AB kriterleri, insan hakları ve demokrasi adına “Karakolların, Pembekol” haline dönüşmesiyle “Ultra lüks” nezarethane dönemine de girdik.
Gözaltına alınıp karakol, jandarma ya da siyasi şubeye götürülen “şüpheli”, bir başka deyişle “zanlı”lardan bir dönem haber almak mümkün değildi. Karakolun, jandarmanın bahçe duvarlarının dışında bile beklemeleri külliyen yasaktı! Israr edenlere itina ile devletin sopasıyla karşılık verilirdi.
Canım memleketimin her bir yerinde maşallah dört mevsim aynı anda yaşanıyor. Bekçi, polis, jandarma “Yassak!” deyince sınır yoktur. Ayakkabı bağları sökülür. Gerekçe; ya içeride intihar ederse... Kemer çıkarılır. Öyle ya su borusu ya da hücre parmaklığına bağlayıp kendini asar!.. Paltosunun, ceketinden zulasına bir şeyler saklanmış olabilir. Yüzüğünde padişahların zehri olabilir. Saatinin içinde dinleme aygıtı, kesici bir şey çıkar saat kordonundan, kalem zaten başlı başına silah, gece uykusuz kalınca kitap-gazete okumak en önemli eylem… Cebindeki metal para da tehlikeli, kağıt banknot ile sanki kendine kebap söyleyeceksin, o da yasak. Kim bilir rüşvet ödenir falan… Tespihin, gözlüğün bile tutanak ile emanete alınması sıradan iştir. Kağıt mendil de yasaklar arasında, ya dışarıya pusula yazarsa diye el konulduğuna tanığım.
Gözaltındakiler çoğunlukla sobanın yangın çıkarma ihtimali göz önüne alınarak sobasız, kalorifersiz bodrum katlarında demir parmaklı pencerenin camsız olduğu alanlarda her türlü emniyetin oluşturulduğu mekanlara tahsis edilir. Daha önce yazdım. Tuvalet bile yoktu. İzne tabidir halen. Yukarıdan açık pencere, aşağıdan rüzgar ile oluşan cereyanda üzerinizde kazak, ceket yoksa soğuk mevsimde zatürre koşulları çoktan hazırdır. Dışarıda bekleyen aileler ve avukatların palto, pardesü vermesi de yasak! Sağ olsun devlet-i aliye polis-jandarma ve diğer kolluk görevlilerinin görev yaptığı mekanlara demirbaş olarak “battaniye” tahsis etmiş. Battaniye deyip geçmeyin. Cidden görüntü itibarı ile battaniye. Şartlar ağır illa yün, pamuktan örülmüş değil. Coton ve diğer kimyasal ürünlerden ucuza mal edilmiş, soğuktan korunmak amaçlı “Örtü!”… Devlet-i aliyenin “Tasarruf tedbirleri” talimatı üzerine belli koşullarda yıkanıp-temizlenmesine dair herhangi bir emir olmadığı için, su ve deterjan görmeden en az 2-3 yıl kullanıma amadedir.
Yaşadığımız vaka da gözaltında fazla zanlı yoksa şanslısınız nezarethathanede. Görevlilerin vicdanı ölçüsünde ultra lüks bir üzerinize, bir de üzerinde yatacağınız ahşap banka sereceğiniz ikinciye sahip olursanız öpüp başınıza koyun! Ve bu battaniye bazen de sokakta adli bir vakada ölen vatandaşın üzerine serilmiş olma ihtimali hiç de ihtimal dışı değildir. Kan lekeleri, idrar kokusu gibi her daim karşılaşabileceğiniz vakaları şikayet etme hakkınız olmadığı gibi zaten seçeneğiniz kalmadığı için sarılmak zorunluluğunuz da kaçınılmazdır!
Örgüt, terör, siyaset gibi “Son derece tehlikeli suçlardan gözaltına” alınınca soğuktan korunacak başka alternatifiniz yoktur. Milyon dolar çalanların “Vizon kürkleri” içeri alınırken sizin ceketiniz dahi kabul edilmez nezarethaneye…
Gözaltının en önemli kurallarından biri de zanlının “Hangi suçtan alındığına dair bilginin verilmeyişidir…” Zanlı çeşitli sebeplerle o mis (!) gibi kokan battaniyeye sarılıp uykuya dalmadan her fırsat da uyandırılır. Psikolojide uykusuzluk bütün hastalıkların ana sebebidir ya. Gözaltındaki zanlı ısrarla uykusuz bırakılır! Sorgulama tekniğinin vazgeçilmez unsurudur. Uykusuz anda, daha hangi suçtan alındığını bile bilmeyen zanlı, kara kara “Acaba neden alındım?” sorusunun cevabını ararken hayatının en ince ayrıntılarını hatırlamaya zorlar kendini. “Komşunun bahçesinden elma kopardığından” tutun da sevgilisinin manto cebine gizlice koyduğu imzasız mektuptan karısına arkadaşının olmayan doğum günü partisine katılış yalanına, müdürüne trafik yüzünden mesaiye geç kaldığına, yakasındaki ruj lekesinin cenaze sırasında teselli için sarılma zorunluluğu, meyhanede rakıyı fazla kaçıran arkadaşını eve götürüşü, taksi şoförü ile tartıştığı, gece kulübünde kazık hesaba itirazı, eniştesinin ablasını aldattığı anı, amirinin hukuksuzluğundan şüphe duymasından dolayı onay imzası alma zorunluluğu, okey oynarken joker çaldığı gibi hayatın içinde yaşadıklarının hepsi film şeridi gibi geçer gider gözlerinin önünden. Bir nevi bilgisayarın belleğine kaydeder.
Sorgu tekniklerine bilimsel anlamda sahip olanlar da “Zaaflarını” o vakte kadar mahkemelerde delil olarak kabul edilmeyen istihbarat raporlarını öğrenirken tabiatın acımasız yasası: “Av ve Avcı” karşı karşıyadır.
İstihbaratın ana kuralı şüphesiz; “Fazla bilgi yük getirir” üzerine kurgulanmıştır. Dersini iyi çalışmış, zanlının karakter zaaflarını tespit etmiş sorgucu gerçekten zaaflarından emin ise gider zanlının üzerine. Hem de uykusuz ve anatomik olarak zayıf düştüğü anda! Çapraz sorgulamadaki “Çelişkiler” üzerine odaklanır “Uzman ekip”… Ve kendi aralarında “Arıdan bal almak” dedikleri yöntemlerle varırlar üzerine…
Değerli okuyucularımız;
Yıllar önceki kaba dayak, elektrik şoku, filistin askısı, aile için sırlar, cinsel istismar vs. gibi. İnsan haklarına aykırı konularda “Yeter!” denilerek “İtirafçı”lığa evrilen dönem ne yazık ki bitmedi. Dijital çağda psikoteknik adı verilen bir nevi terapi daha kötüsü. “Hipnoz-Uyutma” teknolojisi ile denenmeyen metot yoktur sorgulamada… İfade tutanaklarına “Okudum-İmzaladım”, il yazısı ile kaleme alıp imzalayanlar birkaç saat “Hipnoz” ile uyutulduklarının da farkında değillerdir.
Hipnoz TCK’da yasaktır. Sadece MİT tarafından bazı ağır vakalar için kullanılsa da mahkemelerde delil sayılamaz!
Yazının başlangıcı “Battaniye” ya! O battaniyenin bilimsel olmasa da psiko-teknik ile “Hipnoz” seansının nüvesi olduğu kanaatim ne yazık ki giderek artıyor.
“Kokunun” aynı zamanda “Hipnoz”un bir parçası olduğunu bilim insanları yazıyor. İnkar mı edelim!
Cezaevlerinde hukuksuzca tutuklu bulunanları yürekten selamlıyorum.