Cumhurbaşkanı Erdoğan 1915 Çanakkale Köprüsü'nü 18 Mart’ta hizmete açtı. Bu projenin yapım sürecinden çıkarak, iktidarın Yap İşlet Devret yöntemi ile giriştiği mega projeleri tercih sebebini tartışmaya çalışacağım.

1915 Çanakkale köprüsünün resmi geçiş ücreti sözleşmeye göre 15 Euro+KDV, yani bugünkü kurla 290 TL ediyor. Erdoğan açılış töreninde, geçiş ücretinin ‘200 liracık’ olduğunu açıkladı. Aradaki fark olan 90 TL’yi devlet hazineden ödeyecek. Günde 45 bin araç geçme garantisi verilen bu köprüden, öngörülen sayıda araç geçse bile (ki bu imkânsız) devletin ödeyeceği garanti ödemesi yılda 1,5 milyar TL’yi buluyor.

Erdoğan “yükleniciler aleyhine bir gelir durumu olursa, bunu da biz tabii ki bütçeden karşılayacağız” diyerek ilk kez “cebimizden beş kuruş çıkmayacak” söyleminden vazgeçmiş oldu. 12 yıl boyunca bütçeden ödeme yapılacak bu köprüye devletin ödeyeceği tutarı (bugünkü verilerle) basit bir matematik hesabıyla bulmak hiç zor değil.

Bu boğazdan gemilerle günlük toplam araç geçiş sayısı ortalama 10 bin civarı. Bu sayının yaklaşık yarısının (5 bin) fiyat avantajı sebebiyle yine gemileri tercih edeceğini varsayalım. Köprüden ortalama günlük 5 bin araç geçerse, geriye kalan 40 bin aracın 290 TL’lik ücretini devlet hazineden ödeyecek demektir. Sadece bu ödeme kısmı yıllık 4,2 milyar TL’yi buluyor. Üstelik başta belirttiğimiz, geçen araçların 90 TL’lik fark ödemeleri bu toplama dâhil değil.

Uzmanlar bu köprü için devletin yüklenici firmalara 12 yılda toplamda 6,8 milyar dolar ödeme yapacağını hesaplıyor. Bu hesaplamalar varsayımlar üzerinden yapılıyor, çünkü devlet bu mega projelerin gelir-giderlerini, yıllık devlet ödemelerini vb. özenle gizliyor.

BÜROKRATLAR SUÇ İŞLEME PAHASINA BİLANÇOLARI GİZLİYORLAR
Prof.Dr. Uğur Emek bu konularla ilgili araştırmalar yapıp, devletin ısrarla ve kanuna aykırı olarak gizlediği rakamları değişik kaynaklardan bir şekilde bulup analiz ediyor ve yayınlıyor. Uğur hocanın tespitlerine göre; bürokratlar 2014’de yayınlanan Genel Muhasebe Yönetmeliğini ve tebliğini yok sayıyorlar.

Bu mevzuata göre, kamu kurumlarının muhasebe bilanço tablolarında yapılan işlemlerin ve gelir-giderlerin ayrıntılarının raporlarda gösterilmesi gerektiği yazıyor. Yap-İşlet-Devret (Köprü ve otoyollar) Yap-Kirala-Devret (Şehir Hastaneleri gibi) gibi modellerle yapılan işlerde devletin üstlendiği ödeme yükümlülükleri (garanti ödemeleri), suç işleme pahasına gizleniyor. Yedi yıldır bu yükümlülüklerle ilgili bilgileri ve rakamları bilançolara koymuyorlar. Geçtiğimiz otoyolların maliyetlerini, müteahhitlere ne kadar ödeme yaptıklarını “ticari sır” bahanesi ile ısrarla saklıyorlar

Oysa 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Ve Kontrol Kanunu tüm işlemlerde “hesap verilebilirliği” vurguluyor. Kanun’un 5. ve 8. maddeleri özetle “Kamu maliyesi, kamu görevlilerinin hesap verebilmelerini sağlayacak şekilde uygulanır. Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynakların verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından sorumludur ve hesap vermek zorundadır” diyor. Uğur hocaya göre; bu iktidarın politikalarını hesapsız kitapsız, gözünü karartmış şekilde uygulayan bürokratlar bu raporlarda gerçekleri gizleyerek açıkça suç işliyorlar.

1215 yılı Magna Carta sözleşmesinden beri vergi mükellefleri vergilerinin nerelere harcandığını bilmek hakkına sahiptir, ama bu hak bizim ülkede geçerli olamıyor.

ÖZEL KÖPRÜ VE OTOYOL GEÇİŞ RAKAMLARI DA GİZLENİYOR
Bürokrasi bu mega projelerin maliyetlerini ve devletin garanti ödemeleri rakamlarını gizlediği gibi, Karayolları Genel Müdürlüğü de özele yaptırılan bu yol ve köprülerin geçiş istatistiklerini gizliyor. Devletin otoyollarının, 15 Temmuz ve F.S.Mehmet köprülerinin yıllık araç geçişlerini açıklayan KGM, Yap işlet devret otoyol ve köprülerinin geçiş sayılarını bilmemizi istemiyor.

Geçiş sayıları gizlenen Osman Gazi (Kocaeli Körfezi) köprüsüne yıllık 14,6 milyon araç geçiş garantisi verildi. Geçiş ücreti sözleşmeye göre (bugünkü kur ile) 668 TL. Bu köprüye alternatif olan Eskihisar-Topçular feribotu 145 TL olunca, köprü ücretinin yüzde 73’ünü (484 TL) devlet karşılar oldu. Geçen araçlar resmi ücretin sadece yüzde 27’sini (184 TL) ödüyor. Günlük geçiş garantisi altında kalan sayının tamamını zaten devlet ödüyor. Geçiş ücreti bu şekilde, resmi ücretin dörtte birine kadar düşürülmese köprünün neredeyse boş yatacağını düşünen devlet bu yöntemi tercih etmiş. Böylece bize “bakın, günlük garanti edilen sayılara yakın araç geçişi oluyor” deme hakkını elde etmiş oluyorlar güya!

Bu tür projeler için yüklenicilerin (emir ile çalışan) devlet bankaları kredilerine ulaşımları daha kolaydır. Ancak krediler yerli bankalardan alınırsa anlaşmazlıklarda Türk mahkemeleri yetkili olduğu için yükleniciler bunu tercih etmiyorlar. Yerli devlet bankalarının yurt dışındaki iştiraklerinden borçlanarak “yabancı kredi kullanmış” gibi oluyorlar. Böylece, ileride oluşabilecek uyuşmazlık durumlarında uluslararası Londra tahkim mahkemelerine gitme hakkına sahip oluyorlar.

DEVLETİN GARANTİ ÖDEMELERİ DÜNYADAN DA GİZLENİYOR
Devletin mega projeler için yüklenicilere garanti ödemelerini hem iç hem de dış piyasalardan gizlemesinin önemli bir sebebi var. 2021'in ikinci çeyreğine dair açıklanan verilerine göre Türkiye'nin brüt dış borç stoku 446,3 milyar $ olurken bunun GSYH'ye oranı ise %58,3 oldu. Devletin garanti ödemeleri ile üstlendiği yükümlülükler kamu borcu hesabına eklenmediğinden, toplam dış borcun sadece % 46'sı kamu borcu görülüyor. Bu rakamlar şeffaf olsa, devletin kamu borçlarının toplam dış borca oranının % 60’ları geçmiş olduğu görülmüş olacaktı. Bu durumda devletin dış borçları daha yüksek görünecek, ülkenin risk derecelendirme puanlarını bundan etkilenecek ve dış borç bulmak daha pahalı olacaktı. Kamu borçlarının bu sebeplerle düşük gösterilmeye çalışıldığını söylüyor Uğur Emek hoca.Gerçek kamu borçlarını ellerinden geldiği kadar gizlemeye çalışsalar da, iç ve dış yatırımcılar ve piyasalar gerçeği bilmiyor değiller elbette. Ne yapsalar da, gerçeklerin bir şekilde ortaya çıkması gibi bir özelliği olduğunu ve bu durumun sürdürülemezliğini yönetenler pek hesaba katmıyorlar.

Bütçe gelirlerinin önemli kısmı bu tür garanti ödemelerine ayrıldığı için halkın sağlığına ve temel ihtiyaçlara ulaşımına ayrılan bütçe gitgide daralıyor. Örneğin, kamu sağlık harcamaları 2008’den bu yana yıldan yıla düşüyor, ancak Şehir Hastaneleri için müteahhit garanti ödemeleri düzenli artıyor. Sağlık Bakanlığı Bütçesinin yüzde 25-30’u, Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesinin yüzde 45’i bu garanti ödemelerine gidiyor. Garanti ödemeleri dâhilinde yıllar içinde müteahhitlere ödenecek tutarı Prof. Uğur Emek hoca toplam 160 milyar doları olarak hesaplıyor.

TARIMA DESTEK GARANTİ ÖDEMELERİNİN YARISINDAN AZ
2022 bütçesine mega projelere ödenmek üzere 42,5 milyar lira konmuştu. Bu rakam 9,27 Tl/dolar kuruyla hesaplanmıştı ancak dolar kuru bugün yeniden 15 lira sınırına dayandı. Kur bu seviyelerde kalsa bile, yılsonunda 42,5 milyar liralık ödeneğe en az 25 milyar lira ilave yük binecek ve garanti ödemeleri toplam 67,5 milyar TL’yi bulacak.

2022’de tarımsal desteklemeye ayrılan pay ise, betona yapılan garanti ödemelerinin yarısından bile az; sadece 29 milyar TL. Yani görüyoruz ki; iktidar tarımdan vazgeçmişken köprü, otoyol ve hastane binalarına harcamalarından hiç vazgeçmiyor.

Bu kadar büyük maliyetlere mega projeler yapıyorlar ama üst gelir gruplarından olmayan insanların bu tesisleri kullanabilme imkanlarının kısıtlılığı çok açık. Bugün İstanbul Avrupa yakasından çıkıp Avrasya tüneli ve Osman Gazi Köprüsünü ve özel otoyolları kullanarak İzmir’e gidiş-dönüş geçiş ücretleri maliyeti iki bin TL’yi geçiyor. İstanbul-İzmir arası 500 km, gidiş dönüş 1.000 km eder. Son zamlarla birlikte bir otomobilin bu gidiş-gelişte ortalama yakıt gideri de yaklaşık iki bin TL’yi buluyor. Bu örneğimizde geçiş ücretleri ve yakıt bedeli toplamı 4 bin TL’yi geçiyor, yani yaklaşık bir aylık asgari ücreti buluyor. Bu çok ağır masrafı rahatça ödeyebilecek kişilerin oranı ülkemizde yüzde kaçtır acaba?

Bu politikalar sonucunda ülkede tarım ve hayvancılık çöktü, gıda enflasyonu can yakar seviyelere geldi. Bu durum tamamen iktidarın politik tercihidir. Varsın çiftçi, besici ve dolayısı ile halk sürünsün! Varsın ucuza ekmekten sonra ucuz ayçiçek yağı, et ve şeker kuyrukları alabildiğine uzasın, önemi yok onlar için! Çünkü tercihlerini açıktan müteahhitler ve beton ekonomisi yönünde kullanıyorlar. Rasyonel ihtiyaçlara göre değil de, masa başında hazırlanıp sonra buna uygun ihtiyaç gerekçeleri üretmeye çalıştıkları mega projelerden iktidarın vazgeçemeyeceği anlaşılıyor.