Bidat nedir?

-Bidat, dinin özünde olmadığı halde, sonradan sokulan uydurmalardır.

Böyle yapanlara da “ehl-i bidat” denilir.

İslam dinini sultanların, padişahların, halifelerin çıkarına vermek için bir yığın uydurma bu dine eklenmiş, özü böylece ortadan kaldırılmıştır.

Bidat nedir anlamak isteyenlere, AKP’nin Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın suretine ve siretine bakmalarını öneriyorum:

1-Ali Erbaş, kendisini diğer Müslümanlardan farklı göstermek için özel bir kıyafet giyiyor. Bunu da çok kıymetli beyaz kumaştan yaptırıyor. Başına da ne olduğu anlaşılamayan tam bir uydurma olan beyaz külah geçiriyor.

İlginçtir ki bu türlü özel kıyafeti Hıristiyan din adamları kullanmaktadır.

İslam dininde din adamının özel kıyafetinin olmadığını tarih açıkça göstermektedir. Hz. Muhammet’in ibadet sırasında diğer Müslümanlardan farklı ve özel bir kıyafet giydiğine ilişkin hiçbir bilgi ve belge yoktur. Bir Cuma günü toplantıya gelen bir Arap, daha önce hiç görmediği Hz. Muhammet ile görüşmek istemiş ve onlara, “Aranızda Muhammet hanginizdir” diye sormuş, ve sıradan bir Arap giysisi içindeki Hz. Muhammet ona, “Benim, buyur!” demiştir. Anlıyoruz ki Hz. Muhammet diğer Araplar gibi giyinmektedir. Zaten o, dini gösterişe çeviren davranışlara da özel giysilere de karşı olmuştur.

Şimdiki Diyanet Başkanı, bu özel ve gösterişçi kıyafetiyle Hz. Muhammet’in sünnetinden açıkça ayrılmıştır.

2-Hz. Muhammet cumaları yapılan toplantılarda cemaate hitap etmek için böyle özel yaptırılmış kürsüye/minbere çıkmamıştır. Onun hayatında kullanmadığı bu kürsüyü kullanmak da tam bir bidattır.

3-Hz. Muhammet cumaları elinde kılıçla ibadet etmemiştir.

4-Kılıçla minbere çıkmak da tam bir bidattır ve halkı korkutup zalim sultana baş eğdirmek isteyen dinini paraya satan sözde din adamlarının uydurmasıdır.

5-İşte böyle cami içine kürsü kurduran, kendini toplumdan ayırarak imam konumunda propagandalar yürüten siyasetçi, Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye’dir. Onun Şam’da camiye koydurduğu kürsü halen durmaktadır. (AKP’lilerin burada Cuma namazı kılma sevdasının altında yatan da budur işte…) Hz. Muhammet’ten sonra kurulan hilafet düzenine baş kaldıran ve kılıç zoruyla iktidarı ele geçiren odur. Yani, Ali Erbaş’ın kılıcı, Hz. Muhammet’in kılıcı değil zalim sultan Muaviye’nin kılıcıdır.

Muaviye, İslam Cumhuriyeti’ne; Ali Erbaş da Ayasofya’da Türkiye Cumhuriyeti’ne kılıç çekmiştir.

(Muaviye İslamı’nın ne olduğunu, “Muaviye’den Erdoğan’a DİN VE SİYASET” (Toplumsal Yayınevi) adlı çalışmamızda çok ayrıntılı olarak ortaya koyduk.)

Karşımıza beyaz bir bidat heykeli gibi çıkan Ali Erbaş’a bir Arap atasözünü hatırlatmadan geçemiyoruz: Kılıçla gelen, kılıçla gider…


NOT: Değerli okurlarım! Milyonlarca hayvanın birkaç günde katledilmediği bayramlarda buluşmak dileğiyle…