Tarihimizde “Sarıkamış Faciası” olarak yer alan dram; aslında “Bir Kişi” yönetimi anlayışının sonucunu gösteriyor.

Saray damatlarından biri olan Enver Bey-Paşa; tek başına Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi emrini vermiş. 600 yıllık bir imparatorluğun sonlanması yolunu açmıştır.

Enver Bey, İttihat ve Terakki Fırkasının üç liderinden en gözü kara olanıdır. Aşırı bir Alman hayranıdır. İlk başta orduda büyük tasfiye yapar. Kendisini seri halde tefi ettirerek paşa olur. Sonra da askerin yönetimini tamamıyla Alman generallere teslim eder.

Dünya Savaşı başladığında; İtilaf Devletler donanmasından kaçan iki Alman Savaş gemisi; İstanbul’a gelmiştir. Harbiye Nazırı ve Erkan-ı Harbiye Reisi olarak Enver Paşa; bu iki gemi ile mürettebatını, Osmanlı bayrağı ve asker üniforması ile Karadeniz’e yollar; Sovyet limanlarını bombalatır. Bu şekilde açılan Karadeniz ve Kafkas cephesi ile Rusya’nın Almanya karşısında yeni cephelere dağılmasını sağlamak ister. Bunun üzerine itilaf devletleri, Almanya’nın yanında yer alan Osmanlı Devleti’ne savaş ilan eder.

Böylece Enver Paşa; ordudaki Alman generallerinin de etkisiyle, Rusya’ya karşı Doğu cephesine zemheride yığınak yapar. Ayağında çarık, sırtında yırtık pırtık yazlık elbise bulunan askere, 22 Aralık 1014 günü, Doğu Cephesinde taarruz emri verir.

Osmanlı askeri; ne doğru dürüst lojistik desteğe sahiptir. Ne de bölgeyi yeterince tanıyan komutanları vardır. Taarruzun bahara ertelenmesini isteyen ordu komutanını da Enver Bey görevden alır. Böylece Rus ordusunun 5 yıldan beri bölgede olan 11 generali karşısında, kendisi ve Hafız Hakkı paşa ile baskın yapma çalışması hayali kalır. Bu nedenle dondurucu soğuğa, kar ve tipiye rağmen 22 Aralık günü hücum emri verir. 31. ve 32. tümenler, tipiden birbirini tanımayarak savaşır. 2000 şehit verir. Ancak üniformalardan birbirini tanıyarak daha büyük zayiatı önler. Ertesi gün tipi durur. Yine de Çatak’a doğru aç ve bitkin şekilde asker yürütülür. El ve ayakları donar, kangren olur. Çığıra düşen erler, kenara çektirilerek yürüyüş sürdürülür.

Rus askeri ise kürklü, kalpaklı ve mevzilenmiş olarak konumlanmıştır.

Bu koşullara rağmen 31. Tümen, Narman yakınlarında Albay Kutaledze komutasındaki 1150 kişilik Rus birliğini tutsak eder. Tutsak komutan; “bu çarık ve giysilerle nereye gidiyorsunuz, ileride müthiş bir kış var” diye uyarıda bulunur. Buna rağmen 10. Kolordu Komutanı Hafız Hakkı, ileri yürüyüşü sürdürür.

Gürcü Albay Kutaledze ile Hamaslı Hafız (Gazi’nin evine konuk olduğu Bardızlı) da Osmanlı komutanlarının çoğu gibi harekatın ağır kış koşullarında yapılmaması gereğini ifade ederler.

Fakat Enver BeyPaşa; ileri harekatin her koldan Sarıkamış önlerine kadar sürdürülmesi emrini verir. Kendisi de 9. Kolordu’nun başında Sarıkamış önlerine vardığında, 36 bin askerden sadece 300 kişinin hayatta kaldığını görür.

Sonuçta, Allah-ü Ekber dağlarında 90 bin şehit (Genelkurmay verilerine göre 65 bin) bir facia yaşanır.

Yusuf Ziya Beyin komuta ettiği 28. Tümen, bütünüyle Ruslara tutsak düşer (bunların içinde Prof. Sönmez’in ailesinden 28 kişi vardır ve sadece 12’si dönmüştür).

Enver Paşa, Hafız Hakkı Paşa’yı (tifüsten şehit olur) bırakarak İstanbul’a döner. Daha Erzurum’da iken yaşanan dramın kamuoyuna yansıtılmasını yasaklar. İstanbul’a bozguna uğramış biri olarak değil; başarılı bir başkomutan şeklinde döner.

Birkişi yönetiminin nelere mal olduğunu gösteren Sarıkamış Faciası; Prof. Bingür Sönmez’in AKUT ve Erzurum Kalkınma Vakfı ile yaptığı çalışmaların sonunda; 2003 yılından bu yana tazimle anılıyor.

Biz de bu facianın 107. yılında, şehitlerimizi rahmet ve sevgiyle anıyoruz.

***

DÖVİZİN YARATTIĞI TSUNAMİ
Türk ekonomisi, son bir yıldır içine düştüğü bunalımı aşmada ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu süreçte doların 18.225 liraya fırlaması deprem, yapay olarak 12.550 liraya geriletilmesi de tsunami etkisi yaratmıştır.

Atalarımız, “Şaşkın ördek, kıç üstü yüzer” demiş.

Eğer 20 Aralık 2021 gündüzünde 18.255 lira olan dolar, 2021 gecesi 3.65 liradan satılmış ise; atasözü ispatlanmış demektir. Soyulan kim, soyanlar kim sorusu sorulur oldu.

Gerçekten de hükümet, bilimsel gerçeklerle uyuşmayan yanlış ve saplantılı bir anlayışla uygulamalarda bulunmaktan ısrar etti, ediyor. Bir gün “faiz haram” diyor. Ertesi gün döviz ve faiz lobilerini memnun etmek için üstü örtülü yüksek faiz verileceğini duyuruyor. Faiz-kur farkı garanti ediliyordu.

Tıpkı araç garantili yol ve köprüler, yolcu garantili hava alanları, hasta garantili hastahaneler ve Londra Mahkemeleri teminatında döviz garantili ihaleler gibi. Yani yoksuldan alınıp zengine veriliyor!

Bu uygulamalardan canı yanıp feryat veya yanlış olduğunu ifade eden kimseler de “mandacı” ve “terörist” olarak ilan ediliyor. Üst tarafta su içen kurdun aşağıda su içmeye çalışan kuzuyu “su kirleten” olarak suçlaması gibi.

Aslında döviz yükselmiyor. Olan, Türk lirasının değer kaybetmesidir. Politikacıların oyunu gereği; artık “devalüasyon” denmiyor. Bunun yerine “döviz yükseldi” deniyor. Oysa ister “liranın değeri düştü” densin, ister “döviz yükseldi” densin; olan şey enflasyonun dayanılmaz boyutlara yükseldiği gerçeğidir. Bir zamanlar İtalya için; “bavulla liret pazara götürülüyor, ancak bir file ile dönülüyor” denildiği gibi.

Yaşamın gerçeği, “nas” veya uhreviyat ile geçiştirilir mi? Din istismarıyla bu çağda sorunlara çare bulunur mu? Amaç istismarsa, her yol mübah mı oluyor?

Meğer fakir fukaranın mütevazi tasarruflarına verilecek faizle dövizi haram, milyarderlere verilecek kur farkı gerekçeli yüksek faiz helal oluyormuş!

15 Aralık’ta; “Çin modeli” uyguluyoruz” dendi. “Nas meydanda” dendi. Faizin düşürülmeye devam edileceği açıklandı. Bunun için ucuz emekle mal üretilecek, ihracat cazipleşecek. İthalat zorlaşacak. Karşılığında döviz gelecek idi.

Bu anlayışla kamu bankaları, piyasanın üzerinde dolar satın aldı. Doğal olarak dolar, otomatiğe bağlanmış gibi 16, 18, 19, 20 günlerinde şahlanmayı sürdürdü! 20 Aralık Cuma akşamı, piyasalar kapandıktan ve bakanlar kurulu toplantısından sonra; “dövizini liraya çevirip vadeli yatıranlara mevcut faiz oranı ile dövizin yükselmesi arasında doğacak fark; vergisiz olarak hazineden ödenecek” açıklaması yapıldı.

Bunun üzerine; cumartesi ve Pazar olmasına rağmen, sanki bankalarla döviz bürolarına boruyla döviz akıtılmış gibi; 18.225 lira olan doların değeri 11.550 liraya düşüverdi.

2004 yılında Okyanus’da 9.1 oranında bir deprem meydana gelmişti. Depremi oluşturan fay, 8 dakikada kırılmıştı. Fay çukuruna doğru kıyıdan 500 metre çekilen su; tsunami olarak 20-25 metrelik dalgalar halinde geri gelmiş; 6 km. kadar karanın içine girmiş; Japonya’da bir şok yaratmıştı.

19 Mart 2021 tarihinde 7.515 lira olan dolar, 20 Aralık 2021 günü 18.225 liraya yükseldi. Artma miktarı, 10.710 lira oldu. Kamu yatırımlarından ithalata kadar ekonomi; dolara endeksliydi. O nedenle çarşı, Pazar ve mutfaklarda yangın başlamış. Gerçekte %55’lerde olan enflasyon; TÜİK tarafından bile %21.95 olarak ifade edildi.

Dolar düşünce, çarşı pazarda yükselmiş olan fiyatlar aynı kaldı.

Hükümet, kendi tabanını ikna etmekte bile zora düşmüştü. Seçim öncesinde ivedilikle gündemin değiştirilmesi gerekiyordu. Bu da bir şok ile gerçekleştirilebilirdi.

Bir yıl boyunca yükseliş trendinde olan doların; bir gecede yüzde yüz düşüş göstermesi bir tsunami şoku yaratmaya yetti de arttı bile.

Çünkü hazineden sorumlu bakanın gözleriyle ifade etiği gibi; fakir fukara tufaya getirildi. Faiz ve döviz lobileri, olası seçim öncesinde, memnun edildi.

2021 Aralık’tan bu yana, mutfak ve Pazar yangınları artık gündemin arka sıralarına düştü!