İnsanların yaşamsal çıkmazlarında sordukları ilk ve en zor soru şüphesiz “Ne Yapmalı?” olmuştur.

Hâlbuki çıkmazlar bir süreç olduğu için asıl sorulması zorunlu olan soru “Nasıl Yapılmalı?” olmalıydı… Çünkü sorun sadece iktisadi ve siyasi değildir. Çok boyutludur. Artık maddenin “üç” biçimini konuşmuyoruz. Ama “dört” hatta “çoklu” biçimleri bilim insanlarının çalışmaları ile ortaya çıkmıştır. Bunun en önemli kanıtı İsviçre’deki CERN astro-fizik laboratuvarındaki deneyle kanıtlanmıştır. Sonuç; madde tek veya çift değil, çok boyutludur. Onun için insan(lar)ı bio-psiko-sosyal varlık(lar) olarak sorgulamaya başladık. Tarihi sadece arkeoloji aracılığıyla değil, bio-genetik-antropolojinin DNA haritaları aracılığıyla sorguluyoruz. Kısacası monoletik veya diyalektik değil polyalektik bilim disiplini kümeleri izafi-doğruların cevabını vermektedir…

Bu noktaya nasıl gelinmiştir? Ülkemizde 12 Eylül 1980 faşist rejimi sosyalist içerikli bütün yayınları imha etmeye girişince düşünen ve üreten insanlar teslim olmama mücadelesi yönünde bu sefer kaz-kafalıların akıl edemeyeceği yönde başka kitapların peşine düşmüşlerdi. Bilim ve teknik, Anadolu hinterlandının Osmanlı ve öncesi tarihi ile sıkı yakın olma fırsatını vermiştir…

Ardından 1990 karşı-devrimleri ile Sovyet reel-sosyalizm sistemi tasfiye olunca kimlerin pes ettiğini, kimlerin kaçkın olduğunu gördük. Ezberlerimiz yenildi veya tarihsel misyonunu tamamladı. O zaman sahneye kapitalizmin küresel hegemonya sistemi, neo-liberalizm kodu ile çıktı. Ulus-devlet egemenlikleri düşman ilan edildi. Ancak en dürüstlerimizle bilinçli olarak bilgiyi anlama, irdeleme ve kavrama sürecini, akıl-bilgi-bilinç-coşku-duygu-irade yönünde yaşam biçimi olarak sürdürmeye devam ettik. O zaman ezberleri bırakıp özeleştiri yaparak önce “ne ararsak kendimizde arama”ya başladık. Zaten “elimize, dilimize, belimize” sahip olanlar olarak; “önce insan” olduğumuz için olgunun ötesine geçmeye başladık…

İşte burada karşımıza “üç P” çıkar; makro-mikro- metzo algılamalar “Paradox-Paradigma-Praxis”in hangi sınıf adına uzlaşmaz olgulara cevap vereceğidir. Başta yaşadığımız topraklar olarak ülkemizi, komşu ülkeleri/bölgeleri ve dünyayı kavramak için tarihsel maddeciliğin polyalektik sorgulaması; izafi olan doğruyu, şimdiki mekân ve zaman mimetiği içinde ortaya çıkarma eylemi öncüsü olan; toplumsal cinsiyet olarak “kadınların kurtuluşu olmadan toplumsal kurtuluş gerçekleştirilemez” tezinin açık-seçik doğrulanmasında ilerleyecektir…

Tekrar faşizme daha fazla geçit-ler vermemek için; “bu daha başlangıç, mücadeleye devam” ilkesinin sadece bir reklam spotu olmadığının kanıtı olarak, devrimci irade yaşama geçirilmek zorundadır…

Arayış iktisadi-siyasi-toplumsal-tarihsel süreç olarak devam ediyor; edecektir. Doğru kitle tabanının gücü ile ayaklarımızın üstünde dik durarak ve gülerek “müesses nizam” tutkunlarının köhnemişliği ile dalga geçmeye devam edeceğiz. İnatla “Tek Yol”un ne olduğunu biz biliyoruz; şüphesiz düşmanlarımız bizden daha iyi biliyor. Onun için asıl mesele “Nasıl Yapılmalı?”dır. Nota bene!