Seçim sonuçlarını tartışan muhalif medyaya bakıp acı acı gülümsüyorum. Neredeyse, yenilgiyi kutsayacaklar. Yüzde 48 büyük başarıymış… Erdoğan, devlet gücünü kullanarak, çok kötü işler yaparak, yalan söyleyerek, iftira atarak seçimi kazanmışmış…

Doğru…

Ama medyadaki Kılıçdaoğlu yanlıları, bu kötülükler karşısında muhalefetin adayının niye sesini çıkartmadığını; Erdoğan’ın defolarını niye dile getirmediğini soramıyorlar. Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu SSK’yı batırmakla suçlarken, PKK ile işbirliğiyle suçlarken Kılıçdaroğlu niye ona karşı eldeki somut belgeleri kullanmadı? Neden Erdoğan’ın İBB Başkanlığı dönemindeki yolsuzluk dosyalarını ağzına almadı? Niçin 17-25 Aralık yolsuzluk kayıtlarını mitinglerde dinletmedi? Ne akılla Erdoğan’ın PKK’lı teröristleri Habur’dan içeri sokan siyasetçi olduğunu söylemedi? Niye o rezaletin videosunu göstermedi? Oslo’da PKK’lılarla masaya oturan sensin, diye rakibine karşı niye kükremedi?

Bu saldırılar karşısında çaresiz bir insan gibi, “Allah’a sığınırım!” demek de oluyordu? Böyle pasifizme padişah tipi lider arayan bu seçmen yüz verir mi?

ASIL NEDENİ ATLAMAK
Muhalif isimlerin, eşitsiz ortamda yürütülen seçimle ilgili saptamalarına katılıyorum. Yüzde 48 de çok önemlidir. Ama bilelim ki iktidar kanadı çok daha zor koşullarda seçime girdi. Ekonomi hiç bu kadar bozulmamıştı. Eşitsizlik alıp başını gitmişti. Dış politikada herkesle kavgalı bir ülke haline gelmiştik. Toplum derin bir umutsuzluk içine itilmişti. Ama yine de seçimi iktidar kazandı…

Nasıl mı? AKP bu seçimi sokağa egemen olarak kazandı. Gençlik kollarını, kadın kollarını, il ve ilçe örgütlerini, destek aldıkları dernek ve vakıf üyelerini sokağa çıkardılar. Ana muhalefet liderine saldırılar düzenlediler. Sokakta muhalefeti korkuttular, parti binalarına çekilmek zorunda bıraktılar. Sokağı kontrol altına aldıktan sonra alt katmandaki gönülsüz veya küskün seçmenleri seçmenleri etkileyip-itekleyip AKP’ye yönettiler. En az yüzde 5’lik oy bu sokak egemenliğinden geldi.

Bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu da söyleyerek partiden kopan seçmenin bir kısmının AKP’ye dönmesini sağladılar.

Peki CHP ne yaptı?

CHP, seçmenin var olduğu sokağı AKP’ye bırakan bir siyaset benimsemişti. Kılıçdaroğlu, partinin etkin güçlerini sokaktan uzak tutmayı ilke edinmişti. CHP’nin gençlik kolları yoktu. Var olanlar da sosyal medyada zaman geçiriyordu.

Hakkını yemeyelim: Gençlik yoktu ama CHP’li kadınları sokaklarda gördüğümüz oldu. Onların arkasında da örgütün erkek destek güçleri olması gerekiyordu. Bunu göremedik… Partili kadınlara yönelik sokaktaki tacizde onları koruyan kimse girmedi kadrana…

Kısacası, Kılıçdaroğlu, kendisini gerçekten de Gandi gibi konumlandırarak etkin ve baskın siyaset yerine muhalefeti TBMM’de yapmayı temel aldığı için yenildi.

Halbuki, siyasetin yaşama alanı sokaklardır. Sokak siyaseti de yasaldır ve güzeldir. Bu siyaseti korkulu görüp işi TBMM ve tvit siyasetine çevirmek, meydanı AKP’ye bırakmakla sonuçlandı ve onlar bile şaşırdıkları bir zafer elde ettiler.

SAĞCILAŞMANIN SONUCU
Yenilginin başka nedenleri de var elbette… Kılıçdaroğlu ve akıl hocaları, sosyal demokrasi adı altında CHP’yi sosyal demokrasiyle ilgisi olmayan merkez sağ bir parti haline getirdiler. Bu süreç, CHP’yi halktan ve emek örgütlerinden kopardı. CHP, AKP zulmünden ve soygunlarından bıkan kitlelerin zorunlu olarak destek verdiği parti haline geldi. Çaresizlikten gelen desteği bu ekip kendi başarıları sandı.

Üstüne üstlük tarihte hiçbir liderin yapmadığı biçimde başında bulunduğu partiyi kötüleyen bir Kılıçdaroğlu ile yüzleştik. Parti’nin ideolojisi olan Altı Ok’u ağzına almayan; Kemalistleri partiden kovan… Milletvekili listesine bir tane bile Atatürkçü almayıp Fethullah-AKP-CIA örgütünün gazetesi Taraf’ta yazan; Atatürk’e ve cumhuriyete ağır eleştiriler getiren birisini İzmir 1. Bölge 1. Sıradan aday yaparak partinin evlatlarına hakaret eden bir Kılıçdaroğlu ortaya çıktı sonunda. Sandığa gitmeyen seçmenlerin önemli bir bölümünün bu sağcılaşmaya tepki gösteren yurttaşlar olduğunu söyleyebiliriz.

HUKUKSUZLUĞA BAŞ EĞDİ
K
imse Kılıçdaroğlu’nun kişiliğini tartışmıyor… Ama 13 yıllık politikası, Türkiye’nin geriye gitmesinin çok hızlandığı bir sürece hizmet etti. Türkiye bugün İslamcı faşist bir yönetime iteklenmişse, bunda Kılıçdaroğlu’nun sokağı dışlayan korkak politikasının çok katkısı vardır. Erdoğan’ın yasaları ve hatta anayasayı çiğnemesi karşısında sessiz kaldı; tarikatlar devleti ele geçirirken görmezden geldi; “Aman karşı tarafın eline koz vermeyelim!” diyerek ülkenin yasa dışına yuvarlanmasına hizmet etti. Ne acıdır ki sık sık “Hak, hukuk, adalet!” demesine karşın hakkın hukukun, adaletin çiğnenmesine tepki veremedi ve kitleleri edilginleştirdi.

BASKIYA DİRENİŞ SİYASETİ
AKP’liler korka korka girdikleri bu seçimi kazanınca müthiş bir özgüven kazandılar. Artık CHP’li belediyelerin üstüne daha şiddetle gidilecek. Yargı artık daha çok baskılanacak, mahkemelerden çıkan kararlar CHP aleyhine olacak.

Eğer bu saldırılar karşısında Gandicilik oynanırsa AKP 10 ay sonra yapılacak seçimde İstanbul ve Ankara’yı geri alabilir.

Çare nedir?

Çare, demokratik direniş gücünü harekete geçirmekte yatıyor. Parti gücü ve destek kitleler, adaletsizlik karşısında artık sesini yükseltebilmeli ve tepkisini sokakta ortaya koyabilmelidir. Türkiye’de eğer bir anayasa var ise bu anayasal düzenin siyasi partilere verdiği demokratik direniş hakkı kullanılmalıdır.

Peki bunu Kılıçdaroğlu yürütebilir mi?

Bu soruya olumlu cevap veriyorsanız; Kemal Bey CHP’nin başında kalabilir.