Bir ülkede siyasetin ahlaki niteliğini anlamak için büyük laflara gerek yoktur.

Yalnızca yaşadığımız şehre bakmak yeterlidir. Çünkü siyasi ahlak, soyut bir ilke değil; kamusal hayatın en gündelik noktalarında, sokakta, ulaşımda, yeşil alanlarda, yani kentte görünür. Yerel yönetim, iktidarın toplumla kurduğu ilişkinin en çıplak ve en sıcak yüzüdür.

Bu nedenle bir belediyenin aldığı her karar, aynı zamanda bir değer beyanıdır. Bu beyan, kimin yararına, kimin pahasına, kimin adına yönetildiğimizi belirler.

Deniz Baykal’ın yıllar önce dile getirdiği kent rantı uyarısı bu açıdan temel bir işaret taşıyordu. Kaynakların sessizce ve görünmez biçimde el değiştirebileceği yerin yerel yönetimler olduğu biliniyordu. Eğer kent, kamusal yaşamın ortak alanı olmaktan çıkar ve belirli çıkar çevrelerinin ekonomik alanına dönüşürse, bu yalnızca bir teknik planlama meselesi değil, açıkça siyasi ahlakın aşınmasıdır.

Bülent Ecevit’in “yardım bir haktır” vurgusu da aynı zemine dayanır. Ecevit’in yaklaşımı, yurttaşı edilgin bir minnet ilişkisine değil, onuruna dayandırıyordu. Ecevit’e göre, yoksulluk; sadakat üretmenin değil, sosyal devletin güçlendirilmesi gereken alan olmalıydı. Bu yaklaşım, ahlaki olduğu gibi aynı zamanda siyasal bir tutumdu.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ihalelerin canlı yayınlanması” çağrısı ise bu çizginin güncel karşılığıdır. Şeffaflık, burada bir yöntem tercihi değil; siyasetin meşruiyet temelidir. İhale kapıları kapanıp karar mekanizmaları daraldıkça, yönetme faaliyeti kamusal olmaktan çıkar, bir aracılık haline gelir.

Tam bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017’de söylediği söz, siyasi ahlak tartışması açısından dikkat çekicidir:

İstanbul’a ihanet ettik. Hâlâ da bu ihanetin içindeyiz”

Bu ifade, yalnızca kentleşme tercihlerinin değil, siyasi değerlerin dönüşümünün itirafıdır. Çünkü ihanet, niyet üzerinden değil, sonuç üzerinden değerlendirilir. Eğer kent, yurttaşın yaşam alanı olmaktan çıkıp, belirli ekonomik odakların birikim alanına dönüşmüşse; kamusal olan özel sermaye lehine daralmışsa; eğer yurttaşın kent hakkı, ticari değer transferine indirgenmişse; o noktada sorun betonlaşma değil, ahlaki yöneliştir. Burada tartışılması gereken imar değil, siyasi ahlaktır. Siyasi ahlak, bu nedenle bir ilke değil, sürekli hatırlanması gereken bir kamusal bilinç halidir.

Bugün bir şehrin geleceğini konuşmak, esasen toplumsal sözleşmeyi konuşmaktır. Kent, hepimizin ortak evidir. Ortak evi korumak ise sadece yönetenlerin değil, aynı zamanda yönetenleri denetlemekle yükümlü yurttaşların da sorumluluğundadır.

Siyasi ahlak, işte bu noktada başlar:
Sessizce kabullenerek ortak olmak yerine, sorumluluk alarak ortak geleceğe sahip çıkmak.