Selamlar sevgili okuyucularım, pek kıymetli takipçilerim,
Bazı dönemler vardır; tek tek bakıldığında açıklaması yapılan olaylar, yan yana geldiğinde artık açıklama olmaktan çıkar, tabloya dönüşür.
Uçak düşer “teknik arıza” denir.
İHA iner “inceleme sürüyor” denir.
Gemiler zarar görür “araştırılıyor” denir.
Ama bütün bunlar aynı zaman diliminde, aynı ülkenin etrafında yaşanıyorsa, artık mesele olaylar değil, örüntüdür.
Son haftalarda yaşananlara bu gözle bakmak zorundayız.
GÖKYÜZÜ: GÖRÜNMEYEN ZAFİYET
Azerbaycan’dan kalkıp Gürcistan hattında düşen uçak…
Libya bağlantılı hava trafiğinde yaşanan kazalar…
Balıkesir’de köylünün haber verdiği, resmî kayıtlara geçmeden denize inen İHA…
Ortak nokta şu:
Hava sahasında olan biteni ya sonradan öğreniyoruz ya da başkalarından duyuyoruz.
Bu, teknik bir problem olmanın ötesinde caydırıcılık meselesidir.
Çünkü modern dünyada hava sahası, sadece savunma değil; egemenlik göstergesidir.
ANKARA’DAKİ OLAY: MESELE KİM OLDUĞU DEĞİL, NEREDE OLDUĞU
Başkentte, yabancı askerî unsurlarla bağlantılı bir yapıya yönelik saldırı gerçekleşti.
Fail etkisiz hâle getirildi, detaylar flu bırakıldı.
Ama dünya şuna bakar:
Bu olay nerede oldu?
İran’da Filistinli bir ismin öldürülmesi nasıl
“İran kendi sahasında güvenliği sağlayabiliyor mu?” sorusunu doğurduysa,
Ankara’daki bu olay da aynı soruyu sessizce Türkiye için sordurur.
Failin görünmemesi güveni artırmaz.
Belirsizlik, risk algısını büyütür.
DENİZLER: KARADENİZ’DEN AKDENİZ’E AYNI ANDA BASKI
Karadeniz’de hasar alan, batırılan ya da işlevsiz kalan gemiler…
Akdeniz’de artan askerî ve sivil deniz trafiği…
Ege’de fiilî uygulamaya dönüşen enerji ve güvenlik iş birlikleri…
Mavi Vatan söylemi varken, sahada şu soru soruluyor:
Denizi kim kontrol ediyor, kim izliyor, kim karar veriyor?
ASIL EKSEN: ENERJİ HARİTASI VE TÜRKİYE’NİN DIŞINDA KURULAN MASA
Şimdi bu tabloya enerji boyutunu ekleyelim.
Çünkü bu yaşananların çoğu, güvenlikten çok enerjiyle ilgilidir.
İsrail – Chevron hattı
ABD merkezli Chevron, Noble Energy’yi satın alarak:
-
Leviathan
-
Tamar
gaz sahalarının ana işletmecilerinden biri oldu.
Bu sahalardan çıkan gaz:
-
İsrail’de kullanılıyor
-
Mısır’a ihraç ediliyor
-
Doğu Akdeniz enerji denkleminde stratejik unsur hâline geliyor
Lübnan meselesi
Chevron’un Lübnan’la doğrudan anlaşması yok.
Ancak İsrail–Lübnan deniz sınırı anlaşması sayesinde:
-
İsrail sahaları meşrulaştı
-
Lübnan’ın arama faaliyetleri açıldı
“Ruhsat TPAO yerine Chevron’a veriliyor” iddiası
Suriye – ABD şirketi
Aynı dönemde Suriye:
-
ABD merkezli bir enerji şirketinin de bulunduğu konsorsiyumla anlaşma imzaladı
Şirket adı değişebilir; ama:
-
Finansman ABD
-
Siyasi koruma ABD
-
Enerji mimarisi ABD merkezli
Bu şirketler İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs hattından bağımsız hareket etmez.
SORU NET: TÜRKİYE NEREDE?
İsrail var.
Yunanistan var.
Güney Kıbrıs var.
ABD enerji şirketleri var.
Mısır var.
Lübnan dolaylı olarak var.
Suriye enerji masasında var.
Ama:
Türkiye yok.
Bu, askerî bir dışlanma değil;
enerji merkezli bir kuşatmadır.
BU TESADÜF DEĞİL, SENKRONİZASYON
Uçakların düştüğü,
İHA’ların fark edilmediği,
gemilerin zarar gördüğü,
başkentte güvenlik algısının sarsıldığı
bir dönemde;
aynı anda enerji haritası Türkiye’siz yeniden çiziliyorsa…
Buna “rastlantı” denmez.
Buna sessiz savaş denir mi?
Bilemem.
SON SÖZ
Bu bir felaket tellallığı değil.
Ama rehavet de değil.
Sessiz savaşlar:
-
bildirgeyle başlamaz
-
ilanla sürmez
-
fark edilmediğinde kazanılır
Bugün asıl soru şudur:
Türkiye’nin refleksleri, caydırıcılığı ve enerji merkezli gücü aynı anda test mi ediliyor?
Cevabı doğru okuyanlar, yarının haritasını çizer.