Merhaba sevgili okuyucularım
2024 yerel seçimlerinin ardından Türkiye siyaseti yine alışık olduğumuz ama artık değiştirmemiz gereken bir gerçekle karşılaştı: Bir büyükşehir belediye başkanı, A Partisi'nden aday olarak seçim kazandı, kısa süre sonra ise B Partisi'ne geçti. Bu bireysel bir tercih midir? Evet. Ama demokrasinin temeli olan halk iradesine aykırı mıdır? Kesinlikle evet.
Seçmen sadece bir kişiye değil, o kişinin temsil ettiği partiye, ideolojiye, vizyona oy verir. Belediye başkanının seçime girerken hangi partinin ilkeleriyle halktan oy istediği, o koltuğun meşruiyetinin temelidir. O zaman soralım:
Seçmen neye oy verdi? Seçilen kim oldu? Yönetmeye başlayan kim?
Bu üç soru birbiriyle çelişiyorsa, burada bir sorun vardır.
***
Hukuki Düzenleme Neden Gerekli?
Mevzuata göre bir belediye başkanı, seçildikten sonra partisini değiştirebilir. Bu durum, Anayasa veya Belediye Kanunu'nda açıkça yasaklanmış değildir. Ancak bu hukuki boşluk, siyasal etik ve temsil adaleti açısından büyük bir risk oluşturur.
Şu düzenlemeler bu boşluğu doldurabilir:
* Parti değiştiren belediye başkanları için halk oylaması (referandum)* zorunlu olmalı.
* Parti değiştiren başkanların *görevden düşmesi ve erken seçim* yapılması sağlanmalı.
* En azından, milletvekillerinde olduğu gibi belli bir süre parti değiştiren başkanların *bağımsız kalması* zorunlu tutulmalı.
***
Maskeli Adaylar: Demokrasiye Karşı Siyasi Mühendislik
Bu bireysel geçişlerin ötesinde çok daha derin ve tehlikeli bir olasılık da masada: Maskeli adaylar.
Bir siyasi parti (örneğin C Partisi), uzun süredir kazanamadığı bir şehirde doğrudan aday çıkararak başarılı olamayacağını öngörebilir. Ancak kazanma şansı yüksek bir kişi, başka bir partiden (örneğin A Partisi) aday olur, seçimleri kazanır, daha sonra gerçek siyasi eğilimini yansıtan partiye (örneğin C Partisi) geçer. Yani:
* Seçim bir partinin adayıyla kazanılır,
* Yönetim başka bir partinin politikasıyla yapılır.
Bu strateji, sadece etik dışı değil; doğrudan seçmenin iradesine tuzaktır. Seçim kazanmak için geçici olarak başka bir partiyi kullanmak, demokrasinin değil, manipülasyonun adıdır.
Eğer bu model normalleşirse:
* Partiler, "seçilebilir" görünen kişileri geçici olarak aday gösterip, seçim sonrası geri dönüş planlarıyla halkı aldatabilir.
* Seçmen, artık *gerçekten kimi seçtiğini bilemez* hale gelir.
* Bu da demokrasiyi içten çökerten bir “yumuşak darbe”ye dönüşür.
***
Sonuç: Siyasi Geçişler Değil, Güven Aşınıyor
Bu tartışma, yalnızca bir şehirde yaşanan özel bir durum değil. Tüm Türkiye’de seçim sisteminin, halk iradesinin ve siyasal etik anlayışının geleceğini ilgilendiriyor.
Bu yüzden çağrımız açık ve nettir
Sandıkla gelenin, sandığın ruhuna sadık kalması anayasa kadar kutsal bir ilkedir.
Aksi halde belediye başkanları değil, demokrasinin kendisi görevden alınmış olur.
Sevgili okuyucularım yeni bir yazıda görüşünceye kadar Sağlıcakla kalın