Türkiye’de ister Cumhurbaşkanlığı, ister genel isterse de yerel olsun; seçimler hep “en hayati seçim” niteliğindedir! Her dönemin “birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz günler” olması gibi, ülkemizde her seçim bir “var olma ya da yok olma” tercihi olarak görülür.

Muhalefete göre her seçim “geri dönüşü olmayan karanlığa dur demek için son çıkış” iken, iktidara göre “elde edilen kazanımların kaybedilmemesi ve hainlerin ilelebet sandığa gömülmesi fırsatı” olarak sunulur.

Vatandaşın siyasi katılım kanallarının sadece sandıkla sınırlandırılmadığı gelişmiş demokrasilerde seçimler varlık-yokluk meselesi olarak görülmez. Bu yüzden de seçimlere katılım oranları bize kıyasla 3. sırada kayıtlara geçerken bu oran örneğin İsviçre'de yüzde 45 seviyelerinde kalmıştı.

İKTİDARIN KAZANMA ZORUNLULUĞU

Siyasal muhalefet seçimlerde yenilmeye zaten son derece antrenmanlı ve alışık olduğundan propaganda dönemlerinde elinden geleni yapıp sandık sonuçlarını umutla bekliyor. Yani muhalefet, seçimleri bir kez daha kaybetmekle dünyanın başına yıkılmayacağını biliyor.

Ancak iktidar için durum hiç de bu kadar basit değil. Sandığı demokratik bir araç olarak değil de tam bir varlık-yokluk meselesi olarak görüyor ve ne yapıp-edip mutlaka KAZANMAK ZORUNDA olduklarını düşünüyorlar. Kaybetmeleri durumunda tüm kazanımlarının yok olması bir yana, değişen siyasal iklim sonrası başlarına gelecek hukuki ve cezai riskleri düşünmek bile istemiyorlar. Bu yüzden de iktidar her seçimde elindeki tüm kozlarını ortaya sürüyor.

“YASANIN VERDİĞİ YETKİYLE BU SEÇİM BENİM SON SEÇİMİM” (!)

Yukarıda bahsettiğim zaruretten olsa gerektir ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan son seçim manevrası olarak "lidere vefa çağrısı” kartını masaya sürdü. Erdoğan “benim için bu bir final. Yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim. Çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emanetin devri olacak” dedi. Sosyal medyada, Erdoğan'ın bu duygusal manevrası ile küskün AKP seçmenini sandığa götürmeyi hedeflemiş olabileceği değerlendirmesi yapıldı.

Bu açıklamanın samimiyet derecesini ve daha önce benzer açıklamaları defalarca yapmış olması hususlarını ayrıca ele alacağım. Ancak bu cümleler, Erdoğan’ın her seçimi varlık-yokluk meselesi olarak gördüğünün kanıtı olarak kayıtlara geçmiş oldu.

BU SEÇİMLER KİMİN SEÇİMİ?

Erdoğan’ın bu “son seçimim” açıklamasının içeriğini biraz irdelemeye kalkışınca hem hukuki hem de mantıki bazı hatalar görüyoruz, bunu açmak isterim.

Birincisi; [Erdoğan her ne kadar tek aday gibi meydanlarda olsa da] yerel seçim olması hasebiyle bu seçimler hukuken kendisinin değil, belediye başkan adaylarının seçimi.

İkincisi; adaylık sınırlaması sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde var, yerel yönetimlerde yok. Yani, Cumhurbaşkanlığı sonrası Erdoğan isterse diğer tüm siyasi pozisyonlara ömrü yettiğince aday olabilir.

Üçüncüsü; Erdoğan kurduğu cümlede “yasanın verdiği yetkiyle” dedi. Oysa “yasanın koyduğu sınırlamayla” demeliydi. Bu seçimlerin sadece yerel seçimler olduğunu hesaba katmadığını anladık. Ancak Cumhurbaşkanlığı görevinin en çok iki dönem yapılabilmesi bir yetki değil sınırlandırmadır. Bu ifadenin bir “zihin sürçmesi” olduğu anlaşılıyor. Kendisi tüm yasaları sadece yetkileri yönünde algıladığından “sınırlama” sözcük ve kavramını zihni reddediyor ve dili bu tür engelleyici sözcükleri telaffuza yanaşmıyor olabilir mi acaba?

Dördüncüsü de; Erdoğan’ın “son kez” açıklaması ilk değil, daha önce de defalarca oldu. Kısaca anımsayalım;

2009’da: "2011, Allah ömür verirse son milletvekilliği adaylığımdır."

2012’de: "Büyük Kongre’de son kez Genel Başkanlığa aday oluyorum."

2022’de: "2023’te milletten kendi adımıza son kez oy istiyoruz." demişti.

2024: "Bu seçim, benim için final" dedi son olarak.

“OLMASA DA OLDURDUK, YİNE OLDURURUZ!…”

Bu son gelişmeler üzerine tüm kamuoyunda tekrar “Erdoğan'ın 2028'de yeniden aday olabilmesi mümkün mü?” sorusu tartışılmaya başlandı.

Onlar ikinci döneminde deseler de bu ülkede yaşayan herkes biliyor ki Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’nın üçüncü döneminde ve sağlığı elverdiği sürece, yaşamı boyu Cumhurbaşkanı kalmaya çok istekli ve kararlı.

Kısaca anımsatalım; henüz parlamenter sistemde iken Erdoğan Ağustos 2014’de halkoyu ile Cumhurbaşkanlığının ilk dönemine seçildi. Üç yıl sonra, Nisan 2017 Bahçeli’nin önerisi ile getirilen anayasa referandumu sonrası “Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi” dedikleri ucube başkanlık sistemine geçtik.

2019’da olması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimleri Haziran 2018’e alındı ve Erdoğan tekrar Cumhurbaşkanı seçildi. Bu onun ikinci ve son dönemiydi ve o günlerde de “önceki dönem sayılmaz, yeni anayasal sisteme göre bu Erdoğan’ın ilk dönemidir” diyen olmamıştı.

Mayıs 2023’e geldiğimizde ise Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesi için o garip “ilk dönem sayılmaz, 2018 sonrasında yürürlüğe giren yeni anayasaya göre bu seçim 2. dönem sayılır” iddiasını ortaya attılar. Muhalefet ise“adaylığına engel çıkarırsak Erdoğan buradan da mağduriyet devşirir ve seçilme şansını artırabilir” gerekçesiyle sıkı bir karşı duruş koyulamadı. “3. kez adaylık hukuka aykırı olsa bile biz seni sandıkta yeneceğiz” dediler. O’na “dur, bu kadarı da olmaz” diyecek YSK ve Yüksek Yargı makamı da bırakılmadığından oldubitti ile 3. Kez Cumhurbaşkanı seçildi Erdoğan. Hukuksuzluk durumu işte bu kadar açıktır.

BİR KEZ DAHA ADAYLIK İÇİN ELDE İKİ SEÇENEK

Erdoğan’ın ömrü ve sağlığı elverdiği sürece o makamında oturabilmesi için yapmayacakları hukuksuzluk, göze alamayacakları risk yok. Şimdi de 2028’de Erdoğan’ın bir kez daha aday yapılabilmesi için elde iki seçenek olduğunu düşünüyorlar.

Seçeneklerden ilki; Meclis'in Cumhurbaşkanı'nın görev süresi dolmadan önce seçimlerin yenilenmesi kararı alması. Anayasa'nın 116. maddesi, "“Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” diyor. Nitekim Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “o günlere çok zaman var ama eğer TBMM, cumhurbaşkanlığının ikinci döneminde seçimleri yenileme kararı alırsa Erdoğan’a üçüncü dönem için adaylık yolu açılır” açıklamasını yaptı.

BU TBMM’DEN CUMHURBAŞKANLIĞI ERKEN SEÇİMİ ÇIKAR MI?

Cumhurbaşkanlığı için erken seçime gidilebilmesi için (TBMM 5/3) 360 milletvekilinin oyu gerekiyor. Mevcut TBMM sandalye dağılımına göre; Cumhur İttifakı'nın Meclis'teki sandalye sayısı ise 313. Yani 47 oya daha ihtiyaç var.

İyi parti (38 sandalye) ve Dem (57) partileri onaylamasa bile, diğer partilerin milletvekili sayıları, Cumhurbaşkanlığı erken seçim kararını Meclisten çıkarmaya pekâlâ yetiyor. Saadet (20) Deva (15) Hüdapar (4) Yeniden Refah (4) Demokrat Parti (3) Bağımsız (7) sandalyesi var. Bu sandalyelerin toplamı, ihtiyaç olan 47 oyun 6 fazlasını; 53’ü buluyor. Burası Türkiye ve siyasette “olmaz” diye bir şey yok! Yani, iktidarın sunacağı çok cazip çeşitli imkânlar (!) ile bu küçük partileri erken seçime ikna olasılığı hiç de yok değil.

KİŞİYE ÖZEL DİZAYN ANAYASA BİLE KESMİYOR!

Erdoğan’ın tekrar adaylığı için ikinci seçenek ise, anayasa değişikliği... Ankara kulislerinde, yerel seçimlerin ardından yeni anayasa çalışmalarına hız verileceği konuşuluyor. Bu çalışmanın içine 2 dönem sınırlamasının kaldırılması hususunun eklenmesi neredeyse kesin görülüyor.

Erdoğan koltuğundan kalkmamak adına (kendisi için özel dizayn ettirdiği Anayasa dâhil) çiğnenmeyecek hiçbir kural görmüyor. Temel gaye, ömrü ve sağlığı yettiğince bulunduğu yerden indirilememesinin garantiye alınmasıdır. Zaten yeni anayasa Erdoğan’a sınırsız güç ve hesap sorulmazlık sağlamak için icat edilmiş değil miydi? Bu ortadayken, olası Anayasa değişikliği girişiminin asli sebebi açık değil mi?

Ülkenin diğer ekonomik sorunları iyi kötü idare edilirken, iktidarın bundan daha önemli ve hayati bir derdi zaten yoktur. Nitekim, AKP Genel Başkanvekili Mustafa  Elitaş "Millet, Erdoğan devam etsin isterse biz liderimizle ölüm bizi ayırıncaya kadar devam etmek isteriz" açıklamasını boşa yapmadı ya!