Her dilde olduğu gibi bizim dilimizde de sövgü sözleri var. Öfke doruğa çıktığında zaman zaman sövgüye başvurulduğunu biliyoruz. Bu kaçınılmaz bir durum. Evet, çok öfkelenince elbette her insan sövüyordur. Kimileri basit sorunlar karşısında bile sürekli sövüyor ancak kimileri ise büyük sorunlar sonucu yaşadığı bunalım ya da kızgınlık nedeniyle başka bir rahatlama yolu kalmadığında kaçınılmaz olarak sövüyor. Sürekli sövene ya da vara yoğa sövene sövgücü (küfürbaz) diyoruz.

Sövgünün bir rahatlama ve duygusal boşalma yolu olduğu artık bilimsel bir gerçek olarak olurlanıyor. Ne var ki sövgü, ahlakî anlamda yadırganıyor. Dinsel anlamda da öyle… Sövmek ayıp ve günah görülüyor. Ancak şurası bir gerçek ki kimi kutsal kitaplarda bile sövgü sözleri yer alıyor. Hatta Kur’an’da bile sövgüye varacak denli ağır ifadeler bulunuyor. Bunlar arasında beyinsiz, aşağılık, maymunlar, domuz, eşek, pislik vb. sözler de var. Dahası Kalem Suresi 13. Ayette geçen ve müşriklerden birine yönelik olarak söylenen “zenim” sözünün piç anlamına geldiğini ileri süren kimi Kur’an yorumcuları var. Elbette bu savı kesin olarak reddeden karşıt yorumcular da bulunuyor. Onlar zenim sözünün piç demek olmadığını en fazla soysuz demek olduğunu söylüyor. Böyle olsa bile sonuç olarak soysuz demek de sövgü içerikli bir söz.

Sövgüde sövülen kişi ya da kişilere yönelik en fazla cinsel içerikli eylemler üzerinden bir sözlü saldırı söz konusu… Bu konuda örnek vermek elbette bu yazı için uygun olmaz. Ancak herkes hangi sözleri kastettiğimizi anlıyor ve anımsıyordur.

Yaşamımızda ya da insanî ilişkilerimizde, toplumsal olaylarda ve kimi siyasal gelişmelerde hoşumuza gitmeyen durumlara ilişkin kızgınlık ve öfkemizi pek çok kez söverek dışa vurduğumuzu kabul edelim…

Türk dili ve Türk yazınındaki en doruk noktada bulunan sövgü içerikli bir şiiri gelin birlikte okuyalım…

Eşeği saldım çayıra,
Otlaya karnın doyura,
Gördüğü düşü hayıra,
Yoranın da avradını…

Münkir münafığın soyu,
Yaktı harap etti köyü,
Ölüsüne bir tas suyu,
Dökenin de avradını…

Derince kazın kuyusun,
İnim inim inilesin,
Kefenin diken iğnesin,
Dikenin de avradını…

Dağdan tahta indirenin,
Iskatına oturanın,
Talkınını bitirenin,
İmamın da avradını…

Müfsidin bir de gammazın,
Malı vardır da yemezin,
İkisin meyyit namazın,
Kılanın da avradını…

Kazak Abdal nutk eyledi,
Yaktı köyü mahveyledi,
Sorarlarsa kim söyledi,
Soranın da avradını…

Son dörtlükte geçtiği üzere Türk dilinin bu sövgü dolu şiirinin ozanı Kazak Abdal’dır. Bu tarz pek çok şiir var. Türk yazınında bu türden yapıtlara “yergi” deniliyor.

Bu arada Kazak Abdal’ın 17. yüzyılda yaşamış olan ve şu anda türbesi Denizli’de bulunan bir halk ozanı olduğunu belirtelim. Romanya Türklerinden olan Türkmen Alevi Bektaşi inançlı Kazak Abdal’ın gerçek adı Ahmet’tir.

Kazak Abdal’ın Alevi Bektaşi inancı doğrultusunda yazılmış dinsel içerikli başka şiirlerinin de olduğu tarihsel ve yazınsal kaynaklarımızda yer almaktadır.

Kendisini saygı ve rahmetle analım…

Peki, sövgüye ilişkin bu yazımızın sonunda bir dörtlük de biz yazsak nasıl olur?

Zalime destek olanın,
Zulümden zevk alanın,
Dizin dövüp ağlayanın,
Dizinin de avradını…