L’OFFICIEL yazarı Juliana Ukiomogbe’nin «2020 Gucci Sonbahar Defilesi: Büyüleyici Ritüel» başlıklı yazısı19 Mart’ta çevrimiçi yayımlandı. Milano Moda Haftasına damga vuran Alessandro Michelle tasarımlarını sıra dışı ortamda sundu. Haberde kreasyonlara ait altmış fotoğraf yer alıyor.

Top-modelleri boşuna aramayın çünkü mankenler kreasyonlar kadar şaşırtıcı. İstiklâl Caddesinden Sultan Hamam yokuşundan benzer kişiler benzer kıyafetler taşıyor sanki çok tanıdıklar: Arkadaşımız, komşumuz, akrabamız, sokakta rastladığımız biri. Yüz ifadeleri öyle bıkkın banal yoklukta çaresiz. Beni yazmaya iten bu oldu zaten: Bizden, ülkemizin geldiği durumdan, dünya ekonomisinden, bencil hırslı siyasilerin bizleri sürükledikleri uçurumlardan bir şeyler gördüm.

Ukiomogbe teknik düzenlemeye etkileyici gösteriye değinmiş, çokça muhteşemliğinden söz ediyor. Michelle’in şeffaflık ilkesine dayanarak show hazırladığını, izleyicilerin modelleri makyaj ve giyim odalarını defile için çalışanları atlıkarınca benzeri yuvarlak döner sahnede tüm doğallığıyla sunduğunu belirtmiş. Gelenler Gucci HUB’ın kapısından doğruca hazırlıkların yapıldığı alana alınmışlar soyunan giyinen makyajı saçları yapılan mankenlerin içinden geçerek yerlerini almışlar.

Bunun yaratıcılıkta bir ilk olduğunu düşünmüyorum. Dior, Chanel, Gautier gibi moda evlerinin sürprizli showları her zaman olmuştur. Tasarımcıların amacı yalnızca kreasyonları göstermek değil onları en unutulmayacak biçimde ortaya koymaktır çünkü. Bununla birlikte Gucci defilesi bu amacın ötesinde: Felsefi ideolojik okumalara açık somut göstergeler içeriyor. Ötekilerden ayrılarak kapitalizmin çöküşünü büyüleyici biçimde anlatıyor. Ham maddelerin işleniş tarzı umulan beklenen üretimi vermemekle birlikte kreasyonların her birinde muhteşem çöküş görülüyor.

Bugün demode diyebileceğimiz defile parçaları evlerimizde mutlaka vardır: Büyükannelerimizden dedelerimizden ağabeyimizden kardeşimizden anne babamızdan ceketler, elbiseler, pantolonlar, blucinler, ayakkabılar, çantalar, aksesuarlar yok mudur? Mankenler sanki öyle yapmışlar el altında olanı geçirip çıkmışlar. Kompozisyonlar dünya ekonomisinin çöktüğü, üretimin durduğu hissini veriyor. Tuhaf biçimde başımızın çaresine bakmamız gereğini düşündürüyor.

Ukiomogbe tasarımların bu özelliğini Eklektik Maksimalizm diye yorumlamış. Elbette moda tasarımcıları için her Show bir rüyanın büyüleyici görüntüsü olmalı. Peki ya burada? Michele’nin bilinçaltından bir düşünce mi ister istemez yansımış? Çoktan içine girdiğimiz küresel resesyonun mağdurları mı podyumdakiler? Bir çağdaş sosyokültürel boyuta mı dikkat çekiliyor? Mankenlerin davranış biçimi ortak: Belli bir çağdan dönemden zamandan aldıkları tarz parçaları değişik tuhaf kombinelerle birbirine zıt giymişler. Adeta tarz karmaşası kompozisyonlar. Üslup değil bu belki bir manifesto. Küresel düzeyde ekonomik daralmanın, hızla düşen imalat sanayi performansının yansıması mı?

Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla yayılan korona virüs salgınının dünyayı tehdit ettiği dönemde Milano Moda Haftasında, 19 Mart 2020’de saat 22.36’da tüm vakaların takip edildiği worldometers sitesine göre toplam sayının 220 bini aştığı, ölenlerin 9 bini geçtiği günlerde gerçekleştirilen bir defile neden bu felsefeyi vizyonu taşımasın? Günün son 24 saatinde 427 kişinin hayatını kaybettiği İtalya’da toplam ölü sayısının Çin'i geçerek 3 bin 405'e yükseldiği bilinirken gerçekleşen defile neden dünyanın ekonomik çöküşünü eleştiriyor olmasın?

Önümüzdeki sonbahar, babamızın yetmişli yıllara ait sarı süet montunu, altına uzun çiçekli geceliğimizi, altına eski püskü bol paça üzerimizden düşen blucinimizi giyiyor olabiliriz. Omzumuza annemizin zımbalı askılı siyah çantasını takmış, başımıza mutfakta saçlarımıza sardığımız örtüyü koymuş çıkıyor olabiliriz. Makyajsız yüzümüz bakımsız saçlarımız banal ifademiz özürlü mü acaba hissini uyandırsa da Gucci kombinesini başarmış olacağız. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Blucinimiz yok diyelim; beş altı yerden kaçmış delikli siyah dantel çorabımızı giyer zamanında pazarda bulduğumuz parlak siyah marka kısa eteğimizi geçirir, saçlarımızı ponponlu okul beremizle örter, üzerine ilkokul beşe giden oğlumuzun yılbaşı gecesi zorla aldırdığı illüzyonist şapkasını takabiliriz. Eşimizin askerden kalma botlarını giymeyi unutmayalım.

Ya da bacaklarımızı odun gibi gösteren dize kadar tiftiklenmiş beyaz çoraplarımızı giyer, mavi saten perdelik kumaştan kalan parçayı belimize dolar koca bir fiyonkla sabitleriz. Fistolu ekose gömleğimizle kombine ettik mi tamam. Hardal rengi fiyonklu rugan ayakkabıları da giyip kendimizi tasalanmadan sokağa atabiliriz.

Eski pazen elbiseler, futbol çorapları, aile düğünlerinden kalma omuzlara düşen parlak küpeler, dedemizin yün yelekleri, okul saç bantları, kilo verdiğimizi boyumuzun kısaldığını gösteren bol yırtık pırtık blucinler el altında olmalı.

Erkekler kadın, kadınlar erkek pantolonu ceketi gömleği ne varsa paylaşarak giyecek. Dinimizi, yaşam felsefemizi açık seçik ifade eden simgeleri, kalın zımbalı tasmaları, paraşüt askılarını, varsa süslediğimiz ortopedik boyunlukları Gucci şıklığımızı tamamlamak üzere kullanacağız. Vücudunu beğenmeyenler kendini güzel ya da yakışıklı bulmayanlar Eklektik – Maksimalizm karmaşasında rahatlayacaklar. Eklektik sözcüğü farklı çağlardan zamanlardan dönemlerden üsluplardan kendi başına anlamlı giysilerin bir arada kullanılması demek. Maksimalizm ise bedenlere büyük gelen cesur renklerde giysiler demek.

Ekonomik çöküşü ülkemizde ciddi biçimde hissedeceğiz. İşsizlik, para sıkıntısı, açlık, ne giyeceğiz diye sakın korkutmasın. Yeter ki Covid 19 tekrarlanan salgınlarından kefeni yırtalım, gerisi kolay. Ne varsa geçirir sokağa fırlarız. Normale döndük, bunu da teğet atlattık diyerek kucaklaşır zaferi kutlarız.