TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundan Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2020 yılı bütçe teklifi kabul edilerek geçti. İktidarın tüm icraatlarında be

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundan Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2020 yılı bütçe teklifi kabul edilerek geçti. İktidarın tüm icraatlarında belki de en zayıf karnı “eğitim meselesi”. Ülkedeki eğitim ile ilgili herkesin gördüğü, bildiği ve yaşadığı “eğitimde çöküş” meselesine iktidarın yaklaşımı ile ilgili birçok makale, en son olarak da bir kitap yazdım. Bu konuyu irdelemeyi hep sürdüreceğim, çünkü ülkemiz ve geleceğimiz açısından yaşamsal önem taşıyor.

İktidarın eğitim meselesine bakışını çok özet ifade edecek olursak: “dini eğitim çok çok önemli, eğitimin temel ekseni olan bu konudan asla taviz verilemez, her türlü imkan seferber edilir, bütçeden de kısıntıya gidilemez, nokta! Genel eğitim ise bu ana ilkenin müsaade ettiği çerçevede ele alınabilir. Bu anlayışla çağın gereklerine uygun nitelikli eğitim olamayacaksa da varsın olmasın, eğitim-öğretim gençliği gelecekte bizi iktidarda tutacak dünya görüşü ile yetişsin, bu kâfidir!”

Bu özet tahlilim bazı okuyuculara biraz sert, abartılı veya yanlı geliyor olabilir, keşke öyle olsaydı. Ne yazık ki gerçekler bunlardan oluşuyor; daha önce yazdıklarımı ve bu yazımı dikkatle okuyanların bu gerçekleri daha iyi kavrayabileceklerini ümit ediyorum.

İlginizi çekeceğini umarak, MEB’in resmi rakamlarına dayanarak bazı tahliller yapmaya çalışacağım. Merak edenler bu bilgilere ve fazlasına açık kaynaklardan ve MEB’in “Millî Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2018/'19” başlıklı raporlarından ulaşabilirler.

DİN ÖĞRETİMİNDEN TASARRUF OLMAZ!
MEB’e ayrılan bütçenin Merkezi Yönetim Bütçesine oranı son dört yılda sürekli düştü;

·        * 2016’da yüzde 13.38

·        * 2017’de yüzde 13.18

·        * 2018’de yüzde 12,13 iken,

·        * 2019’da yüzde 11,84’e düştü.

MEB bütçesinde oransal düşüş olmayan, hatta arttırılan tek kalem (tahmin edebileceğiniz gibi) din eğitiminde oldu. “Din Öğretimi Genel Müdürlüğü” bütçesinin yıldan yıla nasıl sıra dışı arttırıldığına kısaca bakalım:

·        * 2015 bütçesi 2,5 milyar TL

·        * 2016 bütçesi 3,88 milyar TL idi, yetmedi, 4,98 milyar harcama ile kapattılar

·        * 2017 bütçesi 3,94 milyar TL idi, yetmedi, yılı 6 milyar TL harcadılar

·        * 2018 bütçesi 6,6 milyar TL oldu, bu da yetmedi, 7,7 milyar TL ile yılı kapattılar

·        * 2019 bütçesi 8,67 milyar oldu

·        * 2020 bütçesi 9,9 milyar TL planlandı

·        * 2021 bütçesi 10,6 milyar TL planlandı

·        * 2022 bütçesi 11,4 milyar TL planlandı.

Önümüzdeki üç yılda bu öngörülen bütçeler yeterli görülüp arttırılmasa bile, 2015-2022 yılları arasındaki 7 yılda din eğitimine ayrılan bütçe 4,6 kat arttırılmış oluyor.

Yukarıda aktardığım bütçe rakamlarına Diyanet işleri Başkanlığı bütçesi dâhil değil. DİB’e de 2020 de ayrılan bütçenin 10,5 milyar TL olduğu anımsanırsa, devletimizin (daha doğrusu siyasal iktidarın) din hizmetleri ve eğitimi için bizim vergilerimizden 20,4 milyar TL ayırdığı görülmektedir. Diyanet vakfı ve diğer devlet dışı sivil vakıf, dernek ve örgütlerin bütçeleri, toplanan yardımlar vb. bu verdiğim toplam rakama dâhil değil üstelik.

MEB YATIRIM BÜTÇESİ SÜREKLİ DÜŞTÜ
MEB içinde dini eğitim bütçesi her yıl istikrarlı şekilde artarken, Merkezi Yönetim bütçesinin içinde MEB’in oransal bütçesi ve MEB yatırım bütçesi de sürekli düşmüş. Merkezi Yönetim bütçesinin içinde MEB yatırım bütçesi oranı:

·        * 2014’de yüzde 1,19,

·        * 2015’te yüzde 1,16,

·        * 2017’de 1,12,

·        * 2018’de yüzde 1,01 iken,

·        * 2019’da pat diye yarısına, binde 58’e düşmüş.

Yani, din eğitimine ayrılan bütçe 7 yılda 4,6 kat arttırılırken, MEB’in bütçesi ve yatırım bütçesi son 5 yılda istikrarlı şekilde azalarak, yarıya kadar düşmüş. İktidarın ülkede genel eğitimi değil, sadece din eğitimini çok önemsediği tabloda çok net görünüyor.

MİLLİ EĞİTİMDE AÇIKTAN EŞİTSİZLİKLER
MEB rakamlarına göre bugün ülkede 11 milyon 278 bin ortaöğretim öğrencisi var bunların yarısı ortaokul, yarısı da lise öğrencisi. Ülkede 606 bin İmam Hatip Liseli, 762 bin İmam Hatip Orta Okullu, toplamda 1 milyon 368 bin imam hatipli öğrenci var.

Tüm ortaokullarda İHO’lu öğrencilerin oranı yüzde 13,5; tüm lise dengi okullarda ise İHL’lilerin oranı yüzde 10,7. İHL’lerde derslik başına ortalama 14,4 öğrenci düşüyor. Ülkedeki tüm lise ve dengi öğrencilerin yüzde 10,7’si İHL’ler iken, bunların sahip oldukları okullar, toplam okulların yüzde 18’i düzeyinde. Yani, İmam hatipliler sahip oldukları okul ve derslik sayıları (yani fiziki imkânlar) bakımından, diğer dengi okullarda okuyan arkadaşlarından çok daha ayrıcalıklı durumdalar. MEB burslarından ve pansiyon hizmetlerinden yararlanmada da İmam Hatipliler açık ara öndeler.

TANINAN AYRICALIKLAR AKADEMİK BAŞARIYA YANSIMIYOR
Üzerlerine bu kadar ihtimam gösterilen İmam Hatipli çocukları iyi yetiştirseler bari, bu da yapılamıyor. Bütçeler planlanırken hiçbir kısıtlama getirilmeyen İmam Hatiplerde eğitimin kalitesi, zaten kötü olan Türkiye ortalamalarının çok daha da altında olmaktan hiç kurtulamıyor. 2019 Yüksek Öğrenim Kurumları sınavında (YKS) okul türlerine göre adayların bir lisans eğitimini kazanması oranlarına kısaca bakalım:

* Anadolu Lisesi mezunlarının yüzde 28,3’ü (3,5 öğrenciden biri) ,

* Fen Lisesi Mezunlarının yüzde 53’ü (1,8 öğrenciden biri)

* Sosyal Bilimler Lisesi mezunlarının yüzde 58’i kazanırken (1,7 öğrenciden biri),

* İHL’lilerin ise yalnızca yüzde 14,8’i (6,7 öğrenciden biri) lisans düzeyinde üniversite kazanabildiler ve bu oran git gide düşüyor.

Üniversiteye giriş Alan Yeterlik (AYT) sınavında Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden sorulan 6 soruya tüm öğrencileri verdiği ortalama doğru cevap sayısı ise 2017’de 2 iken, 2018’de sadece 1 soru oldu. Demek ki çok önemsenen din dersleri de çocuklara doğru düzgün aktarılamıyor. –

ÖĞRENCİLER OKUDUKLARINI ANLAMIYORLAR
Yapılan araştırmalarda öğrencilerin okuduklarını anlama düzeyi çok alt seviyelerde çıkıyor, yüzde 40’ı okuduğu metni anlayamıyor. Bilimsel bilgiyi kavrama ve bunları kullanma becerisi ise çok daha düşük seviyelerde.

Metinlerde açıkça ifade edilmeyen fikirleri bulmak olan 'anlama'; bilgi, düşünce ve deneyimleri kullanma becerilerine dayalıdır. İşte bu beceriyi kazanmak özgür akıl ve analitik düşünme becerisinin geliştirilmesi ile mümkün olabilir. Öğrenci akıl yürütmesini geliştirmek için sürekli sorular sorabilmeli ve bu soruların yanıtlarını araştırma becerisine sahip olabilmelidir.

İnanç eksenli eğitim ve bunun sağladığı düşünme sistematiği sorgulamayı değil inanmayı, aklın özgürlüğünü değil peşin kabulleri dikte eder. Yani mevcut eğitim sisteminden, ülkenin geleceğini omuzlayacak kuşaklar yetiştirmesini beklemek pek mümkün görünmemektedir.

Siyasal iktidar kendi geleceğini kurguladığı çerçevede eğitim politikaları yürütmekte ısrarlı davranıyor. İktidarlarının sürmesini temin edeceklerini umdukları yeni kuşaklar yetiştirmeye kafalarını takmış durumdalar. Ancak çağın gerektirdiği nitelik ve donanıma sahip yetiştirilemeyen bu gençlik ne ülkenin ne de bu iktidarın geleceği olamayacaktır.