ABD emperyalizminin stratejistleri, 1990’larda Ortadoğu politikasını açıkça yazmıştı: *Bölge devletleri, “Büyük Ortadoğu Projesi ile parçalanacaklar, ortaya Kürdistan diyeni yeni bir devlet çıkartılacaktı. *Bölgede ABD’ye direnen Arap dünyasının Kemalistleri (BAAS) iktidardan düşürülecek, yerlerine İhvan-ül Müslimin kadroları getirilecekti. * Türkiye’deki Ulusalcılar etkisizleştirilecek; buraya “Ilımlı İslamcılar” denilen Amerikan çıkarlarına hizmet edecek bir yönetim egemen kılınacaktı.

Türkiye’deki laik toplumu dinci toplum haline getirmek için iki lider seçilmişti:

Sünni tarikat ve örgütleri toparlaması için Fethullah Gülen “Ilımlı dinsel lider” yapılacaktı.

Laik ve ulusalcı siyaseti kırmak için de Tayyip Erdoğan “Ilımlı siyasal lider” yapılacaktı. (Sürecin ayrıntılarını “Muaviye’den Erdoğan’a DİN VE SİYASET” adlı kitabımızda (Toplumsal Yayıncılık) verdik.)

Bu süreçte Erdoğan, ABD’ye gidip Fethullah Gülen ile de görüşüyor. Bu ilişki şöyle anlatılıyor:

Erdoğan ve Gül, AKP kurulurken Pensilvanya’yı ziyaret etti

Gülen’in konuşmalarının yayınlandığı Herkul.org sitesinin editörü Osman Şimşek, 2000’li yılların başında AKP’nin kuruluş aşamasında, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Pensilvanya’ya gelerek Fethullah Gülen’i ziyaret ettiğini söyledi. “Erdoğan yaşadığımız yeri görmüş; kahvemizi içmişti” diyen Şimşek, “Hatta o gün musluklarımız bozuktu; bizimle beraber bahçedeki hortumdan abdest almıştı. Yine aynı dönemde Abdullah Gül de teşrif etmiş; hâlâ bizi bağrına basan evimizde, yaşantımıza şahit olmuş ve bizimle aynı safta namaza durmuştu” ifadelerini kullandı.”(http://t24.com.tr/haber/fethullah-gulen-erdogani-2006da-ikaz-etmis,253462)

Bu işbirliği sonucunda İhvancı Tayyip Erdoğan 2003 yılında başbakan yapıldı ve ona hem ABD’den hem AB’den her türlü destek verildi.

GERÇEK BAŞBAKAN GÜLEN
Tayyip Erdoğan, kendisini iktidara taşıyan gücün isteğine uyarak iktidarını Fethullah Gülen ile bölüşerek siyasetini geliştirdi. Devlet kadroları kadar sivil toplum örgütleri de Fethullahçılara verildi. Öyle ki işadamları bile Gülencilerin ağzına bakar hale getirildi; girişimciler hükümetten iş alabilmek için bu örgüte yaklaşmak zorunda kaldılar.
Tayyip Erdoğan, Fethullahçılar ne istiyorsa onun verilmesi için partideki öbür isimlere işaret verdi. Sadece merki bütçeden değil belediyeler üstünden de Fethullahçılar beslendiler.

Ülkenin gerçek yöneticisi, Amerika’da oturan Fethullah Gülen’di.

Bu alışverişten iki taraf da memnundu. 2010’da Erdoğan’ın elini güçlendirmek gerekçesine saklanarak Fethullahçıları yargının tek sahibi yapacak referandumda Gülen, mezardakilerin bile Erdoğan’a destek vermesini istemişti. Erdoğan ona şöyle teşekkür ediyordu: “Dünyanın dört bir yanından, okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum. (…)Buradan okyanus ötesine mesajlar olduğuna göre, bizim de bu mesajı verenlere bir mesajımızın olması lazım.” (Tayyip Erdoğan’ın 2010 yılındaki Anayasa Referandumu sonrası Fethullah Gülen’e teşekkürü, 12 Eylül 2010, http://t24.com.tr/haber/erdogan-okyanus-otesinden-surece-destek-verenleri-kutluyorum,97974)

Erdoğan, 2012’de, Fethullahçıların düzenlediği Türkçe Olimpiyatlarına katılıp ABD’deki Fethullah Gülen’e sesleniyor; onu ülkeye çağırırken şöyle diyordu: “Kardeşlerim, gurbet hasrettir. Hasret, bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz.

Doğrusu ben şu andaki tavrınızla, evet, hep birlikte bu hasretin bitmesini istiyorum. Öyleyse, bitsin bu hasret! (...) Gurbeti bir kenara, hasreti bir kenara bırakalım, diyorum.” (Tayyip Erdoğan’ın 10. Türkçe Olimpiyatları Kapanış Töreninde yaptığı konuşma, 14 Haziran 2012, https://www.youtube.com/watch?v=ZioVJ65g4J0)

Fethullah Gülen ile Tayyip Erdoğan’ın ilişkileri çok içten, çok sıcak oldu. Örneğin Gülen’in hastalandığı haberi gelince Erdoğan hemen telefona sarılıyor. Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Fethullah Gülen ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinin ayrıntılarını şöyle anlatıyor:

İlk arayanlardan biri Başbakan Tayyip Erdoğan’dı. Zarif bir ses tonuyla ‘geçmiş olsun’ dileklerinde bulundu. Hocaefendi de aynı zarafetle Sayın Başbakan’ın hatırını sordu, “Zahmet buyurdunuz...” dedi. Söz sırası dualaşmaya gelmişti. İkisi de hem dua istedi birbirinden, hem dua ettiler birbirlerine. Görülmeye, duyulmaya, düşünmeye değer bir tabloydu. Uzaktan bu manzarayı izleyebilseydiniz, eminim, “Yahu işgüzarlar! Artık aradan çekilin ki fitne ateşi sönsün!” diyecektiniz. Öyle samimi, öyle halisane bir iletişim vardı ortada...

(http://www.haber7.com/guncel/haber/1088889-gulenden-erdogana-ovgu-dolu-sozler)

KÂBE ZİYARETİ GİBİ
Erdoğan-Gülen ittifakı sadece özel ilişkilerde kalmadı. Gülen, Erdoğan’ı korurken Erdoğan da Gülenciler kadar bizzat Fethullah Gülen’i de korumaya aldı. Örneğin MHP Lideri Devlet Bahçeli, Fethullah Gülen’i kaset kumpasları üstünden eleştirince Erdoğan bunu ihanet saydı. Gazeteci Mahmut Övür’e verdiği cevapta bunu açıkça görüyoruz: “Başbakan Erdoğan’a yönelttiğimiz, ‘MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kasetlerle ilgili Fethullah Gülen Hoca’yı suçladı. Gülen’in böyle suçlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusuna cevabı bir hayli sertti: ‘MHP’nin bir defa Fethullah Hocaefendi’ye saldırısı gerçekten bana göre ihanet derecesindedir. Bu hiç ahlâki değil. Çok çok çirkin bir şey... Yani Hocaefendi, işi gücü bırakmış da Bahçeli’yle mi uğraşıyor? Bir defa onun bulunduğu makam böyle bir şeye müsaade etmez. Onun meşgalesi böyle bir şeye müsaade etmez. Bu çok çirkin, çok ayıp bir şey... Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum. Zannediyor ki bunu siyaset malzemesi olarak kullanırsa bundan bir şey elde edecek sanıyor ama çok büyük yanlış yapıyor farkında değil.” (http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ovur/2011/05/14/basbakan-erdogan-bahcelinin-hocaefendiye-saldirisi-ihanet)

Fethullah Gülen’in gözüne girmek, ondan siyasal destek alıp yukarılara tırmanmak isteyen AKP’liler grup grup Pensilvanya’ya giderek örgüt elebaşının eteklerini öpüyorlar. Oradan dualanmış mendiller ve birer dolar ile dönüyorlardı.

Örgüt, CIA ile işbirliği yaparak Türkiye’de yurtseverleri ezerken, Tayyip Erdoğan bunlara her türlü siyasi, hukuki desteği veriyor. Bugün artık bir FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan Ergenekon, Balyoz, Fenerbahçe’ye Şike, Askeri Casusluk vb… gibi operasyonlarda Gülen-Erdoğan sıkı dayanışma içinde oluyorlar. Öyle ki CHP Lideri Baykal’a karşı Ergenekon kumpasını savunmak için Başbabakan Erdoğan, “Ben, Ergenekonun savcısıyım!” bile diyebiliyor.

Ve Fethullahçılarla bunca siyasi-hukuki-ticari ilişkisine karşın şimdi kalkmış, CHP’yi ve onun lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu FETÖ’cülükle suçlatıyor.

Peki Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu ne diyor? “FETÖ’nün siyasi ayağı AKP’nin kendisidir.”

Dindarları kızdırmaktan korkarak ona bir şey yapamayan Erdoğan, CHP’nin hazırlattığı “FETÖ’nün Siyasi Ayağı” adlı kitapçık nedeniyle CHP yöneticilerini hapse tıktırmaya kalkışıyor. Nasıl olsa Zekeriya Öz’lüğe heveslenen başka partizan savcılar var ya…

Bu şiddet, bu kumpaslar er geç sandığa toslayacak; işin oyuncuları da hesabını vereceklerdir.

KURAN OKUDUĞU ÖZAL’A ESKİDEN NELER SÖYLEMİŞ?
Tayyip Erdoğan bugün eski cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın mezarı başında Kuran okudu.

Peki geçmişte ne düşünüyordu Özal hakkında?

Onuda haberlerden izleyelim:

Erdoğan, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olduğu dönemde Almanya’da yaptığı bir konuşmada dönemin Cumhurbaşkanı Özal hakkında şunlar söylemiş: “Şu anda Türkiye'nin başında olanlar biz baba değiliz diyor. Sayın Özal da öyle ifade etti. E sen bu memlekete baba değilsen bu memleket de seni azledecektir. Çünkü bu millete baba değilsin, azledileceksin. Baba değiller ama bunlar, uşak uşak! Neyin uşağı? Batı'nın uşağı, ABD'nin uşağı! Tabii uşaktan baba olmaz!”

ERDOĞAN ÖZAL'A "ABD UŞAĞI SİYONİST" DEDİ Mİ (odatv4.com)

30 Ocak 1991’de, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, il binasında bir basın toplantısı düzenliyor. Toplantıda ABD’nin Irak’a müdahalesini ve buna hizmet eden Turgut Özal’ı şöyle suçluyor:
“Gayesinden saptırılan bir savaş için Türkiye'nin, BM kararına uyduğunu ifade ederek ABD'ye yardımcı olması milleti aldatmaktır! Bütün bu gerçekler ortada iken Özal'ın, milletin büyük çoğunluğunu karşısına alıp Anayasa ve kanunları sürekli çiğneyerek Türkiye'yi savaşa sokmak istemesi, vahim bir olaydır!”

Ama aynı Erdoğan, 1 Mart 2003’te TBMM’de, Amerikan askerlerinin Türkiye’ye girmesi reddedilince çok kızmış, başka bir kararname ile ABD’nin Irak’ı işgal etmesine destek vermiştir.

Tıpkı, “Fethullah Gülen’i ahirette sırtıma alır, Sırat Köprüsü’nden karşıya geçiririm!” diyen, eline CIA_FETÖ_AKP üçlüsünün tutuşturduğu Taraf Gazetesi’nden CHP’ye ve bütün yurtseverlere küfreden Ahmet Altan gibilerin mazlum havalarında dolaşmaları gibi…

Buyurun buna da bir Fatiha okuyun…