Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ülkemizdeki en önemli yargı organlarından birisidir. Bu önemli kurum, bugün görevini yapıyor mu yapmıyor mu? Gelin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın siyasi partilerle ilgili görevini onların sitesinden izleyelim:

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile siyasi partilerin sicil ve soruşturma işlemleri bağımsız ve tarafsız bir organ olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilmiştir. Başsavcılıkta oluşturulan Siyasi Partiler Bürosu aracılığı ile bu görevler yürütülmektedir. Büroda; siyasi partilerin tüzük ve programlarının Anayasa ve kanun hükümlerine uygunluğu, siyasi partilerin faaliyetlerinin denetlenmesi, siyasi partiler ve siyasi parti üyeleri hakkında inceleme ve soruşturma yapılması, siyasi partilerin kapatılması için dava açılması görevleri yürütülmektedir.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye atan partilerin kovuşturulması, gereğinde kapatılması işlerini yürüten bu kurum, işin içine AKP girince yukarıdaki denetim ve hukuk görevini unutuyor.

LAİKLİĞE AYKIRI EYLEMLERİN ODAĞI
AKP, Türkiye’de tek başına iktidar olunca, ülkenin temel değerlerine karşı bitmez tükenmez ve giderek yoğunlaşan bir saldırı başlattı. Anayasa’nın temel ilkelerini çiğnemekten çekinmeyen bu partiye karşı 2008 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kapatma davası açtı. AKP; Anayasa Mahkemesi’nde yargılandı ve temelli kapatılmaktan bir üyenin oyu ile kurtuldu. Ama AKP’ye “Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu için” ceza verildi.

Peki AKP’ye verilen cezada AYM neleri kanıt olarak göstermişti?

Bu kanıtların başında Tayyip Erdoğan’ın türban konusundaki “Velev ki siyasi simge olsun, yasaklanabilir mi?” ve “Mahkemelerin söz söyleme hakkı yoktur. Ulemaya sormak lazım” sözleri geliyordu.

DAHA BETER DURUMDA
13 yıl önce bunları söylemek anayasayı çiğnemek kabul edilirken AKP’liler ve bunların destek güçleri öyle azıttılar ki artık açık açık anayasadan laiklik ilkesinin çıkartılmasını istiyorlar. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanvekili İsmail Kahraman, anayasanın değişmez olan ilk dört maddesinin değiştirilmesini önerdi. AKP Lideri Erdoğan’ın kılavuz aldığı bay Kahraman’ın amacı, elbette laiklik ilkesinin devre dışı bırakılmasıydı. Çünkü bu zat, daha önce, “Laiklik yeni anayasada yer almamalıdır!” diyerek meydan okumuştu. Erdoğan’ın daha önce de TBMM Başkanı yaptığı, 1969’da Kabataş’a demirli ABD savaş gemilerine dönerek şükür namazı kılanlardan İsmail Kahraman aslında AKP Lideri’nin sesi olarak konuşuyordu.

Erdoğan’ın ikinci kez başkanlığa atadığı Diyanet İşleri Başkanı olan Ali Erbaş, işi daha da ileri götürerek dinin her yere egemen olması gerektiğini şöyle seslendiriyordu: "İnanç, sokakta olmasın insanın içinde olsun, evine, ticaretine, siyasetine, adaletine yargısına yansımasın istiyorlar. Görüyorsunuz ortalığı ayağa kaldırıyorlar" Ve bu da Erdoğan’ın has adamı olarak onun adına kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyordu.

Yetmiyor, Kuran’ın ne olduğundan habersiz durumdaki 4-6 yaş aralığındaki küçük çocuklar için bile Kuran kursları açtırarak belli bir inancı tamamen siyasal dinci bir anlayışla dayatıyor, yayıyor; bu propagandanın bile zorunlu ders yapılmasını istiyordu.

Yetmiyor, hutbe vermeye elinde kılıçla çıkarak dinci cihat anlayışının propagandasını yapıyor; burada laik bir devlet kuran Kemal Atatürk’ü lanetleyebiliyordu.

Erdoğan’ı destekleyen gazete yazarları işi daha da ileri götürerek artık Türkiye’de hilafetin ilan edilmesi gerektiğini bile yazabildiler.

Erdoğan’ın Ayasofya'ya Başimam yaptığı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın yeni anayasadan laikliğin çıkartılmasını istedi. Bu yolda çalışanlardan eski AKP Milletvekili Resul Tosun, laikliğin anayasadan çıkartılması gerektiğini söyledi.

Ve ülkeyi tek adam yöneten Tayyip Erdoğan, Adli Yıl açılışını bile Diyanet İşleri Başkanı’na dua okutarak açıp açık açık Sünni mezhepçi bir din devleti dayatması yapıyordu. Erdoğan, “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” diyerek laiklik karşıtı şeriat yönetimiyle kendilerinin aynı olduğunu da itiraf etmiş bulunuyor. Bir zamanlar, “Bu millet istediği takdirde laiklik elbette elden gidecektir” diyerek laikliği yok edeceklerini açıklayan Erdoğan’ın 2008’den sonra da laikliği hedef alan onlarca açıklaması ortadadır.

Onun işaretine göre hareket eden AKP’li belediyeler de laik yaşam alanlarına yasaklar getirerek toplumu tek mezhep anlayışına göre şekillendirdiler. AKP’li Belediyelerde çalışan kadınların hemen hemen tümünün türban vurunmak zorunda kalmaları (Örneğin Malatya Belediyesi) da laikliğe açılan savaşın somutlaşması olarak ortadadır.

Milli Eğitim Bakanlığı, Erdoğan’ın emri ile Halidi/Nakşibendi tarikatlarla işbirliğine zorlanarak laik eğitim düzeni yok edildi. Bütün bakanlıklar, tarikatların kadrolaşması için kullanıldı.

Kamuoyunun tepkisini görünce, “Laikliğin korunmasından yanayız!” gibi açıklamaların geldiği AKP’nin TC Anayasası’nı “tağyir ve tebdil etmek” peşinde olduğu ortadadır.

Peki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı BEKİR ŞAHİN bu yıkıcı eylemler ve sözler karşısında ne yapıyor?

Hiçbir şey…

Biz AKP’nin kapatılması peşinde değiliz. Ama bu parti hakkında ivedilikle bir soruşturma başlatılması da kaçınılmaz gözüküyor. Ülkenin anayasası açık açık çiğnenirken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Duymadım, görmedim, bilmiyorum!” havasında olması kabul edilemez.

Sayın Mehmet Akarca, bulunduğun makamın gereği olarak görevini yapmanı bekliyoruz.