Sevgili okuyucularım yeni bir yazıda tekrar buluştuk.
Eğitim mi Sınav Maratonu mu? Türkiye’de Eğitim Sisteminin Yapısal Sorunları ve Alternatifler
Türkiye eğitim sistemi, niceliksel genişleme ve sınav odaklı yaklaşımla öne çıkıyor. Ancak bu genişleme, çoğu zaman bireysel nitelik ve gerçek hayata hazırlık açısından sorgulanabilir bir hale gelmiş durumda. Özel okullar, yeni üniversiteler ve sınavlar arasındaki bu döngü, bireye değil sisteme hizmet ediyor gibi görünüyor.
2. Akademik Enflasyon: “Her İle Bir Üniversite” Politikası
Üniversite sayısındaki hızlı artış: 2002 yılında üniversite sayısı yaklaşık 76 iken, bugün bu sayı 206’ya ulaşmıştır; 129 devlet ve 77 vakıf olmak üzere
Öğrenci sayısındaki yükseliş: 2000’lerde 1,5 milyon civarındayken, günümüzde yaklaşık 8 milyon öğrencinin yükseköğretim kurumlarında eğitim gördüğü belirtiliyor
Akademik kalite üzerindeki baskı: Öğretim elemanı sayısı artsa da, niteliği koruma noktasında ciddi endişeler söz konusu. “Akademik kadroda liyakat yerine farklı kriterlerin (politik vb.) öne çıkması, bilimsel üretkenliği azaltıyor” deniyor
İşsizlik ve mezun güveni: “Akademik enflasyon”, lisans mezunlarının iş bulamaması ve zayıf ücretli pozisyonların artması olarak tanımlanıyor; bunun yol açtığı işsizlik, gençlerde ciddi bir güven ve gelecek kaygısı
3. Sınav Odaklı Sistem ve Yüksek Maliyetler
Türkiye’de eğitim sisteminin sınav çevresi etrafında şekillenmesi, hem psikolojik hem finansal maliyetler doğuruyor. Aileler özel dersler, kurslar ve hazırlık süreçlerinde büyük harcamalar yapmak zorunda kalıyor. Bu durum, bireyin girişimci olabilecek kaynakları başka amacıyla tüketiyor.
TÜİK verilerine göre, son 10 yılda üniversite eğitimi maliyetlerinde %1 316, kitaplarda %763, kırtasiye malzemelerinde %1 253, yurt ücretlerinde %355, şehir dışı kira artışlarında %1 256, Beşiktaş gibi yoğun öğrenci bölgelerinde 4 yılda kira artışının %984 gibi rakamlara eriştiği belirtiliyor
Bu veriler, eğitim sürecinin sadece zaman değil, aynı zamanda ciddi bir ekonomik yük olduğunu gösteriyor.
4. Alternatif Model: Almanya’nın “Dual System” Yaklaşımı
Almanya’nın eğitim sistemi, Türkiye’nin yaşadığı sorunlara uygulanabilecek önemli bir alternatif model sunuyor:
Dual Vocational Education and Training (VET) – Çifte Sistem
Teori ve uygulamanın beraber yürüdüğü yapı: Öğrenciler hem kurumda (meslek okulunda) hem de şirket ortamında eğitim alıyor; bu süreç 2–3,5 yıl sürüyor
İşgücü piyasasıyla güçlü entegrasyon: %50 civarındaki lise mezunu öğrenci mesleki eğitim programlarına katılıyor; mezunların %92,7’si iş bulabiliyor
Genç işsizliğin düşük olması: Almanya’da genç işsizlik oranı çok düşük seviyelerde; bu sistem sayesinde şirketler mezunları işe alırken risk almıyor, daha güvenilir bir işe geçiş gerçekleşiyor
Standartlaştırılmış müfredat ve ortak sorumluluk: Federal hükümet, eyaletler, iş dünyası ve sendikalar bir arada çalışarak hem eğitimin kalitesini denetliyor hem de piyasaya uygun yeni meslek alanları geliştiriliyor
Türkiye’ye Yönelik Değerlendirme
Diplomalar mezunları yeterince garanti altına almıyor; akademik enflasyon nedeniyle nitelik ile diploma değeri arasında makas açılmış durumda.
Sınav odaklı sistem, gençleri girişimcilik veya bireysel üretimden uzaklaştırıp sürekli bir maratona mahkûm ediyor.
Eğitim maliyetleri, bireylerin sermaye veya girişimcilik için biriktirebileceklerini tüketiyor; okulun sonunda o parayla bir iş kurmak bile mümkün olamıyor.
Neler Yapılabilir?
Mesleki eğitime yatırım: Almanya örneğinde olduğu gibi ya da mesleki liselere ve “dual system” benzeri modellere geçiş.
Kalite odaklı üniversite sayısı azaltımı: Nicellik yerine, akademik yeterlilik ve araştırma kapasitesi odaklı politikalar. |
Müfredatta yaşam becerileri: Finansal okuryazarlık, girişimcilik, hukuk, kariyer planlaması gibi derslerin liselere entegrasyonu. |
Üniversite-sanayi iş birliği: Uygulamalı eğitim, staj ve proje bazlı öğrenim ile öğrencinin iş dünyasına adaptasyonu. |
Sınav yükünün hafifletilmesi: Çoklu yetenek ölçen sistemler (portfolyo, proje, bireysel değerlendirme) yerine eşit odaklanma. |
Akademik Enflasyon ve Niceliksel Yığın
2002’de üniversite sayısı 76 iken, günümüzde 206’ya ulaştı Buna paralel olarak öğrenci sayısı 1,5 milyondan 8 milyona çıktı Ancak bu artış, akademik kalite ve mezun istihdamında anlamlı bir gelişmeye dönüşmedi; aksine “akademik enflasyon” dediğimiz diploma değeri erozyonu meydana geldi
Ekonomik Ağırlık ve Sınav Maratonu
Kitap, kırtasiye, özel ders, yurt ve kira gibi giderler on yıllık periyotta %800–1300 arası artış gösterdi . Bu ekonomik baskı, bireylerin birikim ve dayanıklılığını tüketerek onları sistem içinde kayıp bir kaynak haline getiriyor.
Almanya’dan “Dual System” Modeli
Almanya’da öğrenciler mesleki eğitimlerini hem okulda hem işletmede sürdürerek deneyim kazanıyor; sonuç: %92,7 işsizlik değil, istihdam Ayrıca bu modelde devlet, iş dünyası ve sendikalar eğitim içeriğini birlikte belirliyor; meslekler piyasaya göre düzenleniyor
Sonuç ve Yol Haritası
Türkiye’nin eğitim sistemi, bireysel gelişimi desteklemekten çok sisteme hizmet ediyor. “Nitelik” yerine “nicelik” vurgusu, sınav yükü ve ekonomik baskılar, gençleri girişimcilikten, üretimden uzaklaştırıyor. Türkiye, Almanya gibi uygulamalı-model eğitim stratejilerine yönelerek, akademik kaliteyi artırarak ve sistemi bireylerin gelişimine odaklayarak ciddi kazanç sağlayabilir.
Sevgili okuyucularım
Bir sonraki yazıda görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.