Değerli Okurlar,
O, şiir kürsüsünde yüreklere, rakı masasında ise hayata dokunan biri ve " En güçlü hakikat, cesurca söylenendir. " diyor.
Öyleyse,
Buyurun "Düşbaz Sevgilim"adlı şiirine;
"Ey!
Efsuncu Baba'nın kum haklarından kalkıp,
Esrar Dede'nin taş haklarından düşen düşbaz sevgilim,
Her zaman "sevda sözleri" fısıldasın dudaklarım kulaklarına.
Kırağılar düşse de o derin uçurum filozof şakaklarına,
bir öpücük mesafesinden uzak kalmayayım asla yanağına.
Oy kurban olayım ben senin babanın şarap çanağına...'
**
Bazı insanlar vardır; mesleği ne olursa olsun, kelimenin ruhuna dokunur ve ona hayat verirler.
O, bir taraftan avukat kimliğiyle kelimelere yaklaşırken, şiir dünyasında kâh bıçak gibi keskin, kâh kadife gibi yumuşak ellerle onları şekillendiren yani hukukun diliyle, şiirin dilini aynı ustalıkla kullanan ve "olmazsa olmazım" dediği müziğe de tutkulu biri...
Öyle ki;
Şiirlerindeki ritimle notaların uyumu onun sanatını "duyulabilir" kılıyor...
**
Bugün,
Hem tekkede meyhanede, hem duruşma salonunda ya da mahallenin köşe başında aynı rahatlıkla konuşabilen, bazen filozof şakaklarına düşen kırağıyı anlatan, bazen akılsızlara, dangozlara racon kesen bir şairin çok yönlü yaşamından;
Şiirin lirizmi, müziğin ahengi ve hukukun keskinliğini bir arada harmanlayan ender isimlerden birini tanıtmaya başlayalım mı?
O,
İzmir Bornova’nın sıcak atmosferinde doğan, sıradan bir hayatın çok ötesinde bir yolculukta ilk adımını atölye işçisi olarak atan sonrasında sözcüklerle, müzikle ve adaletle örülü bir yaşamın içinde kendini bulan biri ve şiir serüveni 1985’te Milliyet Sanat’ta yayımlanan "Nimete Ağıt" ile başlamış. Sonra Adam Sanat, Mavi Derinlik ve Kunduz Düşleri gibi dergilerde hem eserleri, hem de dil oyunları ve toplumsal eleştirileri yayımlanmış. Bu arada "Cilet" adlı şiiri ile Mavi Derinlik Şiir Yarışması’nda birincilik alırken "J" dosyasıyla da Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülünü kazanmış ki, (j) harfine olan tutkusunu da hatırlatmak isterim.
Biliyor musunuz,
Hukukçu kimliği şiirlerindeki adalet arayışıyla da iç içe ve savunduğu hakikat ile dizelerde haykırdığı eleştirilerin kaynağı da hep "İnsan onuru" ...
O, topluma farklı frekanslardan seslenen biri ve ses sanatçısı kimliğiyle sadece okumak isteyenlere değil, hissetmek isteyenlere de dokunuyor; sanatını yaşayan, nefes alan bir performansa dönüştürüyor.
Şairliği ve dünyayı algılayışında diyebiliriz ki, ‘Enfarktüs’ ve ‘Mezarlıkta Şenlik’ adlı şiirlerinde yaşadığı coğrafyayı da toplumun duygularını, kayıplarını ve isyanını da güçlü imgelerle dizelerine yansıtıyor.
‘Düşbaz Sevgilim’ ve ‘Racon’ gibi şiirlerinde ise hem mistik hem de sert sokak dilini kullanıyor ama samimi bir hayatı da gözler önüne sermekten kaçmıyor.
Mesela,
Enfarktüs şiirindeki “Bir devlet vahşetiyle sınanıyor insanların suskunluğu”. dizesi...
Halkın sessizliğiyle birlikte bir devletin baskıcı ve acımasız yüzünü yani adaletin çiğnendiği, halkın suskun kaldığı bir ortamdaki yaşam mücadelesi için "Sessizlik, sadece teslimiyet değil, aynı zamanda büyük bir sınavdır." derken haksız mıdır?
Ya da,
Mezarlıkta Şenlik şiirindeki;
“Ey kavga günlerinin eksik keskinliğinde kaybolan çığlık”,
“Kırk imbikten süzdüğüm suskunluğumu da al”
Ve
“Kestiler mi haramiler suya indiğin yolu”...
dizeleri...
Mücadele ve isyanın hâlâ bir yerlerde varlığını sürdürdüğü bir ruh halini tasvir ederken yani engeller, baskılar ve yasaklar karşısında yolunu bulmaya çalışanların yaşadığı zorluklara karşı o duruşun bir anlamı olmalıdır...
Düşbaz Sevgilim şiirindeki, “Her zaman ‘sevda sözleri’ fısıldasın dudaklarım kulaklarına”dizesinde ise aşkın büyüsünü, en saf haliyle, fısıltılarla, ince ve nazik bir iletişimle dile getiriyor ki, adeta sevginin samimiyetine ve inceliğine işaret ediyor.
Racon şiirinde ise “Kâse üstü çakılırken zevâhiri çizersiniz”... diyor.
O,basit, sıradan anlarda bile karakterin ve duruşun ortaya konulduğu bir hikayeyi anlatıyor gibi değil midir?
.
Gerçekten, şiirlerinde tekkeden meyhaneye uzanan bir yelpaze var ve adeta tasavvufi derinlikten sokak dilinin sert mizahına yol alıyoruz.
Değerli Okurlar,
O, "çok sesli" bir figür ve eserleri, sadece edebi bir metin değil, suskunluğa karşı bir çığlık, adaletsizliğe ise bir meydan okuma sayılır ve bugün, onun gibi insanlara daha çok ihtiyacımız var diye düşünüyorum.
Hayatımızda;
Kelimeleri, müziği ve hukuku aynı anda kullanarak topluma ışık tutabilen, hem gönül hem akıl yoldaşı hem de yol gösterici olan o nadir insanlardan kaç kişi var, hiç düşündünüz mü?
Okudukça hissediyorsunuz,
Şiirlerinde “Ey” ile başlayan o çağrıların, hem klasik şiirin hem de modern hayatın birleştirici bir sesi, o sivri dilinin de bazen en derin dostluğun işareti olduğunu ve toplumun sessizliğini ve haksızlığa karşı duyulan öfkeyi görünür kıldığını...
Kelimeler ve notalar silahı, adalet ise kalkanı ve sesini dinledikçe, yaşadığımız dünyanın daha adil ve insani bir yer olabileceğine olan inancımız da güçleniyor.
Zira,
Şiirlerinde öfke, kırılganlık ve mizah bir arada dolaşıyor.
Hukukta titizlik, müzikte ritim ve şiirde sonsuz ihtimalleri buluşturan dünyasında; insan ruhunun karmaşıklığını, toplumun sessiz çığlıklarını ve adalet arayışını da aynı anda gözler önüne seriyor.
Kelimeleri sadece yazmayan ama yaşayan biri.
Bakınız,
O, şiirlerinde toplumun en derin yaralarını açan,
Müziğinde ruhun en gizli köşelerine dokunup sesiyle dinleyenin kalbine işleyen bir melodi sunan
Ve,
Avukatlıkta adaletin terazisini dengede tutmaya çalışan böylesine çok yönlü bir insan...
Değerli Okurlar,
Hem kürsüde hem meyhanede kelimeleri aynı ustalıkla kullanan bir dostu,
"Sanat, Hukuk ve Yaşamın Birleştiği Nokta" da sizlere tanıtmaya çalıştım:
Onun adı Yücelay Sal,
Kısaca (J)...