Bir sosyolog olarak uzmanlık alanım olan bir konudur bu.

Ama bir kitap çıkaracak konuda, mümkün olduğu kadar özet vermeye çalıştım. Onun için okuyucunun bilgi düşmelerini olağan karşılamasını dilerim…

Göçebe Kürtlerin etnik milliyetçiliği Anadolu’da zannedildiği kadar eski değildir. Abdülhamid döneminde Hıristiyan yerleşik Ermeni tebaayı sindirmek için 1891’de Hamidiye Alaylarının kurulması ile Anadolu tarihi içinde yer almaya başlar. Bu planın arkasındaki gizil güç Britanya İmparatorluğudur. Bu çeteler 1908’de İttihadçılar tarafından dağıtılır. Fakat 1915 kanlı boğazlamalarında Kürt aşiretlerin eski Hamidiye Alayları unsurları birinci planda yer aldıkları yerli ve yabancı araştırma kayıtlarına geçmiştir. Türk İstiklal (Bağımsızlık) Savaşı önderi ve Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in yaşamı sürecinde feodal sınıf çıkarları için marabalarını kullanan Kürt İsyanları var olmuştur. Yine bu siyasal İslam maskeli kalkışmalar Britanya İmparatorluğunun dolaylı desteğini almıştır. Bunun nedeni Yakın Doğu’daki petrol kaynaklarının yağmalanması uğruna emperyalist hegemonyanın kavgasının sonucu olarak tezahür eder. Bunun için Gazi M. Kemal kurmay zekâsını kullanarak İngilizlere karşı dikkatli bir politika izlemeyi tercih etmiştir.

Tarihsel olgu sürecinde 27 Mayıs 1960 Kemalist devrimci askeri darbesi sonrası kabul edilen (Temmuz) 1961 Anayasası sayesinde Türkiye Cumhuriyeti ilk defa burjuva demokrasisi ile göreceli bir insan haklarına ulaşmıştır. Siyasal iradeyi değişim yönünde harekete geçiren işçi sınıfını temsilen Şubat 1961’de Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması sayesinde birçok Kürt kökenli solcu aydın demokratik seçimler ile parlamentoya seçilmiştir. İkinci paylaşım savaşı sonrası küresel hegemonyanın sahibi olan ABD’nin operasyonları ülkedeki demokratik haklar ve özgürlüklere karşı mücadeleyi başlatmıştır. Bu dönemde önce iktidar olan burjuvazinin DP sonra AP içinde yer alan Büyük Kürt aşiret reisleri (Kinyas Kartal, Kamuran İnan gb.) ABD unsuru ile ittifak halinde karşı-devrimci faaliyetlere geçmişlerdir. Bunları en tanınmışı CIA uzantısı olan Amerikan “Barış Gönüllüleri”nin bu unsurlarca desteklenmesidir.

1970’lerde dünyadaki mazlum halkların emperyalizme karşı tam-bağımsızlık savaşımlarına paralel olarak Türkiye’deki gençlik hareketleri de bundan etkilenmiştir. Sosyalist çizgi ile devrimci Kemalist çizgi arasında mevzilenen Dev-Genç örgütüne bağlı üniversite gençliği, sınıf arkadaşları Kürt öğrencileri de Devrimci Doğu Kültür Ocakları-DDKO içinde birleştirmişlerdi. Böylece komprador burjuvazi ile feodal büyük toprak ağaları ittifakına karşı güçlü bir adım atılmıştı. Bu döneme damgasını vuran olay; ABD-Pentagon kurgulu Soğuk Savaş örgütü NATO’nun emrinde örgütlenmiş psikolojik savaş aparatı “Stay-Behind- Gladio” harekâtından ne kamuoyunun, ne de mücadele veren örgütsel yapıların bilgi sahibi olmamasıdır. Biz bu gerçeği yıllar sonra devrimci Kemalist emekli Kur.Yar.Talat Turhan’ın yazdığı kitaplar sayesinde öğrendik, irdeledik. Bu konuda bende bilgi bilimsel 16 kitaplık külliyat ürettim. (Toplumsal yayınları bu seriyi basmaya başlamıştır.)

Kısacası başını CKMP-MHP’nin ve kadrolarının çektiği faşist çetelerin 12 Eylül 1980 Askeri Sıkıyönetim Mahkemeleri İddianamelerine göre ABD ve AB bağlantılarını sorgulayan davalarda zaman aşımı kılıfına uydurularak kapatılmıştır. Karanlığa gömülmüştür. Böylece Türk İstiklal Savaşı’nı örnek alan sosyalist devrimci kesim kadrolarının katledilmesi sonucu mücadelede yenilgiye uğramıştır. CIA ile MI.6’in Karpatlar zıtlaşması sonucu 1974’de Kıbrıs Harekâtı sırasında bu devrimci dalgayı aslında anti-komünist bir siyasetçi olan Chatham House şairi Ecevit “Karaoğlan” çok ustaca kullanmıştır.

1976’dan itibaren yeni bir dalga tezgâhlanmaya başlamıştır. Yavaş yavaş sol ve “devrimci” olduğunu iddia eden örgüt-cük-ler sürüsü tarafından Kürt etnik milliyetçiliği ve Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı liberal manzumesince “Kürdistan” kurulması yönünde başıbozuk bir propaganda ve ajitasyona dayalı kampanya başlatılmıştır. Bilimsel sosyalizm ilkelerine bağlı olanlar egemen milliyetçilik ile suçlanmaya başlamışlardı. O sırada Apo Tapu Kadastro Okulu’nun sosyalistleri tarafından “polis muhbiri” olarak anılıyordu. Ne ki kayınpederinin (eşi Kesire’nin babası) MİT görevlisi olduğu da sonradan ortaya çıkacaktır. 1978 yılında PKK-Kürdistan İşçi Partisi kuruldu. Başkanı Apo oldu. Marxist-Leninist “ideolojiyi” savunduğunu açıkladı. Ülkücü faşist çetelerde bütün devrimci sosyalistleri “Kürtçülük”le suçlayarak devlet terörünün cellatlığına örgütlü soyunmuşlardı. Geçmişte Hıristiyan oldukları için Ermenilere uygulanan devlet terörü bu sefer Alevi cemaati insanlarımızı hedef almaya başlamıştı. Güdümlü devlet terörü 12 Eylül 1980 sabahı askeri faşist darbe ile bitiverdi! ABD güdümlü katliamlar yeni bir aşamaya geçiyordu…

Proleter devrimci demokrat bilimsel sosyalist çizgiden taviz vermemiş insanlar olarak, ’68 devrimci çizgisinin asla desteklemediği etnik şoven milliyetçiliğin başta ABD-AB-İzrael olan emperyalist güçlerin piyonu olduğunun bilincindeydik…Lübnan-Bekaa’ya üstlenen etnik milliyetçi güçler Türk solu içinde mevzilenmiş ajan-provokatörlerin de desteğini almıştı. Dr.Hikmet Kıvılcımlı tarafından MI.6 bağlantıları hakkında broşür üretilmiş D.Perinçek, Apo’ya methiye düzen ilk kişi olmuştur. Lübnan iç savaşı nedeni ile PKK, Apo’nun emri ile Kuzey Irak’a yönelir.

Burada bir arayüz bilgisi koymak zorunlu. 1945 Nazi “Zeppelin Harekâtı” belgelerine dayanarak; Sovyet hükümeti, “Milli Şef” İnönü hükümetinin 1945 Nisan ortalarına kadar, Nazilerle işbirliği yaptığını kanıtlayınca, Türkiye ambargo uygulanan faşist ülkeler listesine sokulur. Sovyet hükümeti Türk hükümeti ile teması reddeter. Bunun üzerine İnönü savaşın başında Nazilerce kurgulanmış anti-Sovyetik ve anti-komünist propaganda ile halkı yönlendirir. Diğer taraftan ABD’yi memnun edecek hamlelere girişir. Bu manzumenin ürünü olarak Şubat 1952’de TBMM Türkiye’nin NATO üyeliğini onaylamıştır. Bu anlaşmanın Pentagon tarafından şart koşulan gizli parafına göre ise “Stay-Behind” gereği ABD’nin denetiminde ve yönlendirmesinde para-militer bir yapının oluşturulmasıydı. Bu yapı anti-komünist bir aparat olacaktı… Yakın-Doğu’da ABD-İzrael zion emperyalizminin en sadık işbirlikçileri Irak Kürtleriydi. Bunun baş sebebi feodal Barzani familyasının tarihsel Yahudi kökenli olmalarıydı.

31 Mart 2007 Çarşamba Habertürk televizyonu canlı öğle haberleri (13 Ajansı) sunan TV sunucusu Gülgun Feyman’ın misafiri 1986’da emekli olan 22 yıllık MİT İstanbul Eski Bölge Müdürü Nuri Gündeş (1925-2015), Feyman’ın sorusuna cevap veriyor. Özetle diyor ki; Biz Amerika ile NATO anlaşmaları gereği müttefikiz. Onlar bize bizim denetimimiz içinde olacak bir Kürt örgütü kurmayı teklif ettiler. Biz de uygun gördüğümüz için kabul ettik. Yıllar sonra anladık ki Amerikalılar bizi kandırmış!

ABD’nin görevi bu, herkesi kandırmak! İlginç olan ABD-İzraelperver Sabah gazetesinin hemen olaya müdahale ederek. Bu önemli itirafa değil de “Hırant Dink” cinayeti üzerinden haberi küçümseyen köşe yazısı yayımlaması (Yüksel Altuğ. “Kurtlar Vadisi dedikleri de neymiş?” 03.Şubat.2007) hiç de şaşırtıcı değildi…

Buradan epey geriye dönmemiz lazım. Apo, PKK’yı Şemdinli-Hakurk-Kandil hattına kendi bilgisi zuhur ettiği için mi gönderdi. Hayır! Kimin bilgisi olduğunu açıklamak için 1970’lere gidiyorum. 1972 sonbaharında Paris’teydim. G.Ç’ın grubuna katıldım. Burada Filistinli silah kaçakçısı MOSSAD işbirlikçisinin 1973 sonbaharında ihbarı ile Fransız gizli servisi tarafından gözaltına alınıp tutuklana kadar 7-8 kişilik küçük bir gruptuk. THKP-C ve Kürtlerle ilişkiler konusunda özel bilgiler öğrendik. Büyük ihtimalle İzrael gizli servisi Paris banliyösündeki kaldığımız Fransız aristokrat malikânesini G.Ç.’ın büyük hatası sayesinde öğrenmişti. Konumuza dönersek. Mahir’ler Ankara’da daha “Elrom eylemi” yapılmadan önce askeri stratejik ve taktik çalışmalar yapmışlar. Bunları da raporlar halinde Paris’e ulaştırmışlardı. Askeri planları Hava Piy.Üsteğm. Saffet Alp, hazırlamıştı. Zamanın Irak hükümeti ile de temas kurulmuştu. BAAS yetkilileri çok diplomatik bir dille; ancak askeri harekâtları görmemezlikten gelmenin ötesinde bir ilişkinin söz konusu olmadığını iletmişlerdi. Sonuç olarak bu planlar özetlenip DDKO aracılığı ile sol sempatizanı Kürt aşiret konfederasyonlarına gönderilmişti. Fakat eylem birlikteliği teklifi “biz zamanında çok kan kaybettik biraz da siz kaybedin, görelim, ondan sonra konuşuruz” cevabı ile ret edilmişti. En önemlisi bu belgeler arasında bizzat Saffet Alp tarafından planlanmış bir Şemdinli harekâtı tasarımı bulunuyordu. Alp üsteğmenin Kızıldere’de yaralı yakalandığı, fakat kafasına yakın mesafeden ateş edilerek katledildiği otopsi raporlarınca da kanıtlandı…3 İngiliz teknisyende aynı şekilde! MİT emeklisi M.Eymür bunu yıllarca inkar etti; fakat 1990 sonrası Talat Turhan’a dolaylı olarak itiraf etmişti. Mahir’lerin Maltepe Ask.Cezaevi Firarı planlaması sırasında başlayarak “Stay-Behind” izlemesi, ÖHD-GKİ görevlisi Hv.Yzb.İlyas Aydın’ın tasfiyesine kadar sürmüştür. Onu bir başka etnik ajan-provokatör ortadan kaldırdı! “İzle ve Yoket!” Netanyahu’nu NaZionist ilkesi…

Üstğm. Saffet Alp askeri taktiği özetle: a- Gerilla Kandil’de toplanıp Hakurk üzerinden Hakkâri- Şırnak ve Şemdinli’ye sabaha karşı girecek, b- Silahlı güvenlik kuvvetleri eterne edilecek –silahlı çatışma olmayacak- baskın esas olacaktı, c- İletişim kesilecek, 12 Mart faşist askeri darbecileri hedef alan silahlı propaganda için ajıtasyon yapılacak, d- Gerilla timleri sabah ışıkları öncesi Kandil’e doğru hızla geri çekilecek. Bu 15 Ağustos 1984 tarihinde aynen PKK tarafından uygulandı. Bu nasıl oldu? 1973’te Fransız gizli servisince el konulan planlar nasıl Apo’nun emrine verilmişti? Neden Apo, Ecevit’in kucağına bırakılmıştı…Şimdi kadim bir “Stay Behind”-Ergenekoncu son kalan adamlarını kurtarmayı görev ediniyor. 1970’lerde İzrael Netanyahu (Jonathan Institute) icadı olan Kontra-PKK’nın misyonu komünist ve komünist eğilimli önce Kürtleri, ardından Türkleri infaz etmekti. Güvenlik güçleri ise; Kabul-Marsilya hattı üzerindeki, coğrafi-politik Yakın-Doğu merkezli ABD-İzrael global mafia hinterlandında, “tehlike” oldukları için “kurban” edildiler… Olanlar kadınlara, çocuklara oldu. Bu bakımdan PKK görevini tamamladı…

Bu aktörler aslında kimlerdir? Yurt dışında tutuklanınca iade edilmemeleri için inatla dosyaları eksik düzenlenen, en sonunda avukatlarında fark ettiği bu karanlık tezgâh; Soğuk Savaş bitince sona erdi. Ama paçayı kurtaramayan ajanlar, provokatörler var. Onbinlerce masum insan zionist emperyal tezgâhta katledildi. Devrimci maskeli kontra terör örgütleri kurup, dünyanın mazlum insanlarını katleden CIA-MOSSAD-MI.6 gb. örgütler, hala kana doymadı. Ama feodal ilişkilerle yasa dışı Mafia aparatları kurmaya ve yürütmeye devam edenler hala devekuşu gibi başlarını kumdan çıkarmıyorlar. Kürt Bin Ladin’i kim kurtaracak?

Ülkücü Apo(lar) bir piyon(lar), bir karanlık figür(ler); önemli olan devlet terörü yürütücüleri olarak eli kanlı ve halk düşmanı yüksek bürokratların teşhir edilip; “vatana ihanet”ten yüce mahkemede yargılanmaları zorunlu. NATO Stay-Behind- “Ergenekon”un (Liberallerin ve faşistlerin yönetiminde “sol-sağ-dinci” maskelileri) 1952’den beri kimleri görevlendirdiği belgeleri Ankara-Polatlı-TC. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi’nde; sadece bir komisyon kurulup üstüne gidilecek. Ama bunu kendi “karanlık düzen”lerini yerleştirmek isteyenler başaramaz…

Çünkü hepsi aynı sistemin unsurlarıdırlar… Adalet suçlular yaşamasalar bile gıyaben mahkûm edilmeli demeli…Neden mi? (Örneğin, hukukçu Ord.Prof.Sulhi Dönmezer kimdi? Yoksa bu zat “1 Numara”mıydı? Peki, ona eşlik edenler kimlerdi? “Club of Rome” ile bağlantıları neydi? CIA İstasyon şefi Ruzi Nazar’ın hangi amacına hizmet ediyorlardı? “Duvardan hangi tuğla(lar)nın çekileceği” belli. Korkunun ecele bir faydası yoktur. …)

Zaten Apogillerin belgeleri de orada, şimdi faşist bozuntusu Kurtlar Vadisi ile feodal Aşiret Konfederasyonu kendi adamlarını kurtarma derdinde. Harcananların çoğu feodal “sessizlik yasası”na tapınmaya devam ediyorlar. TV dizilerinden adam devşiriyorlar… Yolsuzluk, yoksulluk almış başını gidiyor.

İtaat köleleri, değişim iradesinin “yeter artık” sancağını çoktan göndere çektiğinin farkında değiller. Başta gençler, kadınlar ve emekçiler sürüden ayrılıp insan(lık) kitlesi bilincini siyasal kültür zırhlı treninin çelik rayları üzerine döşüyorlar… Bunu kavrayamayan devekuşu otokratların vay haline!

Eşkiyalığa asla pirim vermemiş; gerçek ve hakiki bir kurucu-önder olan Gazi Mustafa Kemal’in bıraktığı yerden başlayarak, tek çare inatla radikal değişim… Bütün hainlere ise asla af yok! “Hesaplaşma olmadan uzlaşma olmaz…” (25 Kasım 2025)