Sürekli yaşadığımız sıra dışılıklar, bu yaşananlara karşı toplumda bir tür “körleşme” ve yaygın bir kanıksama duygusu yaratıyor. Körleşme ve kanıksamaya direnmek için, yaşadığımız sonuçların sebeplerini görünür hale getirme çabasından vazgeçmemek gerekiyor. Ekonomi haberlerine ilgi duyanların daha iyi bildikleri bazı konuların altını çizerek, iktidarın uyguladığı toplum menfaatlerine aykırı ekonomi yatırımı politikalarını irdelemeye çalışacağım.

Son demlerini yaşadığını (kendi dâhil) herkesin gördüğü AKP iktidarı, varlığını korumak ve aslında bitmiş ömrünü uzatmak için neler yapmadı ki? Önce “özelleştirme” kılıfıyla cumhuriyetin yüz yıllık birikimi olan kamu yatırımlarının tamamı elden çıkartılarak “hazırdan yeme” dönemi yaşandı. Hazırlar bitince de Kamu Özel İşbirliği (KÖİ), Yap işlet devret (YİD) ve İşletme Hakkı Devri (İHD) yöntemleriyle, yani ülkenin geleceğinin ipotek ettirilmesi ile günü kurtarma kolaycılığına ağırlık verildi.

'ÖZELLEŞTİRME' KILIFIYLA ÜLKE VARLIKLARI NAKDE ÇEVRİLDİ
1986 yılından AKP’nin iktidarda geldiği 2002’ye kadar 16 yılda 8.2 milyar dolarlık, yani yıllık ortalama 512 milyon dolarlık özelleştirme yapılmıştı. 2002’den sonraki 18 yılda Hazine’ye 62,3 milyar dolar özelleştirme geliri girdi, yani yıllık ortalama 3,46 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Bir başka ifade ile AKP 18 yıl boyunca, önceki hükümetlerden yıllık yaklaşık 7 kat fazla özelleştirme geliri elde etti ve harcadı.

İktidara gelir gelmez ilk önce ‘fabrika kuran fabrikaları’ elden çıkardılar. 2003 yılında iki kamu şirketi, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük tezgah üreticisi TAKSAN ile sanayi tesisi imalatı yapan GERKONSAN satıldı. AKP iktidarı, Türkiye’nin en büyük şirketlerini, fabrikalarını, otellerini, limanlarını, enerji üretim tesislerini, elektrik ile doğalgaz dağıtım şebekelerini ve arazilerini yerli ve yabancı özel şirketlere sattı.

DIŞ BORÇLAR 3,7 KAT ARTIRILDI
Özelleştirme gelirleri yetmedi, dış borçlara da yüklenildi. AKP kendinden önceki dönemde 114 milyar dolar olan dış borçları ( 3,7 katına) 421 milyar dolara çıkardı, yani 307 milyar dolar daha arttırdı. Bugün elde kalan varlıkların tümü Türkiye Varlık Fonu’na toplanıyor ve bu varlıklar teminat gösterilerek yeniden ve çok yüksek faizlerle borçlanılıyor. TVF’yi Sayıştay denetleyemediği için ne yaptıkları, toplam borcun ne olduğu bilinmiyor.

Bu kadar parayla tarımda, sanayide, teknolojide; ülkenin her karış toprağından istihdam, üretim ve zenginlik fışkırması gerekirdi. Oysa kapanan işletmelerde ve işsizler ordusu sayısında istikrarlı artışlar yaşanıyor, kişi başına düşen milli gelir sürekli düşüyor. Bu kadar özelleştirme ve borçlanma sonrası Merkez Bankası’nın rezervlerinde ülkeye 2-3 yıl yetecek kaynak olması gerekirdi. Ancak net rezervlerin 2002’nin çok daha gerisine, eksi 45 milyar dolarlar seviyesine kadar indiği biliniyor.

AKP iktidara geldiğinde devleti küçültüp, harcamaları kısarak daha verimli bir yapı oluşturma iddiası taşıyordu. 2002’de Türkiye’de kamuda çalışan kişi sayısı 2,1 milyondu. Kamuda işe alımlar yandaşları devlet kesesinden kollama aracı haline getirilirken, “liyakat yerine mülakat” yöntemi benimsendi. Başta Diyanet ve Kolluk kuvvetleri olmak üzere, kamuda tüm çalışanlar sayısı yüzde 220 artırılarak 4,7 milyona çıkartıldı.

KÖİ VE YİD’LER TÜRKİYE'NİN 25 YILINI İPOTEK ETTİRDİ
Üçüncü Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, Avrasya Tüneli, otoyollar, şehir hastaneleri ve niceleri… Kamu-Özel İş birliği ve Yap-İşlet-Devret modelli projeler ülkenin bugününün ve geleceğinin en önemli ekonomik kamburları ve karadelikler oldular.

Eğer planlan sayıda kullanım olmazsa (ki olmayacak), bu projelere 25 yıl boyunca toplam 153 milyar dolarlık ödemeyi bizler, çocuklarımız ve torunlarımız yapacak. Ülkenin geleceğini ipotek altına alan bu mega yatırımlar için verilen taahhütlerin ayrıntıları ise “ticari sır” bahanesi altında halktan gizleniyor.

MEGA BATAKLAR
Hepsi de kamuoyunca iyi bilinen beş yandaş büyük firmaya yaptırılan bu projelerin en büyüklerini ve ülkeye maliyetlerini kısaca hatırlatalım.

Osmangazi Köprüsü: Maliyeti 1,2 milyar dolar. 15,5 yıl sonunda yüzde 650 kâr ile garanti geliri 7,8 milyar dolar olacak. Köprüden 2019’da 8,5 milyon araç geçti, geçmeyen araç sayısı 5,7 milyon oldu. Hazine’ye maliyeti 2019 için 2 milyarı lirayı aştı.

Avrasya Tüneli: Maliyeti 1,4 milyar dolar. 25 yıllık işletme süresince garanti geliri 2,6 milyar dolar olacak. Yıllık 25 milyon araç garantisi verildi, 2019’da 17,5 milyon araç geçti, geçmeyen araçlar için 244 milyon lirayı hazine ödedi.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü: 115 km otoyol ile birlikte maliyeti 2,5 milyar dolar. 7,5 yıl işletme süresince geçiş garantileri ile birlikte firma 8,1 milyar dolar kazanacak.

Ankara Garı: 17 sene işletilecek olan gar için 106 milyon yolcu ve 159 milyon dolar gelir garantisi verildi. Devlet 3 yılda 15 milyon dolar ekstra ödeme yaptı ve yapacak.

Yeni İstanbul Havalimanı: Yap -İşlet- Devret modeli ile 25 yıllık işletme süresi için 22,2 milyar Euro artı KDV ile ihale edildi. Yılda 90 milyon yolcu kapasitesi var ama ilk 10 ayda 20 milyon yolcu kullandı. İşletici firmanın ilk iki yılda devlete ödemesi gereken yıllık 900 milyon Euro’luk ödemeler sözleşme bitimi olan 24. Ve 25. Yıllara ertelendi. Devlet desteğine rağmen Türkiye’nin en büyük batık projesi ve çok ciddi zarar ediyor.

Kütahya Zafer Havalimanı: 28 yıllığına işletilecek, verilen yolcu garantisi sayısı yıllık 1 milyon 232 bin. Ancak tahmin edilen yolcu sayısında yüzde 95’lik bir yanılma gerçekleşti. 2019 yılı itibariyle 7 yıl için yapılan toplam devlet ödemesi 39,2 milyon Euro oldu. Maliyeti 50 milyon Euro, işletme süresi sonunda şirket maliyetin 4 katı kar etmiş olacak. 29 yıllık işletme süresinin tamamlanacağı tarihe kadar şirkete 205 milyon Euro ödeme yapılacağı tahmin ediliyor.

Şehir Hastaneleri: Yaptırılan 10 şehir hastanesinin kullanım bedeli olarak üç yılda yapılacak ödeme tutarı 31 milyar lira. Bu tutarın 4,4 milyar liralık kısmı 2017-2019 yıllarında ödendi. 2020 yılı için de 5,7 milyar lira özel ödenek ayrıldı. Bu hastaneler yeni yatak kapasitesi yaratmak için yapılmadı, çünkü şehir merkezindeki mevcut hastaneler kapatılıp şehir hastaneleri bünyesinde birleştirilmesi planlandı. Sağlık Bakanlığı 31 bin yatak kapasiteli 19 KÖİ şehir hastanesi sözleşmesi imzaladı. Prof. Dr. Uğur Emek’in tespitlerine göre bunlara toplamda 81,2 milyar dolar ödenecek. KÖİ modeliyle yaptırılan bir şehir hastanesi için ödenen ve ödenecek kira bedelleri ile 10 şehir hastanesi daha yapılabiliyordu.

Bakanlık ayrıca Katar merkezli bir şirketten 2 ambulans uçağı 4 yıl için 126 milyon TL’ye kiraladı. Uçaklar uçmasa da şirket günlük iki saatlik garanti ücret alacak.

DEVLET GARANTİLERİ TOPLAMI 153,7 MİLYAR DOLAR
Prof. Dr. Uğur Emek AKP’nin KÖİ ve YİD modeli mega projelerine verilen devlet garantileri toplamını 153,7 milyar dolar olarak hesaplıyor. Bu bedeller hizmeti kullananların ücretleri ve kullanmayanların da vergileri ile onlarca senede ödenecek. AKP’nin bu modele ağırlık vermesinin sebepleri şöyle sıralanabilir.

  1. 2008 küresel finansal krizinden sonra büyük merkez bankalarının bastıkları paralar gelişen ülkelere de yönelmeye başladı. Türkiye bu ucuz ve kolay finansmanı Kamu-Özel-İşbirliği (KÖİ) projeleri için fırsat olarak gördü.
  2. Bu projeler görünüşe göre özel sektör finansmanıyla karşılanmakta ve dolayısıyla başlangıçta devlet bütçesinden para çıkmamaktadır. Ödemeler sözleşme dönemi boyunca yıllara yayılıyor. (Böylece devlet bütçesine anlık yük binmiyor).
  3. Temel atmak, açılış kurdelesi kesmek ve “eser bırakmak” açısından bakıldığında, KÖİ ve YİD usulü mega projeler iktidarın siyasal propagandalarında çok etkili kullanılıyor.
  4. Bu süreçte ayrıca, devletin mevcut tesislerinin işletme haklarının devirlerine (İHD) yönelik yöntemler de geliştirildi. Yani devlet tesislerin işletme haklarını özel sektöre devrederek, gelecekteki gelirlerini acilen nakde çevirdi ve bunları da harcadı.
  5. Bu sözleşmelerden kaynaklanan devlet borçları, muhasebe trikleri (hileleri) çerçevesinde kamu borç stoku içerisinde gösterilmiyor. Bu nedenle devlet dış burcu gerçeğinden daha düşük, kamu finansmanı da gerçeğinden daha güçlü gösteriliyor.
  6. İhtiyaçtan projeye değil, projeden ihtiyaca gidiliyor. Yani aslında bir ihtiyaç yok iken masa başında önce bir proje planlanıyor, sonra gerekli olan ihtiyaç gerekçeleri üretilip konuluyor. Buna en açık örnekler kanal İstanbul ve yeni İstanbul Havalimanı projeleri.

Önce babadan-dededen kalma varlıkları tüketip, yetmeyince günü kurtarmak için ödemeye ömrünün yetmeyeceği kadar borçlanan sorumsuz mirasyediye benziyor AKP. İktidarlarına zeval gelmesin diye yarattıkları krizlerin sonuçlarını uzun yıllara öteliyorlar, Keyfiliklerinin cezasını gelecek nesillere kesiyorlar. Ebeveynlerinin yanlış siyasi tercihlerinin faturasını çocuklarına ödettirmek, onların geleceklerini bugünden karartmak hiçbir siyasal iktidarın hakkı olmamalıdır.