Merhaba sevgili takipçilerim ve okuyucular...

Bu haftaki yazım özellikle Ayasofya müzesi'nin camiye çevrilmesi ile alakalı ancak konunun özü ve merkezi bu değil. Önümüze ara ara ve de bilinçli olarak bazı konular getiriliyor. Yaratılan bu gündemler bize ileriye dönük sıkıntı yaratacak hadiselerin ve rantların neticesinde geliyor. Gerek havalimanı arazisi ve gerekse Kanal İstanbul projesi hakkında öğrendiklerimiz; yurt dışındaki bazı Arap yatırımcılara satılan arsalar, bu arsaların değişen cinsleri, buralardan gelen rantlar birtakım kişilerin, kurumların ve grupların ilişkileri... Durum bu olunca ilgiyi Ayasofya müzesi'ne çekerek bunların üstünün örtülmesi gibi bir durum söz konusu. Ben insanların daha duyarlı olmasını bekliyorum. Kesinlikle bu soruya cevap vermiyorum: Ayasofya müze mi olmalı, cami mi olmalı? İkisi de olabilir, hiç problem değil. Bu karar cumhuriyet iradesi ve uhdesindedir. Türkiye Cumhuriyeti orayı müze yapar, kilise yapar, cami yapar ne yaparsa yapar... Ha tabii ki gönlümden geçen nedir diye sororsanız, hem güzel müzenin kalması hem cami olarak devam etmesi derim. Hatta gerekiyorsa kilise olarak da hizmet vermesi. Bunlar insanları bir araya getiren önemli şeylerdir. Bunlar yapıcı eylemlerdir. Burada bir tarih yatıyorsa tarihe her anlamda saygı duyulması gerekir. Orada bir yer var, bir tarih var, bu taştan topraktan ünlü bir usta eliyle yapılmış ama önemli olan bu yapının içini ruhla doldurmak, hoşgörüyle doldurmak ve bu sayede dünyaya örnek olmak.

Dolayısıyla benim Türkiye Cumhuriyeti'nden beklediğim ve vatandaştan beklediğim, kör bir gözle bakmak yerine detaylı incelemek, önümüze koyulan dosya incelerken de "acaba başka taraflarda neler oluyor"u takip etmek. Kalın sağlıcakla.

Haftaya görüşmek dileğiyle...