Merhaba sevgili takipçilerim ve okuyucularım,

“Ege’de Budak Devri Bitti: Şimdi Gerçek Budama Başlıyor”

Ege Üniversitesi uzun yıllardır, gövdesine yapışmış bir budak gibi ağırlık yapan bir yönetimin altında ezildi. Ege, bir çınar olmasına rağmen, dalları güneşe değil gölgeye büyütülen bir ağaç hâline getirildi. Yeni rektöre hoş geldin derken, giden dönemin bıraktığı tortuları hatırlamamak mümkün değil.

Eski yönetim, öğrencilerin nefes aldığı alanları daralttı;
yurtları azalttı, kalanları erişilemez hâle getirdi;
geleceğin ailelerini büyüten kampüs kreşlerini kapattı.

Bütün bunlar olurken, üniversiteye ayda yılda bir uğrayan ama maaşlarını eksiksiz alan hocalar özenle korunup kollandı. Eğitim odaları, akademi üretmek yerine bambaşka amaçlarla kullanılan “özel mekânlara” dönüşürken, yönetim ise tüm bunlara gözlerini kapadı.

Ve unutulmaz o gösteri maçları… Körlerle yapılan müsabakada, gösteriş uğruna atılan goller; öğrencinin derdine derman olmayan ama fotoğrafta iyi çıkan sahte başarılar… Sahada gol atmak kolaydı; yurt, kreş, liyakat meselelerine dokunmak zordu anlaşılan.

Bir üniversiteyi yönetmek, bahçeyi yönetmek gibidir:
Budaklar alınmazsa gövde çürür, ışık yaprağa ulaşamaz.
Ege yıllarca böyle bir gölge altında kaldı.

Yeni dönem için ilk beklenti çok net:
Budak değil, budama istiyoruz.
Gösteri değil, adalet istiyoruz.
Fink atan odalar değil, eğitim odaları istiyoruz.
Kısır ilişkiler değil, liyakat istiyoruz.

Artık Ege’nin bütün dallarının kendine gelme zamanı.

Bu yeni dönem, üniversitenin
budakların gölgesinde değil, temiz ve ışık gören bir gövdede
yeniden filizlenmesini sağlamalı.

Bir çift sözüm de, yerinden kıpırdamayan rektör yardımcılığı koltuklarına… Üniversite değişiyor ama o koltuklarda yıllardır süren o “uyuklayan düzen” hâlâ aynı. Öğrenci kampüse gelince ne güvenlikten geçebiliyor, ne randevu alabiliyor, ne de o makam kapısından içeri girebiliyor; sanki kapıda görünmez bir bariyer var. Randevu sistemleri işlemiyor, yüz yüze başvurulara kapı açılmıyor; bekçi ise adeta “kutsal hat nöbetçisi” gibi dikiliyor. Bir rektöre ulaşmak, cumhurbaşkanıyla görüşmekten zor hâle getiriliyorsa, sorun öğrencide değil; o uykulu düzeni sürdürmekte ısrar eden kadrolardadır. Yeni yönetim gerçekten başarı toplamak istiyorsa, önce bu “uyku modundaki” engelleri kaldırmalı; üniversitenin kapıları zorlukla değil, güven ve adaletle açılmalıdır.

Ve bu satırları kapatırken:
Pamucak Gülü’ne ve Şükriye Teyze’ye selam olsun.

Sevgili okuyucularım,
yeni bir yazıda görüşünceye kadar, sağlıcakla kalın.