Değerleri adım adım yok edilen veya daha yumuşak bir ifadeyle “zenginliklerinin farkına varılmayan bir yapı”  içerisinde asırlardır debelenip duruyoruz.

Verimli  tarım topraklarımızın büyük bölümünü süresiz nadasa bırakıyor ve toprağın doğurganlığını kısırlaştırıyoruz. Açlığımızı gidermek için de, sınırlarımızın dışına avuç açıyoruz.

Tamamına yakını Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında gerçekleştirilen sayısız sanayi tesislerimizi ya üretim dışında bırakıyor, yani kapatıyoruz ya da yabancı şirketlere devrediyoruz. Her biri yüksek teknolojilerle donatılmış çimento fabrikaları, demir çelik fabrikaları, şeker fabrikaları, sigara ve alkollü içki  fabrikaları, dokuma ve ayakkabı fabrikaları, kağıt fabrikaları ve sayıları yüzleri geçen üretim tesislerini yok ediyoruz. Sonra da bu tesislerde üretilen ürünlerin benzerlerini daha yüksek bedeller ödeyerek yurt dışından almayı içimize sindirebiliyoruz.

Yine, dünyanın önde gelen bağcı ülkesi konumunda olmamıza karşın şarap üretimi ve tüketiminde adeta tutsak edilmiş durumdayız.

Bugün içinde bulunduğumuz bu hazin tabloyu yaşamak zorunda kalırken yıllar öncesine bir pencere açmak istedim.

Alkollü içeceklere karşı günümüzde orantısız düşmanca yaptırımlar uygulanırken; 1940'lı yıllarda ülke bağcılığını ve onun doğal uzantısı olan şarapçılığını  kalkındırmak için bir takım ciddi adımlar atılıyordu, hem de devlet eliyle.    

Türk bağcılığı ve şarap üretiminin can suyu olan  bu atılımların adı, deneme şarap evlerinin kuruluşuydu.

Deneme şarap evlerinin bir devlet politikası olarak kuruluşunun başlangıç tarihi 1943 yılına rastlar. O günün başbakanı olan Suat Hayri Ürgüplü’nün başlattığı bu projeyle ülke genelinde 20 den fazla bölgede deneme şarapevleri kuruluyor ve kısa süre içinde de faaliyete geçiyordu. Kalecik, Ürgüp, Elazığ, Tokat, Kırıkkale, Kırşehir, Kilis, Karaman, Tarsus, Urfa, Akhisar, Yozgat, Maraş, Bilecik, Safranbolu gibi bölgelerde kurulan şarap evleri, yöre bağcılığının gelişmesine öncülük görevini üstlenen önemli tesislerdi. Ülke coğrafyasının hemen her noktasında devreye alınan bu işletmeler, yöre bağcılığına kazandırmış olduğu yararların yanı sıra yine ülke şarapçılığının gelişimine de öncülük etme başarısını göstermiştir. Örneğin Tokat yöresinin Narince’si, Elazığ ve Diyarbakır yörelerinin Öküzgözü ve Boğazkere’si, Nevşehir ve Ürgüp yörelerinin Emir’i, Kalecik ve Kırşehir Bölgelerinin Kalecik Karası, Ankara ve Kırıkkale dolaylarının Hasandede’ve Sungurlu’su, Gaziantep ve çevresinin Horoz Karası, Tekirdağ ve Şarköy çevrelerinin Yapıncak ve Karalahna üzüm türleri bugün hala yaşayabiliyorlarsa, bu zenginliğin önde gelen mimarı hiç kuşkusuz deneme şarap evlerinin varlıklarıdır.

Şarap tarihimizde örnek şarapevleri olarak da bilinen bu işletmelerin büyük bölümü faaliyetlerini bitirmiş olsalar da, Türk bağcılığı ve şarapçılığına vermiş oldukları katkılar yadsınamaz.

Burada üzerinde önemle durulması gereken husus, bu projenin doğrudan bir devlet projesi niteliğinde olmasıdır. Günümüzde şarap üreten, pazarlayan ve tüketenlere karşı her türlü baskının uygulandığı göz önüne alındığında 1940 lı yıllarda, hem de bizzat ülkeyi yöneten irade tarafından başlatılan bu proje, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konudur .

Rahatlıkla tekrar  etmeliyim ki; Dünya Şarap Atlası içinde kendine yer bulan Kalecik Karası, Öküzgözü, Boğazkere, Narince, Emir gibi şaraplık yerli üzümlerinden söz ediliyorsa bu gurur tablosunun yaratıcısı hiç kuşkusuz deneme şarap evlerinin varlığıdır.