Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumun %5’i bile okuma yazma bilmiyordu. Güçlü devletlerin işgali altında kalan Osmanlı Devleti eğitime gerekli önemi gösterememişti. Fakat toplumsal gelişimin sağlanması eğitimle mümkündü. Osmanlı Devleti’nin yenilgiyi kabul etmesi üzerine milli mücadeleye başlayan Mustafa Kemal Atatürk Anadolu’da kongreler düzenleyerek halka milli mücadeleyi anlatıyordu. Eğitim alanında yapılan ilk kongre 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde yapılan Maarif Kongresi’dir. Ankara’da gerçekleştirilen bu kongrede açılış konuşmasını Mustafa Kemal Atatürk yapmıştır. Konuşmasında milleti yetiştirmenin kutsal bir görev olduğunu vurgulamıştır.

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasıyla birlikte savaşın verdiği zararı en aza indirmek için çeşitli reformlar yapılmıştır. İyi yetişmiş bir neslin önemini her fırsatta vurgulayan Mustafa Kemal Atatürk 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim öğretimi birleştirmiştir.

Ve öğretmenler…Mustafa Kemal Atatürk için en önemli kişilerdi diyebiliriz. Vekil maaşlarının öğretmen maaşlarını geçmemesini isteyen; yeni neslin öğretmenlerin eseri olacağını söyleyen; cumhuriyetin öğretmenlerden fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmesini beklediğini belirten, eserinin üzerinde imzası olmayan tek sanatkar öğretmendir diyen, Mustafa Kemal Atatürk. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk.

1870 yılında açılan Darülmuallimin-i Aliye yani Öğretmen Eğitimi Enstitüsü 4 yıllık eğitim veriyordu. 20. Yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nde 17 adet öğretmen eğitimi okulu 1 adet öğretmen eğitimi fakültesi vardı. 1911 yılında bu okulların sayısı 31’ e ulaşmıştır. Fakat 1923’te toplam 10102 öğretmen vardı. Bunların 1081’i kadın, 9021’i erkekti. Mesleki öğrenim görmüş olanların 378’i kadın, 2356’sı erkek olmak üzere toplam 2734 idi. Bunların önemli bir kısmı da medreselerin alt sınıflarından ayrılmış, yarım yamalak bir öğrenimle 1-2 senelik Darülmualliminlerden mezun olmuş, çoğu imamlık ve müezzinlikle de görevli kişilerden oluşmaktaydı. Geri kalan 7368 öğretmenden 1357’si ancak ilköğrenim görmüş, 711’i doğrudan medreseden ayrılmış, 152’si düzenli bir öğrenim görmemiş, 2107’si hiçbir öğretmenlik ehliyeti taşımayan kişilerden oluşmaktaydı (Akyüz 2001: 344).

1924-1925 öğretim yılından itibaren Darulmuallimin adı Muallim Mektebi ve 1935’lerden itibaren de öğretmen okulu olarak değiştirilmiştir. 1940 yılında Köy Enstitüleri dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesi ile kuruldular. Dünya’da tek olan Köy Enstitüleri modeli günümüzde bile rahatlıkla algılanabileceği gibi , öğretmen yetiştirmede emsalsiz iyi bir örnektir. Köy Enstitülerinde yetişen bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Her sabah kendi yaptıkları ekmeklerle kahvaltı yapıyor en az bir enstrüman çalıyorlardı. Köy Enstitüleri dünyada görülmemiş bir eğitim sistemiydi fakat Sovyet sistemine benzer uygulama denildi ve 1954’te Öğretmen Okullarına dönüştürülerek kapatıldı.

1976’ya kadar Öğretmen Okullarını bitirenler direkt atanabiliyorlardı. 1976’da yeni bir düzenlemeyle Öğretmen Lisesi’ne dönüştürüldüler. 9 Haziran 2014’te ise Öğretmen Liseleri de kapatıldı. Şimdi Eğitim Fakültesinden mezun olunca öğretmen oluyorsunuz, tabi atanabilirseniz.

Bugün sadece bunlardan bahsetmek istedim. 24 Kasım Öğretmenler Günü; anlamını ne kadar koruyor bilemiyorum; aslında bir anlamı var mı ondan da emin değilim. Öğretmene alınan hediyenin konuşulduğu, sınıfların hediye almak için yarıştığı, bir gün çiçekle böcekle gözleri boyanmaya çalışılan öğretmenler. Keşke birileri dertlerini sıkıntılarını dinlese ve çözüm bulsa. Yaşanılan sıkıntıları burada anlatmak yerine ruha iyi gelen şeylerden bahsetmek istedim. Genç Cumhuriyette öğretmene ve eğitime verilen değeri, Köy Enstitülerini, mezunu olduğum kapatıldığını göz yaşlarıyla okuduğum Anadolu Öğretmen Liselerini. Bu ruhu taşıyan; kendi oğlunu hak ettiği halde sırf dönemin Milli Eğitim Bakanı olduğu için yurtdışına okumaya göndermeyen Hasan Ali Yücel gibi torpilsiz; İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimde yenilikçi; Fakir Baykurt gibi el açmayan, yalvarmayan, boyun eğmeyen; Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde cumhuriyet öğretmenleri hep olmuştur ve çoğalarak olacaktır.

Eğitim hayatıma dokunan tüm öğretmenlerimin, şehit olan meslektaşlarımın, görevde ve emekli olan tüm öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun. Her ne kadar 12 Eylül artığı bir gün olsa da…