XXI. yy.ın ilk çeyreğini ABD’nin önderliğindeki hegemonik “müesses nizam/(establisment)”ın sürekli bunalım kaosunun girdabında erittik. İkinci çeyreğe Amerikan başkanı Trump’ın küresel kapitalizmi global (world-wide) pazarda uygulamak için post-komünist Rus, pro-komünist Çinli ve pre-komünist Hintli siyasetçilerle (onlarca 1996–2001 arası inşa edilen) “post emperyalist” stratejik planlaması olan “çok kutuplu” dünya/pazarında nasıl uygulayacağı özellikle kapitalizmin ‘anavatanı’ Britanya İmparatorluğu emperyalizminin Avrupa Birliği’nin perde gerisi lideri olarak NATO’nun akıbetine bağlanacaktır.

NATO içinde özellikle İspanya, İtalya ve Macaristan (Orthodox Slavcılığa yakın duran Sırbistan ve Bulgaristan) yaptırım siyasetinin neo-nazi piyonu Ukrayna’ya Rusya’nın Avrupa’daki varlıklarına el koyarak (çökerek) sınırsız mali destek planı uygulayıcıları İngiliz, Fransız ve Alman oligarşik politikalarını sıkça eleştirmekte… Avrupalı rantçı aristokrasisinin meşruti krallıkları genellikle anti-komünist politik çizgisini neo-nazi ittifakları ile sürdürmekte inat ediyor…

Büyük emlak simsarı Trump’ın en sıkı müttefiki ise nazionist global devlet terörünün pragmatik teori-pratiğinin ideoloğu Yitzak Rabin’in de katili olduğu İsrail demokratlarınca çok iyi bilinen Benyamin Netanyahu’dur. Resmî kontr ve kontra gerilla çetelerini imal edip Pentagon’a pazarlayarak 1970’lerde Yakın Doğu (Filistin)-Avrupa hinterlandında edindiği deneyimle El-Ka’ide / Taliban / IŞİD-DEAŞ-HTŞ gb. çeteleri kurdurup yönetme başarısını göstermiştir. Son başarısı Hamas sayesinde iktidarı kaybetmek üzere iken tekrar gücü yakalaması olmuştur. 70 bin üzerinde kadınlar, yaşlılar, çocuklar ile gazeteciler ve sağlık çalışanları başta olmak üzere hedef gözeterek insanlığa karşı soykırım uygulamaktır.

Şimdi bu kafaların yeni bir coğrafi-politika yaratan strateji uygulayabileceklerini düşünmek bence saflıktan ötede bir salaklık olsa gerektir. Marx, 1871 Paris Komünü’nü Londra’dan izlerken devrimci ve demokratların hatalarını tam isabetli olarak eleştirmişti. 70 günde; Komüncülerin safında 20 bine yakın ölü, 43 bin esir (14 bin sürgün) ile sonuçlanan trajedinin Enternasyonal’in isteği üzerine yazdığı raporunun üçüncü düzenlenmesinde Marx, “emperyalizm”i tanımlıyordu. Kavram, Lassalleci Alman sosyal-demokratlarının Marx-Engels’e uyguladıkları sistemli sansürü aşamamış bir “en sonuncu iktidar” olma biçimi olarak unutulmuştu! Kısacası “müesses nizam” iktidarının kapitalizm ayracında “insan hakları” sınıfı es geçerek sadece kâğıt üzerinde kalıyordu.

1948’de İsrail zionist devleti kurulduğunda Yakın Doğu’da iki müttefiki vardı. İlki BM’lerde tek onay vermiş İslam ülkesi Türkiye Cumhuriyeti (“NaZionizm” kitabımda geniş açıklamalara bakınız); ikincisi askerî-çete ve istihbarat eğitimi verdikleri Kuzey Irak’taki Barzani aşireti (Molla Barzani). Kökenleri Yahudi olan Barzaniler nedense bu ülkede hep Müslüman olarak anılmıştır…

Ne demiş Pirler: “kendine malik olmayan başkasına ait olur”. Nokta…