilk okunduğunda da milletvekillerini bir hayli coşturmuş bir şiirdi. Bundandır ki birkaç kez okunup milli marş olarak kabul edilmiştir. Ne var ki bu durum İstiklal Marşı adlı şiirin anlambilimsel açıdan hiçbir sorun barındırmadığı anlamına gelmiyor. Nitekim bu konuda söylenmiş pek çok söz, ortaya konulmuş pek çok değerlendirme var.

Biz çözümlememize şu çok duyarlı konudan başlayalım:

Bir ulusun ulusal marşı olan İstiklal Marşı, içinde ulusunun adına yer vermiyor. Bu çok önemli bir durumdur. Neden İstiklal Marşı’nın hiçbir yerinde Türk, Türk Ulusu, Türkiye gibi sözcükler yok?

Bu son derece dikkat çekici bir durum değil mi?

Hadi ulusun adı yok, ülkenin adı niye yok?

Marşta, “millet” var, hatta “ırk” bile var. Ama Türk sözü yok, Türk milleti sözü de yok.

“Yurt” var, “vatan” var ama “Türkiye” sözü yok.

Kimileri bu durumu Mehmet Akif’in ümmetçi olmasına bağlıyor. Ancak bu kesinlikle doğru bir değerlendirme değil. Niye ki Mehmet Akif başka şiirlerinde Türk sözüne yer veriyor. Söz gelimi bir şiirinde şöyle diyor:

“Türk eriyiz, silsilemiz kahraman…”

Mehmet Akif’in Türk sözünden rahatsız olması olanak dışıdır. Tersine o Türklüğüyle övünen biri. Yukarıdaki dize bunu açıkça ortaya koyuyor. Akif’in Arnavut kökenli olduğu, bu nedenle pek Türklük vurgusu yapmadığı biçimindeki görüşlerse yalnızca gülünç nitelemesini hak ediyor. Arnavutlar Türk ulusunun kardeşidir. Türkleşmiş yüz binlerce Arnavut kardeşimiz var. Akif’in Arnavutluğu, Türklüğüne asla engel değil ki... Kaldı ki baba tarafından Arnavut kökenli olsa da anne tarafından Türk olduğu şeklinde görüşler de var. Başka bir deyişle Akif Türklüğe tümden yabancı değil. Babasının Arnavutluğu konusu da Kosovalı olmasıyla ilişkilendiriliyor. Oysa Kosova’da Anadolu’dan göçen / göçürülen binlerce Türk aile de var.

Akif, bir şiirinde Arnavut olduğunu yazıyor. Ancak bu, Arnavut isyanına karşı çıkarken etkili olmak adına yazılmış bir söz olabilir:

Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum…
Başka bir şey diyemem… İşte perişan yurdum!..

Aslında neden Arnavut olduğunu söyleme gereği duyduğu açık bir biçimde ortada. Mehmet Akif’in Arnavut isyanına karşı nasıl tepki gösterdiği herkesçe bilinmektedir. Bu konuda yazdığı o keskin şiir de meseleyi gözler önüne seriyor. İslam ve ümmet vurgusu yaparak isyanı etkisizleştirme adına çaba gösteriyor.

Gerçek şu ki Mehmet Akif Türk ulusunun değerli bir oğludur. Yazdıklarına ve kimi düşüncelerine yönelik eleştirilerimizin olması ise elbette ki başka bir konudur.

Evet, Mehmet Akif kimi yanlış görüşlerine karşın bizim ulusumun bir değeridir.

Bu yazıda İstiklal Marşı’ndaki kimi yanlışlarına değineceğiz, değiniyoruz. Çok küçük dokunuşlar halinde ve imaen de olsa önceki yazılarımızda da kimi yanlışlarına değinmiştik. “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” sözünü eleştirmiştik örneğin…

Demiştik ki; daha sonra da milli marşlar / istiklal marşları yazdık. Bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetlerinin marşlarını kastederek, iyi ki duası kabul olmamış, demiştik.

İstiklal Marşı’nın Türk ulusuyla olan en büyük bağı Türk dilinde olmasıdır. Henüz dil devrimine 12 yıl varken bile marşta kullanılan sözcüklerin yaklaşık % 60’dan fazlası öz Türkçedir. Bu durum Türk dilinin o dönemde bile ne denli güçlü olduğunun yalın bir kanıtıdır.

Öte yandan bir burukluğumuzu yinelemek adına yeniden yazalım:

Keşke İstiklal Marşı’nda Türk sözü de yer alsaydı.

Burada önemli bir noktaya daha değinmek isterim;

Marşın ulusal marş olarak kabul edildiği ilk mecliste Türkiye’deki her etnik topluluktan milletvekilleri vardı. Başka bir deyişle yalnızca Türkmen / Yörük ve öbür Türkî unsurlardan oluşan bir meclis değildi ilk meclis. Buna karşın anlaşılan o ki hiçbiri marşın Türk dilinde olmasına itiraz etmiş değil. Herkes Türk dilinin ortak bir değer olduğunu benimsemiş. Başka bir deyişle hiç kimse kendi etnik dilini öne sürmüş değil. Türk dili Türkiye halkının tümünün ortak dili olarak fiilen kabul görmüş. Bu aslında ulus olma yolundaki en önemli ve en yaşamsal adımdır. İstiklal Marşı aslında bu ilk adımın atılmasını da sağlamış yahut bu adımı güçlendirmiş bir metindir.

Bu bölümü şu soruyla bitirelim:

Bir ulusun marşının "korkma" sözüyle başlaması biraz tuhaf değil mi?

Konuyu sürdüreceğiz…