Tellerin iki yanında iki çocuk: Bruno ve Şmuel.
Aylarca tellerin iki ucundan konuşan bu iki küçük, ilk kez aynı tarafta buluşur.
Bruno, Şmuel’in babasını bulmasına yardım etmek için çamura bata çıka dikenli tellerin altından geçer.
Artık üzerindeki pijama desenli ince giysi bir oyun değil; ölümün üniformasıdır.
Yağmur başlar; içeri girdiklerinde, Bruno bunu yağmurdan kurtuldukları bir sığınak sanır.
Bir asker bağırır, panik içindeki kalabalık dar ve havasız bir odaya sürülür.
Kapı kapanır, oda kararır.
Bruno, Şmuel’in elini bulur, sımsıkı tutar.
Ve o an, “My best friend for life” sözleri, karanlığın içinden yankılanır.
Sonrası… Hatırladınız mı?
Bu sahne, İrlandalı yazar John Boyne’un zihnine yıllar önce yerleşen bir görüntünün doruk noktasıdır.
Boyne, Holokost’un (II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın sistematik olarak milyonlarca Yahudi, Roman, engelli ve muhalifi yok ettiği soykırım) karanlığını tarih kitaplarının soğuk diliyle değil; çocuk masumiyetinin penceresinden anlatmak istedi.
Çizgili Pijamalı Çocuk, bu bakış açısının ürünüdür.
2007 yılında kitap dünya çapında yankı bulunca, yönetmen Mark Herman hikâyeyi beyazperdeye taşıdı.
Ve sinema, Boyne’un tek bir görüntüden kurduğu trajediyi izleyicinin gözleri önüne sarsıcı bir gerçeklikte serdi.
O final sahnesini izleyen biri, savaşa hâlâ hak verecek tek bir gerekçe bulamaz.
Sinemanın gücü tam da burada ortaya çıkar: izleyiciyi yalnızca tanık değil, vicdan sahibi bir muhbir hâline getirmesinde.
Ve o vicdan, geçmişin karanlığından bugünün acı gerçeklerine bakar.
Çünkü bu sahneler bitmedi… anlatılacak daha çok hikâye var.
Hatırlayın, 2015 yılının Eylül ayı başları…
Bodrum kıyısında, kırmızı tişörtlü, mavi şortlu üç yaşında küçük bir çocuk yüzüstü yatıyor.
Ayakları hafifçe denize dönük ve nefes almıyor.
Adı Aylan Kurdi…
Suriye iç savaşından kaçan Kurdi ailesi, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmeye çalışıyordu.
Bodrum’dan Kos Adası’na gitmek için bindikleri şişme bot, denize açıldıktan kısa süre sonra alabora oldu.
Aylan, ağabeyi Galip ve annesi Rihan boğularak hayatını kaybetti.
Aileden yalnızca baba Abdullah Kurdi kurtuldu.
Bu kare, Holokost’tan onlarca yıl sonra bile, savaşın çocuklara biçtiği kaderin değişmediğini gösteriyor.
Aylan Kurdi ve onun gibi binlerce çocuğun hikâyesi hâlâ beyazperdede anlatılmayı bekliyor.
Savaş, onların çocukluğunu elinden aldı; sinema, seslerini duyurabilecek en güçlü araçlardan biri.
İşte bu yüzden, 5-6-7 Aralık 2025’te İstanbul, Ankara ve İzmir’de yapılacak Uluslararası Savaş Karşıtı Film Festivali, yalnızca bir sanat etkinliği değil.
Sinemayı, savaşa ve zulme karşı bir kürsüye dönüştürme iddiası.
Spartaküs Kültür ve Sanat Derneği tarafından organize edilen festivalin direktörü Volkan Gümüş, bu iddiayı şöyle açıklıyor:
“Bu çağrı, sinemasını savaşa, şiddete ve adaletsizliğe karşı bir duruşa dönüştüren tüm yönetmenlere yöneliktir. Biz, sanatın dönüştürücü gücüne inanıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, gerçek değişim ancak birlikte emek vererek, dayanışmayla ve kararlılıkla mümkündür.”
Bu çağrının yanıtı olacak filmler, Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından gelecek.
Kısa ama sarsıcı…
Savaş karşıtı hikâyeler, tek bir salonda buluşarak sanatsal bir direniş alanı yaratacak.
Arkasında ise politik omurgayı ve estetik çıtayı yüksek tutacak bir danışma kurulu var: Barikat Film Festivali kurucusu belgesel yönetmeni Hüseyin Nacar, 2Yaka Film Festivali yöneticisi akademisyen Doç. Dr. Zehra Cerrahoğlu, Kıbrıslı barış aktivisti hekim Dr. Okan Dağlı ve akademisyen Doç. Dr. Umut Bozkurt.
Ticari kaygı taşımayan, tek derdi sanat ve savaş karşıtlığı olan festival, tamamen gönüllü emeğiyle yürüyor.
Mutlu, Rozerin, Gökçe, Kemal, Mahmut, Berkay, Demet…
Adını hatırlayıp anamadığım arkadaşlarımdan da af dilerim.
Her birinin emeğine sağlık.
Ama bir şikayetim var;
Bu arkadaşlar şimdilik jüri üyelerinin duyurulmasına müsaade etmedi.
Şaka bir yana, arı gibi çalışan bu ekip, başvuruların titizlikle değerlendirilmesini de sağlıyor.
Katılmak isteyen yönetmenler, başvurularını festivalin resmi web sitesi üzerinden ya da FilmFreeway platformu aracılığıyla yapabiliyor.
Son başvuru tarihi ise 1 Ekim 2025.
Kameranız, savaşın karanlığına karşı yakılacak bir ışık taşıyorsa…
O ışığı saklamayın.
Şimdi yakma, gösterme ve çoğaltma zamanı.