Milli Eğitim Bakanlığınca yayımlanan yeni müfredat taslağında dinsel derslere ilişkin düzenlemelere yaklaşık 572 sayfa ayrılmış durumda. Taslak bu yönüyle adeta sırf dinsel eğitim için yapılmış bir çalışma izlenimi veriyor.

Bilindiği üzere dinsel dersler; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Peygamberimizin Hayatı, Kur’an-ı Kerim Dersi ve Temel Dinî Bilgiler olmak üzere dört ayrı dersten oluşuyor. Bunlardan ilki zorunlu öbürleri ise seçimli dersler.

Dinsel derslerin sınıf sayısı da öbür derslerden daha fazla bir toplama sahip bulunuyor. Toplamda 26 sınıf düzeyinde çeşitli içeriklerde din dersi var.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi adlı ders Anayasa’da zorunlu olarak niteleniyor. Anayasa’da başka hiçbir ders için böylesi bir durum söz konusu değil. Demek ki Türkiye Cumhuriyeti için en önemli ders Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersidir.

Ancak burada şöyle bir sorun var: Bu derslerin içeriği ve müfredatı adıyla uyumlu değil. Anayasa’da bu dersin öğretim amaçlı olduğu belirtiliyor. Oysa müfredat ve içerik, eğitim amaçlı. Müfredatta ve ders kitaplarında aşılayıcı (indoktrine edici) ifadeler baskın.

Hatta müfredatta devletin laiklik ilkesine aykırı tanımlamalar, görüşler ve telkinler söz konusu. Bu bakımdan ders müfredatının Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülebilir. Nitekim bu denli açık olmasa da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders müfredatına ilişkin yargısal kararlarda, dersin adıyla uyumlu bir içeriğe sahip olmadığından hareketle zorunluluğuna, Türkiye’deki dinsel çeşitliliği yansıtmadığına ve nesnel olmadığına yönelik eleştiriler var. Bu konudaki AİHM kararları eğitim gündemimizin en sıcak konuları arasında yer almaya devam ediyor.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders müfredatında şeriat hukukuna ait kimi terimlerin bulunuyor oluşu dersin laiklik ilkesine aykırılığı savımızı güçlendiriyor.

Öte yandan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi müfredatı, İslam’ın farklı yorumları konusunda Sünni – Hanefi çizgiyi esas alan ve öbür yorumları ötekileştiren bir dile sahip bulunuyor. Daha açık ifadeyle; mezheplere ilişkin konularda Sünni – Hanefi inanış sahiplenici bir yaklaşımla merkezde sayılırken, öbür mezhepler kenarda tutuluyor. Konular ele alınırken nesnel bir dil kullanımına kesinlikle özen gösterilmiyor.

Sözgelimi İslam ibadethanelerinden söz edilirken yalnızca cami ve mescitlere yer veriliyor ama cem evleri dile getirilmiyor.

Öbür dinlere ilişkin ünitelerde de İslam’ı merkeze alan bir dil egemen. Musevilik, Hıristiyanlık, Hinduizm, Budizm, Taoizm, Konfüçyanizm ve Tengricilik dinleri “batıl” nitelemesiyle nitelenirken İslam’ın “ hak” din oluşu adeta bilimsel bir gerçekmişçesine ele alınıyor.

Özellikle günümüzde de yaşayan, İslam öncesi Türk inanışı Tengriciliğe ilişkin pek çok uygulama batıl inanç ve hurafe sayılıp yeriliyor. Kimi Arap gelenekleri ise İslam’dan kabul ediliyor.   

Öte yandan ders içeriklerinde ateizm, deizm, agnostisizm gibi çeşitli felsefi görüş ve tutumlara ilişkin son derece olumsuzlamacı, dışlayıcı hatta aşağılayıcı ifadeler söz konusu. Bu da, dersin eğitimbilimsel açıdan ne denli zararlı sonuçlara gebe olduğunu gösteriyor.

Kur’an’da yer alan ve aslında bütünüyle metaforik anlatımlardan ibaret olan kimi peygamber kıssalarının tarihsel ve olgusal bir gerçeklik gibi ders müfredatına taşınmasının, çocukların gerçeklik algısına ve olgusal düşünce yetilerine ağır darbe vurabilme olasılığı yadsınamaz ve önemsizleştirilemez bir durumdur.

Özetle müfredat bütünüyle bilim dışı ve hatta bilim karşıtıdır. 

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri 4. Sınıftan başlayıp 12. Sınıfa değin sürüyor.  

PEYGAMBERİMİZİN HAYATI

Önceden “Hz. Muhammed’in Hayatı” adını taşıyan bu ders, daha sonra aşılayıcılığın en üst noktasını ifade eder bir biçimde “Peygamberimizin Hayatı” olarak adlandırıldı.

Dersin müfredatı, İslam peygamberi Hz. Muhammed’i Ortodoks İslam’ın gözünden anlatmaya çalışan bir içeriğe sahip bulunuyor. Ders içeriğinde eleştirel hiçbir ögeye yer verilmiyor. Bu da bilimsellik ve nesnellik bağlamında dersi son derece sorunlu hale getiriyor.

İslam’a ve Hz. Muhammed’e ilişkin bilgiler, en erken Hz. Muhammed’in ölümünün yaklaşık yüz yıl sonrasında kaleme alınan kaynaklara dayanıyor. Bilindiği üzere İslam tarihine ilişkin ilk yazılı kaynak İbn İshak’a aittir. İbn İshak, 704- 767 yıllarında yaşamıştır. Hz. Muhammed’in 632’de öldüğü gerçeği, söz konusu kaynaklar yoluyla aktarılan bilgilerin ne denli güvenilir olduğunu gözler önüne seriyor. Siyer kaynaklarının sıhhati meselesi İslam tarihinin en önemli tartışma konuları arasında yer almaktadır.

Öte yandan İslam mezhepleri arasında Hz. Muhammed ve peygamber algısı farklılık taşıyor. Sünni İslam’ın Hz. Muhammed’e bakışı ile Şii İslam’ın bakışı arasında ciddi görüş ayrılıkları söz konusu. Dahası İslam’ın tasavvufi yorumlarında bambaşka bir peygamber ve Hz. Muhammed algısı var. Böyleyken Peygamberimizin Hayatı adlı derste yalnızca Sünni İslam’ın fıkhî ve şer’î bakış açısı egemen.

Bu da öğrencilerin Hz. Muhammed’e ilişkin farklı görüş ve savlardan habersiz kalması sonucunu doğuruyor.

Özetle ders müfredatı ve içeriği pedagojik duyarlılıktan yoksun bulunuyor.

Peygamberimizin Hayatı adlı ders 5. Sınıftan başlayıp 12. Sınıfa değin sürüyor.

TEMEL DİNİ BİLGİLER

Bu ders yalnızca Anadolu İmam Hatip Liseleri 9. Sınıfta yer alıyor. Genel anlamda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içeriğiyle özdeşlik içerisinde bulunuyor.

İslam dininin kimi inanç ve ibadet ögelerine ilişkin daha ayrıntılı bilgiler verilmeye çalışılan Temel Dinî Bilgiler dersi öbür okul türlerinde seçmeli olarak yer alıyor.

Bu dersin müfredatı da son derece aşılayıcı bir dile sahip bulunuyor.

Ders müfredatında başka dinlere ilişkin herhangi bir içerik söz konusu değil.

KUR’AN- I KERİM DERSİ

İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ın Arapça olarak telaffuz edilmesini öğretmeyi amaçlayan bu ders 5, 6, 7 ve 8. Sınıflarda İmam Hatip Ortaokullarına özgü olarak yer alıyor.

Kur’an- ı Kerim dersi 9, 10, 11 ve 12. Sınıflarda ise bütün okul türlerinde bulunuyor.

Bu ders de seçmeli dersler arasında yer alıyor.

Ders müfredatında Kur’an’a ilişkin kimi genel bilgilere de yer veriliyor. Sözgelimi; ayet, sure, cüz, meal, tefsir vb. kavramların tanımlarına yer veriliyor.  

Ders müfredatında Kur’an’a ilşkin tartışmalara ise yer verilmiyor.

Kur’an’ın Tanrı sözü olduğu inancı işleniyor. Oysa bu görüşe karşı çıkan İslam mezhepleri de bulunuyor. Ama karşı görüşler konu edilmiyor.

Dinsel içerikli bütün derslerin müfredatında ve ders araç gereçlerinde, günlük dilde ve eğitim dilinde kullanılmayan pek çok Arapça sözcüğe denk geliniyor. Milli Eğitim Bakanlığına egemen olan kadronun Türkçenin gelişim sürecini yeniden Arapça – Farsça etkisine girdirme isteğinde olduğu anlaşılıyor. Bu bağlamda kimi öz Türkçe sözcüklerin kullanımdan düşürülmeye çalışıldığı da gözlemleniyor.

Milli Eğitim Bakanlığı yayımladığı bu taslakla adeta tarikat ve cemaat eğitimini hedeflediğini ortaya koyuyor. Eğitimde ulusallık ve bilimsellik yok edilip yeni bir ümmet toplumu örülmesi amacıyla Cumhuriyetin uluslaşma istencine kaşıt olarak farklı bir sosyal süreç başlatılmak isteniyor.