Değerli okurlarım,
Bu yazıyı bir ‘Duyarlık’ çağrısı olarak kabul etmenizi rica ediyorum.
‘Kentsel Kaosun Gölgesinde Varlık Arayışı’ temalı AKM’de yer alan resim ve heykel sergisinin küratörleri Füsun Çağlayan ve Figen Batı.
Açılışına 20 Haziran 2025’te gittiğim serginin son tarihi 5 Temmuz 2025.
Katılan sanatçılar: Gülden Artun, Figen Batı, Füsun Çağlayan, Hülya Düzenli, Talat Enlil, Berna Erkün, Umut Germeç, Müfit İşler, Berrin Kayman, Bahar Kocaman, Hülya Küpçüoğlu, Nur Özalp, Ahmet Özel, Erkan Özdilek, Melihat Tüzün.
Sanatçı ve küratör Füsun Çağlayan’ın sergi değerlendirmesi:
"MANZARA sergisi Türk resminde üretimlerinde doğa gerçekliği üzerine temellenmiş bir soyutlama ile insan-doğa-kültür açmazını düşünen ve yansıtan işlerden bir kesitin bir araya getirilmesini ve sunulmasını hedeflemektedir. […] Doğadan nesne figür soyutlama mantığı ile çalışılan resimler Batı modern sanatı ile kurulan ilişkiyi ve çağdaş Türk sanatında ‘manzara konseptinin açılımlarını gösterirken; soyutlamadan soyuta ya da yeniden post izlenimci yöntemlerle doğa-insan-kültür aksındaki betimlemelerle sanat üretiminde varlık arayışlarını biçimlendirmektedir."
MANZARA’nın bendeki etkileri
"Çoğunluk 90’larda üretime başlamış bir sanatçı kesitinin, üretim biçimlerini doğa-insan-kültür aksında" tanımlayan yapıtlar arasında dolaşırken, beni etkileyen eserler arasında saymak istediklerim:
Gülden Artun’un ‘Bahçe’ adlı yapıtını sayabilirim. ‘Yeşil’ olana özlemi duyuran resimlerde etkin kuru sıcak kırmızısı, yanık tonlarına bürünmüş hatta kahvelere dönmüş ve tüm çiçekleri, ağaçları, çimleri sarmış. Dumanlar sanki ülkenin dört bir yanındaki toprakları üstünde tütüyor. İsler, sisler içindeki bitkiler, ağaç dalları, kara kargaları andıran yapraklar, rüzgârın etkisiyle havada uçuşuyor ve sokakta yürüyen, yüzleri dumandan görünmez, insanları sarıyor.
Gülden Artun
Hülya Düzenli, ‘Kendisi’ adlı yapıtında yemyeşil bir ağacın ölümünü altı ayrı tuvalle gösteriyor. Doğanın giderek yittiğini; yeşilden sarıya, beyaza, turuncuya ve siyaha gidişini görüyoruz. Korlaşmış ağaçların dalları eğilip bükülmüş, kırılmış. Köksüzlüğü izliyoruz. Güneşin bir tehdit ya da umut olabileceğini anlatan bir seri bu.
Hülya Düzenli
Nur Özalp’in ‘Tuzak’ adlı yapıtı dumanlar arasında çığlık atan orman hayvanlarını, çığlıklar içerisinde yanan masum geyikleri, yangında evini, barkını yitiren, eskinin o mutlu insanlarını ve onların küller arasında bütünüyle yanmadan kalan anılarını izliyoruz.
Nur Özalp
Beni mıknatıs gibi çeken Bahar Kocaman’ın ‘Sözsüz-Sessiz’ adlı yapıtı oldu
Yukarıda adlarını saydığım 15 sanatçının her biri kendi sanatsal tarzı doğrultusunda ve konsept çerçevesinde ‘MANZARA’ya katkı sağlamış.
Ancak Bahar Kocaman’ın ‘Sözsüz-Sessiz’ adlı 210x400cm boyutundaki tuval üzerine karışık teknikle gerçekleştirdiği yapıtın bana duyurduğu enerji bambaşka oldu. Bir anda karşımda Metropol İstanbul’un kaosu, sıkışmışlığı, karanlığı, yitirilmişliği belirdi çünkü.
Orada doğa kalmamıştı, tesadüfen yaşayan bir yaprak vardı, o kadar.
İnsanlar öyle yoklardı ki dikili gökdelenlerin gölgesinde, yardım isteyen kollarını göğe kaldırmış, birbirine benzer karanlık siluetlerdi.
Bahar Kocaman’ın sanatını dile getirdiği açıklaması şöyle:
"Başlangıcından itibaren sanat anlayışını soyutlama mantığıyla ortaya koymuş bir ressamım. Dolayısıyla kaotik kent ortamında yaşanan sorunların insan üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkisini plastik açıdan vurgulamaya çalıştım. Konsept dahilinde ürettiğim beş parça tuval resimde soyutlanmış figürlerin kent yaşamı içindeki kısıtlanmış, yer yer engellenmiş görünümleri ve doğaya özlemi, sembolik ögelerin farklı malzemeler kullanılarak vurgulandığı bütünsel bir çalışma ortaya çıktı."
İşte ben de tam bunları bire bir duydum içimde.
Bu kadar karanlık bir yapıt neden beni mıknatıs gibi kendine bağladı peki?
Boyutunu bir kenara bırakarak söylüyorum: Yapıtın o bütünlük içinde duruşu mu?
Karalar, griler ve tonları içinde ürkünç olmasına karşın, onlarla iç içe geçmiş, beyaz ve mavi dengesi mi?
Resmin orasında burasında gördüğüm, eski medeniyetlerden kalmış mermer sütunlar mı?
İnsan, doğa ve kültür her zaman var olacak. Bu da bize bağlı, umudu mu yoksa?
‘Sözsüz-Sessiz’; bugün bir metropol olan İstanbul’un gerçekten, söz ve ses olmadan, öz tarihini yani tüm yaşadıklarını ve bugün yaşamak zorunda olduklarını anlatan büyük bir hikâye kanımca.
Bahar Kocaman
Değerli okurlarım,
Sanatın bu çığlığını görmezden gelmeyelim.
Duyarlıkta kalın!