AKP iktidarının 21 yıllık yönetiminde bir gelenek yerle bir edildi: Kamuda liyakat, uzmanlık. Cumhuriyet kurumları ve kamuda, konusuyla alakalı uzmanlıkları olmayan kişileri partizanlık yaparak önemli yerlere atadılar. Geldiğimiz noktada ise 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli depremde 11 ilimiz yerle bir oldu.

Binlerce yurttaşımızın enkaz altından gelen “Sesimizi duyan var mı?” çığlıklarının yankıları halen kulaklarımızı çınlatıyor.

İktidarın benim yandaşım diyerek kurumların başına atadığı beceriksiz, egoları tavan yapmış, yapacak bir işleri olamadığından oturdukları makamlarda yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında misali obezleşen miskin şişman kedilerinin; sahiplerine itaat etmek ve ceplerini doldurmaktan başka kimseye faydaları olmadı.

AKP’nin bu liyakatsiz atamalarının bedelini bu millet çok ağır ödedi ve ödemeye devam ediyor. AFAD başkanı, Kızılay Başkanı örneğinde olduğu gibi... Aslında bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Ama sizleri daha fazla bu can sıkıcı olaylarla meşgul etmek istemiyorum.

Konumuza gelecek olursak; geçtiğimiz günlerde Millet İttifakı bileşenleri arasında yaşanan cumhurbaşkanlığı krizinin ardından yapılan müzakerelerin sonucu, Saadet Partisi Genel Merkezi'nde yapılan toplantı sonrası Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun ittifak adayının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıklaması üzerine AKP iktidarından kurtulmak isteyen geniş bir kitle rahat bir nefes aldı.

Yapılan anket sonuçlarına bakılırsa muhalefet bloğunun büyük bir çoğunlukla iktidarı devralması bekleniyor.

Haliyle bu durum, birçok Zübük ve tüccar siyasetçinin iştahını kabartmakta.

İşte tam da burada Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na her zamankinden çok daha büyük görev ve sorumluluklar düşmekte.

Nasıl mı?

Milletvekili aday adaylarının belirlenmesi esnasında hemen her fırsatta dilinden düşürmediği liyakat konusu... Kılıçdaroğlu, daha önceki seçimlerde gerek sağdan devşirdiği gerek siyasal İslamcılardan devşirerek atadığı adayları ve parti içerisinden seçtiği milletvekili adaylarını çok iyi ince eleyip sık dokumalı.

Bazı okuyucularımın üstteki söylediklerime biraz gönül koyar gibi olduklarını buradan hisseder gibi oldum.

Şunu açık söylemekte de yarar var: Bu tepkiler CHP’ne gönül veren parti emekçilerinin... Ben, sadece okurlarımın sesine bu sütunlarda aracı olmaktayım.

Yine konumuza dönecek olursak; özetle CHP’nin emektar kadroları bu seçimde parti örgütünün görüş ve önerilerinin alınmasını beklemekte.

Çünkü, parti örgütü yorgun ve yılgın.

Neden mi, sorusuna gelecek olursak; en son yapılan 2019 yerel seçimlerinde canla başla bütün imkanlarını seferber ederek çalıştığı seçim sonrasında yerelde partiye başta İstanbul gibi büyük metropoller olmak üzere birçok Büyükşehir Belediyesi kazandırdılar.

Gel gör ki kazandırdıkları bu belediyelerde parti emekçisi dışlandı, hor görüldü, yönetim kadrolarından kısmen uzak tutuldu. Gecesini gündüzünü birbirine katarak, ailesinden, işinden imtina ettiği zamanını harcayarak kazandığı zafer karşısında uzmanlık alanlarında görev beklerken çok daha vahim olaylarla karşılaştılar.

Partinin üst kadrolarında köşeleri tutan, genç partililerin deyimiyle “dinozorlar” uzmanlık alanlarında yeterli liyakat sahibi olan parti emekçisine bu sefer “bana tabi olacaksınız” gibi ahlaksız tekliflerle yaklaştılar.

Yalnızca tabii olanlar kendilerine yönetim kadrolarında yer bulabildiler. Burada şunu da belirtmeden geçemeceğim: İstisnalar hariç.

Sonuç olarak Millet İttifakı'na ve  cumhurbaşkanı adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na iktidar yolu gözüktü. CHP’li parti emekçisi, Kılıçdaroğlu’ndan bu millete kendi sözü, kendi vaadi olan “bütün kurumlar liyakatle yönetilecek” sözünün tutulmasını bekliyor.

Ve, iktidardan hoşnut olmayan geniş yığınlar, ittifak içerisindeki parti liderleri tarafından atanan milletvekili adaylarının liyakat sahibi olmasını beklerken yağmurdan kaçarken doluya tutulmak istemiyorlar.