Bu ülkenin en asli sorunlarından olan eğitim sistemi bilinçli ve planlı şekilde bozulmaya, gençlerin ve ülkenin geleceği siyası hırslar uğruna heba edilmeye devam ediyor.
İktidar bitmez tükenmez bir hırsla Türk eğitim sistemini inanç ekseni üzerinden yürütme kararlılığını sürdürüyor.
İşte böylesi bir endoktrinasyon dayatmasında 18 milyon öğrenci, 1 milyon 200 bin öğretmen 75 bine yakın okulda 8 Eylül’de 2025-2026 eğitim öğretim yılına başlayacaklar. Bu günlerde gündeme düşen bazı gelişmeler, bu alanda da hiç bir şeyin eskisinden daha iyiye gitmeyeceğinin ipuçlarını veriyor.
Düzce’de Lise Müdürünün 'Haremlik Selamlık' Dayatması
Ülkedeki siyasal iklim, kendini iktidara yakın konumlandırmış kamu görevlilerinin pervasızlığını cesaretlendiriyor. Temel görevleri Anayasa ve yasaların emrettiği şekilde eğitim öğretim sunma görevi olan okul yöneticileri bazen şeriat polisliğine soyunabiliyor.
Bugünlerde Düzce’de bir Lise müdürü okula kayıt yaptıracak olan öğrenciler için, kız öğrencilere yönelik ayrımcılıklar içeren 18 maddelik kurallar listesi yayımladı. Belgede yer alan maddeler arasında; kız ve erkek öğrencilerin kantinde ayrı sıralara girmeleri, kız öğrencilerin servis araçlarının ön koltuğuna (ayakta kalsalar bile) asla oturmamaları emrediliyordu! Ayrıca öğrencilerin birbirleriyle arkadaşlıklarının kısıtlanması ve WhatsApp gruplarının kurulmasının yasaklanması gibi kısıtlamalar bulunuyordu.
Bu uygulamanın basın ve sosyal medyada yer alması sonrasında okul müdürü hakkında Düzce Valiliği tarafından soruşturma başlatıldığını öğrendik. Soruşturmanın sonunda bu müdüre (önceki benzer örnekleri anımsayınca) etkili bir yaptırım uygulanacağını nedense bekleyemiyoruz. Mili Eğitim Bakanının ağzını her açtığında “milli manevi değerlere sahip gençler yetiştirme” hedefinden bahsettiği ülkede bu emirleri uygulayan “milli manevi (!)” bir müdüre ceza verilebilir mi?
Karma Eğitime Darbe: Sadece Kızların Gideceği 8 Ortaokul Açıldı
Milli Eğitim Temel Kanunu md.12’de “Türk milli eğitiminde laiklik esastır” yazmasına rağmen okullarda din eğitimini doğrudan dayatmayı ‘inanç özgürlüğü’ne aykırı görmüyorlar. Ama kız ve erkeklerin okullarda kılık kıyafetlerine, arkadaşlıklarına ve iletişimlerine müdahale etmeyi hak olarak görebiliyorlar. Cemaat ve tarikatların baskısıyla (asıl gerekçeler gizlenerek) eğitimde haremlik- selamlık düzenini de peyderpey oluşturmaya devam ediyorlar.
Milli Eğitim Temel Kanunu md.15’in gereği olan karma eğitim ilkesinin yok edilmesine her yıl yeni yeni örnekler görüyoruz. Son olarak Adana, Ankara, Gaziantep, Karaman, Manisa ve Şanlıurfa illerinde sadece kızların gidebileceği 8 yeni ortaokulun açıldığını öğrendik.
İşin gerçeği şu ki; ne Milli Eğitim Bakanının ne de Cumhur ittifakının Cumhuriyet değerleri, laiklik, demokrasi ve özgürlükler gibi öncelikleri hiç yok. Bırakın demokratik hakların geliştirilmesini; mevcut Anayasaya, Milli Eğitim Temel Kanununa, temel insan haklarına ve özgürlüklere dahi tahammülleri yok.
Serbest Kıyafet Uygulaması Neden Başladı Neden Bitti
On üç yıldır uygulanan serbest kıyafet uygulaması bu öğretim yılında sona eriyor, üniformalar yeniden geliyor. 2012’de okullara kıyafet serbestliği getiren yönetmelik çıkartılırken; “okul kıyafeti tipleri ve zorunluluğu açısından dünya uygulamalarına bakıldığında, genel olarak gelişmiş ülkelerde tek tip kıyafet veya önlük gibi bir kıyafet zorunluluğunun” bulunmadığı gerekçesinin altı çizilmişti. İktidarımız tüm uygulamalarında dünya uygulamalarını sanki çok ciddiye alır ya (!), kendi amaçlarına uygun dönüşümleri uygulamaya koyarken referansları genelde “dış dünya” oluyor!
Okullarda serbest kıyafete geçerken “gelişmiş ülkelerdeki uygulama” gerekçe gösterilirken bugün tekrar tek tip kıyafete geçiş için bir gerekçe üretmeye ihtiyaç bile duyulmadı. Çünkü artık kamuoyu rızası üretme çabasına dahi ihtiyaçlarının kalmadığı, “yaptık oldu” merhalesine terfi etmiş durumdalar!
Yıllar önce hem okullarda hem de kamu hizmetlerinde serbest kıyafet uygulamasına geçmelerinin sebeplerinden en önemlisi, dini inanca uygun kılık kıyafetlerin ve örtünmelerin önündeki engellerin tümüyle kaldırılmasıydı. Geldiğimiz durumda kız öğrencilerin ve kamuda görevli kadınların örtünmeleri konusunda uygulamada ve toplumsal mutabakatta bir problem kalmadığını gördüler.
Tüm diğer özgürlük alanlarında olduğu gibi; arzuladıkları hak ve özgürlükleri elde ettikten sonra, kendileri gibi olmayanların özgürlüklerini kısıtlamayı zaten doğal hakları olarak gördüklerinden, ‘karşı mahallenin’ özgürlüklerinin budanmasında beis görmüyorlar.
Seküler dünya görüşüne sahip ailelerin ve çocuklarının mevcut serbest kıyafet uygulaması özgürlüğünden yararlanıyor olmaları, onları fazlasıyla rahatsız etmeye başlamıştı zaten. Böylece; kız öğrencilerin okullarda, onların dar anlayışlarına uygun olmayan tarzda rahat (onlara göre “teşhirci”) giyinmelerine gösterdikleri ‘tahammüllerinin’ sonuna gelindiğini anladık!
Tekin; Gelmiş Geçmiş En İdeolojik Milli Eğitim Bakanı!
Bu ülkede görev yapmış Milli Eğitim Bakanları içinde Yusuf Tekin’in çok müstesna bir yeri olduğu konusunda nerdeyse herkes hemfikir. Tekin, ülkenin ve gençlerin geleceği yerine Türk eğitim sistemini AKP’nin siyasal hedeflerine uydurmak amacına angaje olmuş bir bakan. Bu hedef doğrultusunda sistemi militanca bir hırsla eğip bükmekten, Cumhuriyet’in temel değerlerini yok saymaktan hiç kaçınmıyor.
Bakanlığı öncesindeki Milli Eğitim müsteşarlığı görevinde de zaten, bugünkü eğitim sisteminin yol taşlarını döşeyen (4+4+4 sistemi gibi) önemli dönüşümleri kendisi başlatmıştı.
İktidar kalemşorlarından Ahmet Hakan dahi bu gerçeği görmüş olmalı ki bir yazısında, Tekin’in ‘Parti ideolojisine hakimiyetinin’ altını çiziyor. “Bu sistemde bakanlar sadece alanlarına odaklanıyorlar. Siyasi polemiklere pek girmiyorlar. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, işte bu noktada diğer bakanlardan ayrışıyor. Tekin, çatır çatır siyasi polemik yapıyor. Hatta bazen sertlik derecesi hayli yüksek polemiklere dalıyor. Yusuf Tekin’in şu iki özelliğinin öne çıktığını görüyoruz: - Bir: Kişisel siyasi birikim. İki: AK Parti ideolojisine hâkimiyet” diyor Ahmet Hakan.
Sistemin Temel Amacı Geleceğin Seçmenlerini Yetiştirmek Olunca…
Tekin’in siyasal hırsı hem sözlerine hem de uygulamalına doğrudan yansıyor. Örneğin açıktan şeriatçı ve Cumhuriyet karşıtı olan, üstelik mevcut kanunlarımıza göre yasak olması gereken dini tarikat ve cemaatlerle yaptıkları protokolleri Meclis’te pervasızca savunabiliyor.
Sorgulayan, tartışan, açık fikirli gençler yerine iktidarın siyasi hedeflerine destek verecek kuşaklar yetiştirmeyi temel amaç edinirseniz bunun elbette olumsuz çıktıkları olacaktır. Çağın gereksinimlerine uygun bilimsel bakış açısını içselleştirmiş yeni nesiller yerine “kindar ve dindar” kuşaklar yetiştirme inatlarının ülkenin bugününe ve geleceğine zarar veriyor olması ise hiç umurlarında değil.
Milli Eğitim sisteminden ve bakanından beklenti “AKP iktidarlarına seçmen yetiştirecek bir eğitim sistemini pekiştirmek” olarak belirlendiğinden, bu asli hedef dışındaki eğitimin diğer tüm sorunlarını iktidar ve Bakan Tekin sıradan ayrıntılar olarak görüyor.
Problemin Asıl Kaynağı 'Milli-Manevi' Eğitim Anlayışlarıdır
Israrla yerleştirmeye çalıştıkları “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı” meselesini önceki yazılarımda değerlendirmiştim, ilgi duyanlar bakabilir.
AKP iktidarının eğitim anlayışı çok açık ortada. Tüm eğitim müfredatı ile birlikte öğrencilerin sosyal yaşamlarını, giyim kuşamlarını ve dünya görüşlerini kendilerine uydurma çabalarını gayet açıktan yürütüyorlar. “Milli-manevi değerler” diyerek eğitim kuşağını yoğun bir dinselleştirme dayatmasına maruz bırakıyorlar.
İnanç ve itaati yaşamının temeline alan; araştırmayan ve sorgulamayan, demokrasi ve bireysel özgürlükler kültüründen uzak kuşakların yetişmesini arzuluyorlar. Eğitim alanındaki tüm olumsuzluklar, işte bu mevcut zihniyetin sıradan ve beklenen bir yansıması niteliğindedir.
Kendi anlayışlarına uygun, modern dünyanın ortak insani değerlerinden bihaber, itaatkâr ve kolay yönetilecek nesiller istiyorlar. Bu hedef için en etkin aracın inanç ve din istismarı olduğunu biliyorlar ve bu yolu kullanıyorlar, hepsi bu!