Önce bazı temel gerçekleri yineleyelim:

Türkiye, 1946’dan başlayarak Amerikan yörüngesine girdi. ABD, Türkiye’yi Sovyetler Birliği’ne karşı oluşturduğu Yeşil Kuşak’ın parçası yaptı. Yeşil Kuşak’tan amaç, Sovyetler’e karşı İslamcı bir duvar oluşturmaktı.

Bunun için ülke içinde komünizm düşmanlığı yükseltildi. Bu amaçla, Atatürk adına özdeyişler bile uyduruldu. “Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir!” sözü de bu yalan hareketin uydurduklarından birisiydi. Yüksek reklam panolarında onlarca yıl bu yalan söz yer aldı.

Yeşil Kuşak’ı kitlelere yaymak için Komünizmle Mücadele Dernekleri (KMD)kuruldu. Bu KMD’lerin iki kanadı vardı: Birinci kanadı İslamcı-mukaddesatçı tarikatçı kitle oluşturuyordu. İkinci kanatta ise kendisini milliyetçi gösteren Yeşil Kuşakçılar bulunuyordu. 

Bunlar, Türkiye içinde sosyal ve ekonomik haklardan söz eden; daha iyi yaşam talep edenleri komünistlikle suçlayarak ezmeye çalışıyorlardı.
ABD, özellikle 1952’den başlayarak siyaseti, ticareti, tarikatları kullanarak devletin içine sızmıştı. Orduda ve poliste artık NATO’cu giysili Amerikancılar yönetimdeydi.

MHP GELİYOR
Yeşil Kuşak projesinin Türkçü-milliyetçi kesimleri de kuşatması için Türk milliyetçisi partilere gereksinim vardı. Bu amaçla Alparslan Türkeş öne çıkartılmıştı. Alparslan Türkeş, 1960’ta Demokrat Parti yönetimini devirip yargılayan 27 Mayıs ihtilalinde parlamıştı.

Kendisi, subay olarak eğitilmesi için 1948’de ABD’ye gönderilmiş, orada 2 yıl kalmıştı. Kansas eyaletindeki Amerikan Harp Akademisi'nde, sonra Georgia eyaletindeki Amerikan Piyade Okulu'nda iki yıl boyunca "gerilla harbi" eğitimi gören Türkeş, bu dönemden bahsederken şöyle demişti: "Amerikalılar II. Dünya Savaşı'nın galibi olarak çok gururluydular, bizi deMarshall Planı çerçevesinde Sovyetler'e karşı güçlendirmek için eğitiyorlardı."

Alparslan Türkeş, işte bu amaçla Türkiye’de siyasi çalışmalarına başladı. 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne (CKMP) girdi ve ilk kurultayda genel başkan oldu. 1969 yılında ise bu partiyi daha militan hale getirmek için adını değiştirerek Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yaptı.

MHP’liler bu dönemde Türk milliyetçisi gibi görünen politika izliyorlardı. Parti’nin gençlik örgütünde görev alanlara Bozkurtlar deniliyordu. Parti genel merkezindeki sembollerden en güçlüsü de bozkurt figürü idi.

ÜÇ HİLAL BOZKURTU BOĞDU
Milliyetçi gençleri çeken bu yaklaşım aslında ABD emperyalizminin işine gelmiyordu. Çünkü milliyetçilik, ulusun çıkarlarını temel alan bir duygu-fikir ortamı da yaratıyordu. Bu yüzden ABD, MHP’nin Türkçü yönünün törpülenmesi için yeniden devreye girdi. O zamana kadar Allah değil Tanrı diyen Ülkücüler uyarıldılar. Tanrıcılık, putçuluk gibi gösterilerek aslında İlah’tan türeme Arapça Allah sözü öne çıkartıldı. Bu dönüşümde, Necip Fazıl gibi siyasal dinci oportünistlerin “Allah, Tanrı’yı kahretsin!” gibi yobaz sloganları da etkili oldu.

En trajik boğuşma da bozkurt üstünden geldi. Türk milletinin tarih sahnesine çıkmasının sembolü olan bozkurt, partiden atıldı. Bozkurt’un yerine Türk tarihiyle hiçbir ilgisi olmayan, geçmişte en küçük bir belgesi bulunmayan Üç Hilal getirildi. Böylece MHP’nin Türkçü sembolleri tıpkı Tanrı-Allah ilişkisinde olduğu gibi İslamlaştırıldı.
Aslında bu bir İslamlaştırılma değil, Türk milliyetçiliğinden vazgeçme idi. MHP, Arap milliyetçiliğinin en güçlü sembollerine sahip çıkıyordu. Bunu gizlemek için Türklerin İslam’a girdikten sonra çok yükseldikleri yalanı yayılıyordu. Hatta, “Türkler İslamla müoşerref olduktan sonra…” gibi Yeşil Kuşakçıların sloganı, Ülkücülerin zihnini işgal ediyordu. Bugün biliyoruz ki İslam, Türklerle müşerref olunca çökmekten kurtulmuştu…

1970’lerde MHP “vatan-millet-bayrak-din” sembollerini haykırarak Araplaşıyor ve ABD’nin küresel çıkarlarına hizmet için Türkiye’deki sol-sosyal demokrat kitlelere karşı katliam eylemlerine girişiyordu. MHP üstünden yürütülen sokak eylemlerinin, sol gençliğin bunlara cevap vermesinin vardığı yer, 12 Eylül 1980 darbesiydi.

MHP AYNI YERE DÖNDÜ
12 Eylül darbesi, sadece sol kesimleri değil MHP’nin Ülkücü kanadını da hedef almıştı. Alparslan Türkeş, darbeden sonra tutuklanınca, “Biz hapisteyiz ama düşüncemiz iktidarda!” diyerek gerçeği itiraf etmişti. 

ABD ve onun ordu-polis içindeki adamları, MHP’yi bu ülkeyi kargaşaya atmak için araç olarak kullanıp kenara atmışlardı.

Bunu gören Türkeş, yeniden siyasete döndüğünde daha dikkatli ve kapsayıcı biçimde davranmaya çalıştı. Onun 1997’de vefat etmesinden sonra genel başkan seçilen Devlet Bahçeli de partinin sokak gücü olan Ülkü Ocakları’nı sıkı bir denetime aldı; yıllarca bu örgüt fiilen kapalı gibi kaldı.
***
Gelin görün ki MHP şimdilerde, Türkiye’yi, “Kâfir Devlet” gören kadroların kurduğu AKP’nin destek gücü haline getirildi. Dün, Ülkü Ocakları’nı kapalı tutan Devlet Bahçeli bugün onların sokağa inmesini tebessüm ederek izliyor. Parti yöneticileri, muhalefeti sokak gücünü kullanmakla tehdit ediyor. Ocak üyeleri de tıpkı 1970’lerdeki ağabeyleri gibi vatana-millete hizmet ettiklerini düşünüyorlar. Bu yüzden de gazetecilere, siyasetçilere saldırıyorlar. Ama unutulmasın ki bir zamanlar Ülkücülerin sırtını sıvazlayanlardı onları hapse atıp asanlar…

EKONOMİK BUNALIM
Ürkütücü olan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin tutumundaki ani değişikliktir. 2015’e kadar AKP Lideri Erdoğan’ı yerden yere vuran Sayın Bahçeli birden bire onu tek kurtarıcı gibi göstermeye başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen ve aslında yarı diktatörlük olan şu anki rejimi öneren ve getirten Sayın Bahçeli’dir. Bu rejim, iktidarın denetlenmesini ortadan kaldırdığı için ülkemizin ekonomik kaynakları muazzam biçimde yağmalanmış ve şimdilerde içinde bulunduğumuz ekonomik bunalımı yaratmıştır.
***
MHP bugün, başlangıçtaki ülkülerinin dışına düşmüştür. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’ne “kâfir devlet” diyen zihniyetin artık destek gücüdür. Türklüğü açık açık aşağılayanların, Ülkücülere, “Kan içici, katil, Fatiha’yı bile bilmezler…” diyenlerin yanına iteklenmiştir.

Bütün bunlar da din-iman sloganları ile vatan-millet nutukları altında gizlenmektedir.

Gerçek milliyetçi bir parti, rejimin temel değerleri ile açık açık savaşanların, kurucu liderimiz Kemal Atatürk’e lanet okutturanların yanında olabilir mi?

Eğer Türkçülüğün yerini Arapçılık almışsa… Eğer ulu Tanrı Dağları’ndan Hira tepesine gidilmişse… Eğer Türk’ün anası bozkurtun  yerini Arabi sembol üç hilal almışsa… Eğer millet denildiğinde Türk’ün İslam öncesi dönemi görmezden gelinmişse… Türk tarihinden sadece “dönme-devşirme Osmanlı” tarihi anlaşılıyorsa… Eğer Bumın Kağan’la değil Türk düşmanı Yavuz Sultan Selim ile övünülüyorsa…

Millet bir lokma ekmeğe muhtaç hale düşürülürken parti lideri dalga geçer gibi sabır tavsiye ediyorsa…

MHP  elbette AKP’nin şubesi konumuna düşer…

Ve, milleti kucakladığı 1999’daki yüzde 18’lik oyun düşünü bile göremez. 

GENÇLİĞİ MİLLİYETİNDEN UZAKLAŞTIRDI
MHP’li gençlerin geçmişte sokak gücü kullanılması… Milliyetçiliğin kaba güç ile birlikte anılır olması… Türk kavramlarının yerine Arapçı kavramların kullanılması… Milliyetçi gözüküp siyasal dincilere hizmet edilmesi… Başlangıçta tüm milletin duygularına seslenen milliyetçiliğin değerini yerle bir etti.  Türk gençleri kendilerine Türk demekten utanır oldular. Bu haliyle de milliyetçi geçinen MHP, Türk milliyetçiliğinin kara talihi haline geldi.

Yazık oldu…

MHP yönetimi bunları düşünmek istemez ve dile getirenleri de düşmanlaştırır.

Ama bu partiye gönül veren Türk milliyetçilerinin düşünme zamanı gelmiştir.

Türkiye’nin sadece Diyanetçi İslam’ı kucaklayanlara değil her inançtan Türklere sahip çıkacak gerçek bir milliyetçi partiye ihtiyacı vardır.