28 Şubat’ta, biz tanklar yürüdü zannederken, aslında ne oldu? Askerlerin siyasetin tam göbeğine yerleştiği, önemli bir figür olduğu dönemde, sermaye nasıl el değiştirdi? Kimler kaybetti, yerlerine kimler geldi. O dönemin perde arkasını aralamaya çalıştık!

28 ŞUBAT’TA ASKERİN ROLÜ! 
Bu olaydan 10 yıl önce 28 Şubat 1997’de verilen ve kimilerince bir dönüm noktası olarak değerlendirilen post modern darbe ile birlikte Konya’daki kimi yeşil sermaye, sistemden tasfiye edilerek, farklı bir yeşil sermayenin tesis edilmesi ve ekonominin yeniden dizayn edilmesinde  asker, olayların tam göbeğindeydi! 
Yeşil sermaye olarak nitelendirilen bazı grupların ekonomik faaliyetleri üzerinde birtakım baskılar oldu. Yeşil sermaye olarak adlandırılan kimi holdingler bu dönemde sıkıntı yaşadılar. Yeşil sermayenin sıkıntılı sürecindeki iklimi şöyle betimleyebiliriz. Yeşil sermayenin finansmanı karmaşık bir konudur. Çok ortaklı bir yapıdaydılar. Hatta, YİMPAŞ gibi grupların ortaklarını bir salonda toplayamaması haber oluyordu. Başta Almanya olmak üzere yurtdışından ve Türkiye’den onbinlerce insandan para toplanarak bu ticari kuruluşlar tesis edilmişti. Kısmen bu akışın şeffaf hale gelmesi ve neticesindeki kaynakların da nasıl kullanıldığının görülmesi gibi bir iyi niyetle birlikte yeşil sermaye olmaları nedeni ile bu gruplar üzerinde baskı mevcuttu. Ekonomide de kırılgan bir dönem yaşanıyordu. Bu grupların kendi adlarına da sermayeleri olmadığı için çok çabuk sıkıntıya düşme riskleri vardı. Nitekim de öyle oldu zaten.  

BU TASFİYENİN ARDINDA BÜYÜK ERK! 
Büyük tasfiyenin ardında büyük erk vardı. Çünkü 28 Şubat tarihinde alınan Milli Güvenlik Kurulu Kararlarında Erbakan’ın altına imza attığı kararlardan bir tanesi de buydu. Erbakan bu imzayı atmak istemediyse de imzalamak zorunda kalmıştı. Bu tür holdinglerin hesaplarının şeffaflığı, hesaplarının kontrolü söz konusu idi. 

BÜYÜK PLAN, SAMİMİ YEŞİL SERMAYEYİ, “YEŞİL SERMAYE” İLE İKAME ETMEK! 
Erbakan’ın bu imzayı isteyerek attığını söylemek çok zor. Evet, bu sermayenin yerini alan, tırnak içinde yine İslami bir sermayeydi. Yine oradan birtakım gruplar, o boşluğu doldurdu mu? Evet, doldurdu gibi görünüyor.  Tüm bunlar büyük bir planın parçası mıydı? Geriye dönüp bakınca, yanıt kısmen ‘Evet, böyle oldu!’ Buradaki bazı sermaye gruplarının tasfiye edilmesi ile “Diğer İslami” grup için yaşam alanları açıldı.

FİNANSMANI DİZAYN EDEN ERKİN, TÜRKİYE PLANLARI! 
28 Şubat Karaları, kamuoyunda ‘Post Modern Darbe’ olarak bilinen olaydı. Bununla birlikte hepimizin bilmediği 28 Şubat Kararlarının alınmasının arkasında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi içindeki yeniden tasarımı ve yapılanması, yeni bir arayışın ve uygulamasının sonucu olarak da değerlendirilebilir.  El değiştiren sermayenin yeni hâkim gücünün, TSK içindeki gücü ile de önce 28 Şubat Post Modern Darbesini ardından da, bu sermaye değişimini planlaması!  
Teorik olarak aksi ispat edilemedikçe, her şey düşünülebilir. Tabii o dönemde 1997’de Türkiye-İsrail ve ABD arasında çok önemli bir yakınlaşmanın olduğunu da akılda tutmak gerek. 2000’li yıllardaki ekonomik güçlenme ile beraber AKP Hükümeti daha farklı bir dış politika izlemeye başladı. AB’den tam üyelik perspektifi alınmış olmasına karşın 2000 yılından sonra daha farklı bir dış politika izlenmeye başlandı. ABD ve AB’den meşruiyet sağlanması hedeflendi. AB süreci olmaya başladı. Ve çok ilginç bir döneme girildi. 2007’deki erken seçimden güçlenerek çıkan AKP kendi içinden Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçerek o süreci tamamladı. Fakat 2008 bambaşka ve ilginç bir dönem getirdi. Ekonomide yüzde 1’in altında büyüdüğümüz çok zayıf bir yıl oldu. AKP’nin söz konusu döneminin o en kötü ekonomik performansının olduğu yıldı. O’da iki nedenden oldu. Birincisi 2007 yılı AKP’nin ekonomi politikalarını unutup, tamamen siyaset düşündüğü bir yıldı. Bunun faturası 2008’deki ekonomik zayıflık ile ödendi. İkincisi AKP’ye bir kapatma davası açıldı. Anımsanacağı üzere 2008’in ilk yedi ayında, kapatma davasının sonucunu ülke olarak bekleyerek, ‘acaba ne olacak?’ dedik. Oluşan ciddi risk ile ekonomi orada da durdu. Yerli yabancı hiç kimse adım atmadı. AKP kapatılmadı, derken 2008 Eylül ayında da küresel kriz başladı.  AKP’ye açılan kapatma davası, bir daha böyle bir dava açılmasın diye güçlü dönem ve şartlarda yapılmış bir hamleydi!  Anayasa’da yapılmış olan değişiklikler süreci, ifade ettiğimiz sonuca götürdü. Çünkü şöyle mevcut anayasaya göre kapatılma nedeni olarak sadece, irticai faaliyetlerin odağı olma ve mevcut rejimi değiştirme gibi iki sebep gösterilebiliyor. Cumhuriyet başsavcısı bu nedenlerden ilkine ve kısmen de ikincisine yönelik iddialarda bulundu. Ve mevcut anayasadaki kanunlara baktığımızda, anayasa mahkemesinin 11 üyesinden 10’u AKP’nin irticai faaliyetlerin kaynağı ve mevcut rejime karşı olduğuna karar verdiler. Bununla birlikte sonuç kısmında kapatılmasına gerek olmadığı kararını aldılar. Böylece, AKP’yi kapatma davası, parti kapatmayı zorlaştıran madde doğal bir sonuç olarak girmiş oldu. Yine geriye dönüp bakıldığında cumhuriyet başsavcılığının büyük ölçüde kapatacağı görüşü hâkim oldu. -ben de kapatılacak, diye düşündüm- 

Öyle bir süreç ki, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünyanın gördüğü en büyük küresel krize giriliyordu. AKP burada kapatılsaydı, nasıl bir siyasi ve ekonomik sürece sürüklenirdik, o da ayrı bir araştırmanın konusu olur.  

AKP, OLMAZSA, BKP DEVREYE GİRECEKTİ! 
AKP kapatılsaydı, hemen erken bir genel seçime gidilecekti. AKP, o dönemde kendini yedeklemiş, başka bir parti kurulmuştu. Muhtemelen ekim, kasımda yapılacak bir erken genel seçimde bu sefer BKP olarak geleceklerdi. Bir takım kişiler yasaklı olacak, diğerleri hükümet olup, aynı şekilde devam edeceklerdi.  

SONUÇ DEĞİŞMEYECEKTİ… 
AKP kapatılsaydı, sonuç, çok fazla değişmeyecekti.  2008’de küresel kriz dönemi içinde, düşük enflasyon, düşük faiz, kısmen TL’deki istikrar ve mali disiplin konularında hiç taviz vermeyerek o süreci yine iyi yönetti.  

ABD’NİN PARTİ KAPATILMA SÜRECİNDE ETKİSİ! 
ABD kısmen tarafsız kalmaya çalıştı. Hatta AKP, ABD Büyükelçisini o dönemde, “Kapatılma konusunda bize destek vermiyorsunuz” sözleriyle eleştirdi.

DESTEK  İNGİLTERE’DEN…  
AKP’nin kapatılmaması konusunda açık desteği İngiltere verdi. Tam 42 yıl sonra İngiltere Kraliçesi kalktı Türkiye’ye geldi. Karardan bir ay evvel Bursa’ya bir ziyaret yapıldı, Yeşil Cami’ye gidildi. Orada Kraliçe başörtüsü örtünerek, bir açıklama yaptı. Ve Türkiye’nin yüzü Batı’ya dönük ama bölgenin en önemli Müslüman ülkesi olduğunu belirterek, mevcut iktidara desteğini gösterdi. Çok açık bir mesajdı. İngiltere Kraliçesi hiçbir yere turistik ziyaret yapmaz, ikili görüşmeler için hiçbir yere gitmez. Buna karşın çok kritik siyasi mesajları, yapmış olduğu ziyaretlerde bazı görsellikler üzerinden verir. Bütün dünyada mesajı oradan alır. İngiltere ve Amerika için halen en önemli tehlike radikal İslam konusu ve Ortadoğu meselesidir. Ve bu konudaki en iyi iş birliği alanı Türkiye ve AKP ile olan ittifaklarıdır. 

-SON-