Helalleşmek sözcüğünün anlamı; alıp verme, ödeşme, vedalaşma gibi insan ilişkilerinde rıza almak veya vermek dileğini içerir.

           CHP Genel Başkanının “helalleşmek istiyorum” çağrısıyla Türkiye gündemine “helalleşmek” sözcüğü yerleşti.

           Kim, kiminle ve ne için helalleşecektir? Ya da kim kime rızalık verecektir?

           Sayın Kemal Kılçdaroğlu, bireysel olarak değil, bir siyasi partinin lideri olarak bu talepte bulunuyor. Yani Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türk halkıyla helelleşmek istediğini anlıyoruz.

           Oysa CHP, son 71 yıldır iktidar olmadı. Gerçi bu süre içinde rahmetli İsmet İnönü, Bülent Ecevit ve Deniz Baykal liderliklerinde bazı kısa süreli koalisyonlara katılmıştır. Ama kurumsal olarak tek başına iktidar olmadığı için, bir dönemin sevap veya günahlarından devlet sorumlu olamaz.

           Öyleyse bu “helalleşelim” ne demek oluyor.

           Bu soruyu yanıtlamak için, önce 9 Eylül 1923 tarihinde kurulan CHP’nin bütününe bakmak gerekir:

           Koca bir imparatorluğu parçalayan Birinci Dünya savaşı sürecinde; Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Kuvayi Millye; kurtuluşu gerçekleştirdi. Kurtuluş Savaşı ile adı Türkiye olan vatan toprakları kurtarıldı. Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti; Halk Fırkası adıyla partileşti. Cumhuriyet’in ilanından sonra adı, “Cumhuriyet Halk Fırkası” oldu. 1934 yılında da bu ad, “Cumhuriyet Halk Partisi” şeklini aldı.

            Buna göre Cumhuriyet Halk Partisi’ni; Kurtarıcı Dönem, Kurucu Dönem, Olağanlaşma Dönemi ve Çok Partili Dönemi aşamalrıyla ele almak gerekir.

             Kurtarıcı Dönem; Kuvayı Milliye’nin Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk tüzel kişiliği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Osmanlı küllerinden Türkiye Devleti’ni var ettiği dönemdir. Bugünkü nüfusu oluşturan halkın, Mustafa Kemal Paşa kişiliğinde özgürlüğünü elde ettiği dönemdir. Bu dönemle ilgili olarak kim, kimden helallık isteyecektir? Ya da Kuvayı Milliye kimden helallık isteyecek veya verecektir?

            Kurucu Dönem; bir yangın yerinde; dulu, yetimi, malulü, yoksulu ile birlikte bir devletin kurulduğu dönemidir. Yokluk ve yoksulluk içinde; kurtuluşu gerçekleştiren şehitlerin ruhlarını şad edecek bir toplumsal yapılanmanın gerçekleştirildiği dönemdir. Şehitler pahasına gerçekleşen kurtuluş sürecinde olduğu gibi; kurucu süreçte de topyekün fedakarlıklar yapıldı. Tam bağımsızlık için bir taraftan kalkınmada Türk Mucizesi gerçekleştirildi. Bir taraftan Saltanat ve Hilafet ruhuyla mücadele sürdürüldü. Kurtuluşu engellemek isteyenlerin kuruluşu saboteye çalıştığı bu dönemle ilgili kim, kimden rızalık talep edecek veya verecektir?

            Olağanlaşma Dönemi; yeni bir devletin ayakları üzerine kalktığı; dünyanın İkinci Dünya Savaşı koşulları içine sürüklendiği; “koyunun can kasabın et” derdinde olduğu dönemdir. Bugünkü siyasi yelpazeyi oluşturanların bir tek çatı altında olduğu; her türlü günah ve sevapta ortak olduğu dönemdir. Helallık vermesi gereken kim, helallık alması gereken kim olacaktır?

            Çok Partili Dönem; vefanın son bulduğu; kolaycılık, inkarcılık ve istismarcılık ile köşe dönmecilik sürecinin başladığı dönemdir. Burada helallık verecek veya alacak kimdir?

            Kurtuluşu, Kuruculuğu ve nihayet Çoğulculuğu sağlayan iradenin, kendi koşullarında sorgulanması haktır. Tarihi gerçekliklerin ortaya konulması için gereklidir. Elbet de tarihçilerin işidir.

           Tarihi bilmek; geçmişten ibret almaktır. Geçmişini blmek yaraların kaşınması, kinlerin bilenmesi mi demektir?

             Öyleyse Ermeni diasporanın halkların düşmanlığını bilemesi halklı mı görülecektir?

             Osmanlı İmparatorluğunu batıran sisteme ve ihya çabalarına hak mı verilecektir?

             Kurtuluşu ve kuruculuğu sabote eden isyanların bastırılması haksız mı görülecektir?

             Emperyalist işbirlikçiliği ve vatan hainliği sorumlu sayılmayacak mıdır?

            “Dindar-kindar nesil” ajitasyonu alkışlanacak mıdır?

             Geçmişi insafsızca istismar etmek, oy uğruna ajite etmek hakmı görülecektir?

             Ya da Hz. Peygamber gibi, bir mercimek bile miras bırakmadan, kendini bütün varlığıyla milletine adayanın karalanmasına hoşgörü mü istenecektir?..

             Devleti istismar edenler kim?

             Devlet adına halktan özür dileyecekler kim olmalı?

             Devlet mi hükümetler mi özür dileyip helallık istemelidir?

             Akşamdan sabaha köşe dönenlerin eksik olmadığı; kır şişeyi dön köşeyi diyen anlayışın geçerli olduğu, her yapılanın yana kar kaldığı koşullarda toplumsal barış gerçekleşir mi?

             Toplumsal barışın olabilmesi için haksızlıkların, adaletsizliklerin, zalimliklerin, talancılıkların, eşitsizliklerin üstü örtülmesine razı olmak, helallık vermek olamaz.

      ***

             Kuşkusuz helallık istemek, soyluluktur. Öz güven gerektirir. Sevgi dolu anne yüreği gibi bir yürek gerektirir. Kinden uzak olmak demektir. Dini, dili, rengi ve cinsi ne olursa olsun her insani içtenlikle kucaklayabilmek demektir.

      Sayın Kılıçdaroğlu’nun kişi olarak böylesi bir yüreğe ve anlayışa sahip olduğuna inanıyorum.

      Gerek devlet memurluğu ve gerekse siyasete atıldığı süreçte buna tanık olmuşum.

      Zaten siyasi hayatı süresince bütün kışkırtmalara, aşağılamalara, iftiralara rağmen gösterdiği sabırlı ve incitmeyen olmayı başarması; bunun ispatıdır.

      Ama zamanlama hatası da ortadır.

      Nitekim “helalleşelim” çağrısına, yirmi yıldan beri bu ülkeyi yönetenlerin aldığı tavır da görülüyor!

      Toplumsal barışın ancak adalet, eşitlik, hak ve vicdan özgürlüğü ile gerçekleşir. Böyle bir misyon sahibi olmayan, istismarlarla kazanç peşine düşen kimselerin umurunda olmayacağı da, maalesef, anlaşılmaktadır!

       CHP Genel Başkanı, 2014 yılında da buna benzer düşünce doğrultusunda bir adım atmıştı. Cumhurbaşkanlık için bir çatı adayı önermişti. Kendi örgütünde haklı bir kazan kaldırmaya yol açan “Ekmelettin” önerisinin çarpıtılıp istismar edileceğini düşünmüştüm. Fakat toplumsal uzlaşı ve dönüşümün de gereği olduğunu savunmuş; “çatı adayı” başlığıyla irdelemiştim.

       Örgütün tepkisi ve muhatapların saptırması konularında yanılmamıştım. Ama toplumsal uzlaşı ve dönüşüm için gerekliliği konusunda ise; sonraki süreçte haklı çıktım.

        Demiştim ki; “Kılıçdaroğlu partisinin tek başına cumhurbaşkanlık seçimini kazanamayacağını biliyor. Sağcı muhalefetin partisine yönelttiği din karşıtlığı söylemine en inandırıcı yanıt vermeye çalışıyor. Laik Cumhuriyet karşıtı bir babanın Mısır’da büyümüş oğlunu Cumhurbaşkanlığına aday göstermekle din istismarcılarına en güzel cevap vermiştir. Kuşkusuz babaların kusur ve suçlarından evlatlar sorumlu tutulamaz. Ayrıca İslam Konseyi Genel Sekreteri kimlikli birini seçmesi de; dış dünyaya verilen bir mesajdır. Bu atılımla 2015 genel seçimlerine hazırlanma planlılıyor…”

       Gerçekten bu öneri; dindarları istismar eden AKP ile milliyetçiliği oy malzemesi yapan MHP’nin gerçek yüzlerini ortaya çıkardı.

        Ve AKP, 2015 Haziran seçimlerini kaybetti. İktidarı vermemekte direndi. Oyalama ve terör olayları ardından gerçekleştirdiği 2015 Kasım’ında –hileyle- zevahiri kurtardı. 

        Fakat “Millet İttifakı” gibi bir uzlaşı koşulları ortaya çıktı.

        Yerel seçimlerle Büyükşehir Belediyeleri AKP’den alındı.

        İktidar partisi; patronaj otoriterliğine rağmen bölündü.

        Bu yakın geçmiş öngörüldüğünde; gardı düşmüş iktidara istismar konusu verdiği nedenle zamansız bulduğum “helalleşme” çağrısını; sonucunun olumlu olacağını; özgüvenden kaynaklandığını ve gerekli olduğunu görüyorum.  

         Sağduyulu ve evrimci kişiliği ile cesareti yüzünden de kutluyorum.