Merhaba sevgili okuyucular;
Takvimi açtım, 7 Ekim yoktu.
Bir yaprak eksilmişti. Ne kan vardı gazetelerde ne siren sesleri yankılanıyordu şehirlerde. Çocukların gülüşü sabaha karışıyordu; insanlar sabaha kahve kokusuyla değil, umutla uyanıyordu. Dünya, bir günlüğüne savaşsız nefes almıştı.
Ve düşündüm: “Ya gerçekten böyle olsaydı? Ya 7 Ekim hiç yaşanmasaydı?”
Bir günün tarihi
kanla değil,
gülüşle yazılsaydı,
çocukların gözleri gökyüzü kadar berrak,
insanların kalpleri toprak kadar geniş olsaydı…
O zaman 7 Ekim,
acı değil, barış olurdu.
Ama takvim gerçeği saklamaz. 7 Ekim var, hem de acısıyla, ölümleriyle, yıkımıyla var. Barışın mümkün olduğunu hayal etmek kolaydır; zor olan, onu yaşanır kılmaktır. Çünkü barış, sadece masalarda imzalanan bir metin değildir; insanların kalbinde, sokaklarda, sofralarda, çocukların oyunlarında yeşerdiğinde gerçek olur.
Bir günlüğüne savaşsız bir sabahı düşlemek bile insana huzur veriyor. Peki neden gerçeğe dönüştürmeyelim? Neden takvimdeki her günü barışın tarihi yapmayalım?
Birbirlerine “kahrol, perişan ol” diyerek seslenen toplumlar ne kazanır?
Her beddua, göğe yükselen bir taş gibidir; atılır ama sonunda sahibinin başına düşer. Oysa insanlar nefret yerine barışı, beddua yerine sevgiyi göğe yükseltseydi, gökyüzü başka türlü yankılanırdı.
Bir sabah herkes aynı anda “Barış olsun” diye seslenseydi…
Bir toplum diğerine “Sevgiyle yaşa” deseydi…
İşte o zaman gökyüzü bu sözleri emir bilirdi. Çünkü göğe yükselen hiçbir ses kaybolmaz; yankı olur, kader olur.
Barış da sevgi de, gökyüzünün en kadim emridir aslında.
Siyasetçiler için barış çoğu kez stratejidir. Oysa halk için barış, en yalın gerçektir:
Suya erişmektir.
Ekmeğini bölüşmektir.
Çocuğunu güvenle okula göndermektir.
Ve yine dönüp bakınca, barış imkânsız bir hayal değil, en gerçek, en acil ihtiyaçtır.
Bugün onu kurmak elimizdedir: evde, okulda, sokakta, siyasette. Barışı kurmazsak, her takvim yaprağı bir sonraki yıkımı haber verecektir.
Takvimi tekrar kapattım.
Ve içimden sessizce geçirdim:
“Belki bir gün…
7 Ekim barışın simgesi olur.”
Sevgili okuyucularım, haftaya görüşünceye kadar sağlıcakla kalın...