Geçenlerde onu ziyaret ettim. Başkanlık koltuğuna oturalı çok olmuştu ama binlerce kişinin kendisini görmeye geleceğini bildiğimden hiç evmedim ve bekledim. Sonunda buluştuk. Kendisine kitaplarımdan bazılarını armağan ettim. Kitaplarıma tek tek bakarak teşekkür etti. Hatta Seçkinler Kitabı isimli çalışmamla özel olarak ilgilendi. Divan Edebiyatı ozanlarımızdan seçtiğim özel dizelerin ve beytlerin yer aldığı bu çalışmayı belediye kültür bölümünün değerlendirebileceğini bile söyledi.

Sayın İmamoğlu, hep gülümsüyordu. Bu yüzden Alevi Bektaşilerde Mizah adlı eserimi verirken, “Sayın Başkan yüzünüzden bu gülümseme hiç gitmesin. Bu amaçla şu fıkra kitabımı da takdim ediyorum!” dedim.

Kendisi de bana, “Ben de size bizim yayımladığımız kitaplardan armağan etmek istiyorum!” dedi ve bunlardan ikisini getirttirip takdim etti.

'ŞİİRLERDE İSTANBUL'
Sayın Başkan’ın hediye ettiği kitaplardan birisi “Şiirlerde İstanbul

Çalışmanın direktörü, Sayın İmamoğlu’nun danışmanlarından Cengiz Özkarabekir.

792 sayfalık bu büyük eseri, Yazar Ahmet Bozkurt hazırlamış.

İstanbul üstüne yazılmış en eski şiirlerden tutun en son yazılana kadar tümünü bu çalışmada bulabiliyorsunuz.

Büyük bir titizlikle ve emekle harcanmış ve sıradan bir antolojinin ötesine geçmiş olan Şiirlerde İstanbul, her aydının evinde bulunması gereken bir çalışma. İBB Kültür AŞ üstünden ulaşabilirsiniz.

Bir başka güzel çalışmanın adı ise “İstanbul’un Renkleri

Bu eser de Özkarabekir-Bozkurt ikilisinin damgasını taşıyor.

Kitap bize İstanbul’un geleneksel etnik renklerini yansıtıyor. Adlarını duyduğumuz ama tanımadığımız o saklı insanları buluyorsunuz burada: Bulgarlar örneğin… Sonra Ermeniler, Katolik Levantenler, Polonezköy’deki Polonyalılar, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler…

Şiirle açılan kitap, renk cümbüşüyle bitiyor…

Sayın İmamoğlu, İstanbul’un taşıyla toprağıyla değil kültürüyle de uğraşarak bu dünya kentini bir sanat başkentine çevirmeye çabalıyor. Hem de AKP iktidarının her gün yarattığı büyük engellemelere karşın…

İnanıyorum ki o ihanet edilen İstanbul’un makus talihini yenecektir.

BU REJİMİN ADINI SİZ KOYUN
O kararla Türkiye’de demokrasi artık bitirilmiştir.

Çünkü, bir kişinin isteği, demokrasinin simgesi olan TBMM kararının üstüne çıkmıştır.

Meclis’in aldığı kararı eğer bir kişi yok edebiliyorsa bu rejime demokrasi değil en hafif deyimiyle otokrasi diyoruz. Muhalefet partileri de bu gerçeği daha düz anlatabilmek için diktatörlük diyorlar.

2011 yılında TBMM’de oy birliği ile alınan bir kararı eğer bir siyasetçi tek başına 2021’de kaldırıyorsa o rejimi artık demokrasi denilmez. Türkiye’de anayasa var gözükse bile artık o rafa kaldırılmış bir anayasadır. Anayasa, bu kararla bir kez daha ilga edilmiştir. Acaba Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu türlü eylemleri de dosya haline getiriyor mu?

CARİYE RUHLU KADINLAR GALİP GELDİ
Bu kararın alınmasını sadece imam nikahı adı altında cariyeler elde etme peşindeki azgın erkekler istemedi. Onlara, cariye ruhlu kadınlar da destek verdiler. O cariye ruhlu kadınlar, bu işi de dine dayamak suretiyle savunmaya çalıştılar.

Dindar kamuflajlı azgın erkeklerin, şeriat-hilafet rejimi istemelerini anlıyorum. Bu rejim gelirse eski karılarını üç kere boş demekle boşayacaklar, yerine de hemen genç bir kadın alıp işi imam nikahı ile örtecekler. Bu yeni karıların sayısı 4’e kadar çıkabilecek…

İyi de bu sistem için canhıraş biçimde bağırarak mücadele eden kadınları anlamıyorum. Cariye ruhlu kadın dediklerim işte bunlar. Ve ne yazık ki eğitim düzeyi düşük kadınlarımızın içinde çalışan bu yüksek eğitimli ajan kadınlar çok da başarılılar. Cariye ruhlu kadın sayısını artırarak tek tip insan yetiştirme yolunda çok ilerlediler.

Ayasofya’ya imam yapılan Vehhabi zihniyetli kara sakallı adam neyse, televizyonlarda, derneklerde İstanbul sözleşmesinin aleyhinde konuşan makyajlı o kadınlar aynısıdır.

Ve makus talihimiz işte bu cariye ruhlu kadınlardır.