2 Temmuz 1993’teki Madımak olaylarından sonra bu satırın yazarının Cumhuriyet gazetesi adına dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile yaptığı görüşme, bugüne dek hiçbir yerde yayımlanmadı.
Madımak Oteli önündeki linç ve otelin yakılarak 39 kişinin öldürülmesi sürecini önceki gün istihbarat teşkilatları ile takip edip, sonrasındaki 8 saatlik provokasyon sürecinde kolluk kuvvetleriniz yoktu. Koca Türkiye, polisiyle, ordusuyla olaylara müdahale edemedi mi?
İnönü’nün yanıtı ise manidardı.
“Siz bu ülkenin başbakanlık koltuğunda oturan zatın, tek başına ülkeyi yönettiğini mi sanıyorsunuz…”
Bu diyalogdan sonra, Türkiye’de her kuruluş ve teşkilatın içerisinde resmi hedeflerine, günü gelene dek muhalefet eden uyuyan hücrelerin de barındırıldığı yapıya, devlet dendiğini öğrendim…
15 Temmuz süreciyle birlikte siyasi kulislerde AK Parti’ye eklemlenen MHP’den sonra, aslında iktidar partisinin yüzde 49’larda olan oyunun yüzde 29’ların da altına indiği belirtilerek “Terörsüz Türkiye sürecinin de, Bahçeli’nin de gizli görevi buydu” algısı giderek yayılıyor.
Peki ama gerçekler böyle mi?
Oysa geçmişte aynı süreci iki kez, 2007 ve 2013’te başlatan Erdoğan’dı.
“Barış ve Kardeşlik Süreci ve Çözüm Süreci!”
İroniktir ki, 2007’deki ve 2023’teki her iki sürece de en sert itirazı Bahçeli seslendirmiş. Yani bu devletin derinliklerindeki bir plan olsa, o günlerde de Bahçeli bugünle aynı hedefleri taşıyan sürece destek verirdi.
Çözüm, barış ya da Terörsüz Türkiye adlandırmalarıyla isim değiştiren ama aynı hedefe işaret eden bu süreci 2025’te Bahçeli başlattı?
Yine 2025’te Bahçeli’nin “Silah bırakılsın ve Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” sözleri ile başlattığı ve uzun süre Erdoğan’ın sessiz kaldığı bu süreç, gerçekten de Erdoğan’dan bağımsız başlatılmış olabilir miydi?
Yine böylesine stratejik, partilerin oy tablosunu, duruşlarını, reflekslerini değiştirecek bir siyasi program MİT’ten, Milli Güvenlik Kurulu’ndan bağımsız olabilir mi?
Bandı biraz geri sararsak, Sinan Ateş cinayetinin faili olarak, MHP’nin en üst düzey yönetimi İzzet Ulvi Yönter’den Semih Yalçın’a, ülkü ocaklarına kadar ki yapı, öyle bağıra bağıra olmasa da, tüm sosyal medyadan ve kimi muhalif yazılarda defalarca ifşa edildi.
Başka bir deyişle, iktidar ortağı şapkasına rağmen MHP’ye neden böyle bir operasyon yapıldı?
Ne oldu…
BAHÇELİ SİNAN ATEŞ CİNAYETİYLE TESLİM ALINDI
Sinan Ateş cinayeti en başından beri ilgili kurum ve teşkilatların radarındaydı.
MHP ve Bahçeli, Sinan Ateş cinayeti vesilesiyle teslim alındı.
Tıpkı Uğur Mumcu ve Hrant Dink cinayetlerinin adım adım MİT’in takibinde olması gibi…
O halde asıl mesele ne? Bahçeli’nin belli bir kıvama getirilmesinde ne gibi hesaplar var…
Konu, Suriye, Gazze ve İsrail meselesi…
Suriye’de terörist HTŞ 40 bin kişilik çete kıvamındaki ordusu ile iktidar oldu. Suriye’de HTŞ’yi iktidara götüren sürecin önünü önce ABD, sonra Rusya ve en son Türkiye açtı. Şöyle düşünün bu üç unsurun izni olmadan 40 bin kişi karayolundan Şam’a altlarındaki Toyotalar ile ellerini kollarını sallaya sallaya gidebilirler miydi?
Sonuç olarak Esad’ın Suriye yönetimden indirilmesinde kapalı kapılar ardında, ABD, Rusya ve Türkiye’nin anlaştığı görülüyor. Zaten HTŞ’nin yürüyüşünde, Türkiye’nin kontrolündeki ÖSO ve Türkmenler Şam’a gönderilmeyip, süreci izlemekle yetinmişlerdi. Yine HTŞ’den daha örgütlü ve ABD’nin kontrolündeki daha güçlü silahlara sahip SDG’de Şam’a yürütülmüyordu…
Herkes sahneye konmuş bir müsamereyi ve kuklaları izliyordu…
Trump’ın iktidarı, Esad’ın indirilip Suriye’deki iktidar değişimi, Bahçeli’nin çözüm sürecini başlatması ve hemen ardından Ekrem İmamoğlu üzerinden başlatılan 19 Mart operasyonları…
Türkiye’de 2025’de ısıtılan siyaset ve toplum olayları ABD, CIA, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin, hatta İsrail’in bilgisi dışında da başlatılamazdı.
Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde, Hizbullah’ı dağıtan, Hamas’ı yok olma noktasına getirip, İran’ı terbiye eden İsrail’in bölgemizle ilgili planları olması da büyük planın bir parçasıydı.
Ve yeni Türkiye’nin şekillendirilmesi sadece milliyetçilerle Kürtlerin bir arada olduğu bir masada çözülebilirdi.
MANŞETLER 2013’TE ATILDI
Kürt hareketinde dönemin en etkili gazetelerinden Özgür Gündem 2013’te, “Baş müzakereci Öcalan” manşetleri attı.
2025 yılında MHP Lideri Bahçeli’nin başlattığı Terörsüz Türkiye sürecinde masada, Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan vardı. Sonrasında, başta CHP olmak üzere parlamentoda olan tüm siyasi partiler de masaya oturtuldu.
Yani ilk defa tüm siyasi partiler masaya oturtulurken yine ilk kez toplumun büyük kesimi sürece, kuşku ve kaygıyla bakıyor. İngiltere’nin öğrettiği gibi bu tür süreçlerde kontrollü bir muhalefet olmalıydı.
İşte böylesine, derin, kapsayıcı ve içerisinde değişimle birlikte, dönüşümde getiren süreç, önce Özal’ın başlattığı, sonrasında Demirel’in sürdürdüğü ve bugüne kadar ilmik ilmik örülen bir sürecin sonucudur.
KUKLALAR VE İPLERİ
Önce normalleşme adı altında çiçeği burnunda lider Özel’in Erdoğan ile flörtünün sürdürülememesi üzerine asıl plan devreye alınmış, ana muhalefet 19 Mart operasyonları ve sonrasında CHP’li başkanların tutuklanmaları ile devam ettirilen süreç aslında, CHP üzerinden tüm ana muhalefetin teslim alınma süreciydi. Ümit Özdağ operasyonu ise tüm muhaliflere yapılan sadece bir ön gösterimdi…
Terörsüz Türkiye Süreci devletin sürecidir. Erdoğan’ın farklı olarak ise bu süreci siyasi iktidarını devam ettirme çabasıyla birlikte götürdüğü görülüyor.
2025’in sıcak siyasi trafiğinin toz dumanı dağıldığında görülüyor ki, kontrol altına alınmış bir muhalefetle birlikte, yeni dünya düzenine giden yolda, herkes kendine düşen rolü oynuyor!..