19 Mart 2025’de başlatılan İmamoğlu ve CHP’li Belediyelere dönük yargı operasyonları, iktidarın hem nihai amacını hem de rejim tartışmalarını gündeme getirdi. Asıl soru şu; bu sert süreci başlatan asıl sebep ne olabilir?
2024 yerel seçimleri ve sonrasında AKP’nin popüler desteğini büyük ölçüde kaybetmesi Erdoğan’ı kritik bir tercihle karşı karşıya bıraktı. Ya “rekabetçi otoriterliğin” sınırlarında kalınacak ve tüm eşitsiz imkânlara rağmen iktidarı kaybetme riski devam edecek; ya da rekabetin tümüyle tasfiye edildiği, kaybetmeyecekleri yeni bir seçim düzenine geçilecekti.
İktidar seçimle yönetime gelmiş olmasına rağmen yine seçimlerle gitmek istemediği için Türkiye'de bir rejim değişikliği planını uygulamaya koymuş görünüyor. Medyaya baskıların artması, yargının iktidarın tam denetimine alınmış olması, CHP’li belediyelere hukuksuz operasyonların sürmesi gibi birçok gelişme olası rejim değişikliğinin en önemli emareleri olarak görülüyor. Türk demokrasisinin sivil dönemlerdeki en zorlu sınavı olan bu süreç acaba nasıl sonuçlanacak?
Bu dönüşüme şiddetle direnen CHP’yi siyaset yapamaz hale getirmek için (başta yargı olmak üzere) her yola başvuruyorlar.
Sandık Rejimin Meşruiyet Kaynağı Olmaktan Çıkıyor mu?
Seçim sisteminin ve süreçlerinin bütün eşitsizliklerine rağmen ülkemizde sandık, mevcut rejimin meşruiyet kaynağı olmayı bugüne kadar hep sürdürdü. Sandık demokrasisi seviyesine indirilmiş bu eşitliksiz-adaletsiz rejim dahi iktidarın devamlılığını sağlayamaya yetmiyor artık. Bu sebepten otoriterlikte vites yükseltme zorunluluğu hissediyorlar. Ancak böyle sert bir dönüşümün siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan ağır maliyetleri olacağını da biliyorlar.
Bu yazıda büyük resme bakarak, ülkemizde uygulanan siyasal sistemin uluslararası siyaset bilimi literatürü çerçevesinde nereye oturduğu, nereden neye dönüştüğü konusunu incelemeye çalışacağım.
Rekabetçi Otoriterlik; İktidar Değişimi Teoride Mümkün
Bugün Türkiye'nin siyasi rejimi hem otoriter hem de demokratik rejimlerin özelliklerini taşıyor. Bu tür sistemler literatürde “hibrit rejimler” olarak tanımlanıyor. Hibrit (karma) rejimler otoriter ve demokratik rejimlerden bağımsız bir rejim tipidir.
İki rejim arasında bir geçiş noktası olmayıp özgün özelliklere sahip olan hibrit rejimlerin içinde “Rekabetçi Otoriterlik (Otoriteryanizm)” de bulunuyor. Bu tür sistemlerde liberal bir anayasa varlığını sürdürmesine rağmen fiili açıdan işlemez kılınıyor. Görünüşte demokratik kurumlar (seçimler, parlamento, medya, vb.) vardır ancak bu kurumlar iktidar lehine sistematik olarak çarpıtılmıştır. Bu sistemin Temel Özellikleri:
· Seçimler yapılır, ama adil değildir. Medya, yargı, kolluk, YSK gibi tüm kurumlar iktidar lehine işler.
· Muhalefet partileri vardır ancak baskılanır, siyasi yasaklar konur, medyaya erişimleri kısıtlanır.
· Yargı bağımsızlığı zayıftır ama tamamen ortadan kalkmış değildir.
· Seçim sonuçları çoğu zaman önceden bellidir, fakat iktidar teorik olarak değişebilir. (örn. Polonya’da 2023’de değişmiştir.)
· Medya, STK ve muhalefet partileri baskı altındadır ama tamamen yasaklı değildir.
Bu sisteme örnek olarak Rusya’da Putin’in ve Venezuela’da Chávez ilk yılları gösteriliyor. Bilindiği gibi bu iki ülke de günümüzde rekabetçiden “Hegemonik otoriterlik” seviyesine terfi etmiş durumdalar! Peki nedir bu Hegemonik otoriterlik, bunu da açalım:
Hegemonik Otoriterlik; İktidar Değişimi Artık Mümkün değil!
Rekabetçi Otoriterliğin bir ileri aşaması olan Hegemonik Otoriterlik sisteminde seçimler yapılabilir ama muhalefetin iktidarı alma şansı hiç yoktur. Rejim tüm kurumsal alanları kontrol eder, sadece görünüşte demokrasi ögeleri taşır. Sistemin Temel Özellikleri:
· Seçimler tamamen göstermeliktir (vitrin demokrasisi).
· Muhalefet partileri varsa bile etkisizdir, hatta sahte muhalefet olabilir.
· Medya, yargı, parlamento vs. tamamen rejimin kontrolündedir.
· Yasama ve Yargı erkleri tamamen Yürütme, yani rejim lehine çalışır, siyasal çoğulculuk neredeyse yoktur.
· Rejim sadece iktidar olmakla kalmaz, hegemonya kurar: kültürel, ideolojik, kurumsal alanlarda mutlak kontrol vardır.
Hegemonik Otoriterliğe örnek olarak Rusya, Çin, Türkmenistan, Kuzey Kore, Mısır (Sisi dönemi), eski Saddam Hüseyin dönemi Irak gibi ülkeler gösteriliyor. Kısacası; Rekabetçi otoriteryanizm yarı-demokratik görünüm verse de oyun hilelidir. Ancak hegemonik otoriterlikte oyun hiç yoktur, sahnede sadece tek aktör vardır.
Akademik ve Uluslararası Sınıflandırmalara Göre Türkiye
Uluslararası akademik analizlerde Türkiye’deki durum hegemonik otoriterliğe yaklaşan bir görünüm sunsa da henüz tam öyle görülmüyor. Muhalefet hâlâ tamamen yok edilmediği için mevcut otoriteryanizm (henüz) "hegemonik" değil, (şimdilik) “rekabetçi” nitelikte değerlendiriliyor. Yani ülkemizde halen rekabetçi otoriterlik sisteminin hüküm sürdüğü kabul ediliyor.
Freedom House Türkiye'yi (hâlâ seçimler yapılabildiği için) tam diktatörlük olarak değil, “özgür olmayan” ülkeler arasında sayıyor. The Economist Democracy Index (2024) ise Türkiye’yi "melez rejim" (hybrid regime) olarak sınıflandırıyor.
“Eksik Demokrasi”den "Rekabetçi Otoriteryanizm”e Türkiye
23 yıllık AKP iktidarında ülke eksik demokrasiden hegemonik otoriter sisteme doğru nasıl evrildi, dönüşüm evrelerini kısaca özetleyelim.
1. 2002–2007 yılları arası; çeşitli reformlar, AB üyelik süreci, demokratikleşme denemeleri “Rekabetçi Demokrasi” dönemi.
2. 2008–2013’de; iktidar gücü merkezileşiyor, medyaya baskılar başlıyor, “Rekabetçi Otoriterlik” dönem başlangıcı.
3. 2013–2016 arası; 2013 Gezi olayları, 17/25 Aralık 2015 yargı operasyonları, medya kontrolünün artması, HDP’ye baskıların artması, “Hegemonik” eğilimlerin başladığı dönem.
4. 2016–2023 arası; 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe kalkışması sonrası OHAL, yeni Başkanlık sistemine geçiş, yargı bağımsızlığının giderek zayıflaması, Hegemonik Otoriterlik eğilimleri dönemi.
5. 2023–2025 (şimdi) arası; bir kırılma noktası. Statüko devam mı, dönüşüm mü? Rekabetçi Otoriterliğin sınırlarının zorlandığı belirsizlik dönemi.
6. 2026–2030 (ikili senaryo olasılığı); Ya demokrasiye dönüş ya da tam otoriterleşmeye hızlı geçiş. Peki hangi olasılık daha güçlü?
İktidar Önündeki İki Yoldan Birisini Gidilebilir Görüyor
Devlete tümüyle hâkim olsa da iktidar mevcut koşullarda gideceği ilk seçimlerde devrileceğini görüyor. Köşeye sıkışmış hisseden iktidar muhalefete dönük başlattığı sert politikalardan ödün vermemeyi, hatta daha sertleşecek bir sistemi zorunlu hissediyor.
Bu gelecek öngörüsünde yargı ve medya üzerindeki kontrol daha da pekişecek, muhalefetin marjinalize ve kriminalize dozu daha da artırılacak. Bu çerçevede muhalif mitingler, siyasi faaliyetler tümden engellenmeye çalışılacak. Böylece süreçte, sonucu baştan belli olan seçimler iyice sembolik hale gelecek. Tek adam yönetimi tüm alanlarda tam hâkimiyet kuracak ve iktidarın kalıcılığı pekiştirilecek.
Bu olumsuz senaryo fazla kötümser görülse de, mevcut hegemonik gidişat demokratik yollardan durdurulamazsa siyaset biliminin öngördüğü bu sonuçlar yaşanmak zorunda kalınacak.
Tarihi ve Siyaseti Okuyanlar Geleceği Görüyor
Tarihi ve siyaseti okumayı bilenler gelecekle ilgili öngörülerde bulunurken müneccimlik yapmıyorlar, tarihsel deneyimlere ve siyaset biliminin verilerine bakıyorlar. Bakın bir siyasi lider, Haziran 2018’de neler demişti;
“Tercihinizi AKP ve Erdoğan’dan yana kullanmanız halinde, bundan sonra ülkenin tamamının kaderi tek bir kişinin iki dudağı arasında olacak. Yasama, yargı ve yürütme güçlerinin çok önemli yetkileri, 81 milyonun kaderi tek bir kişinin insafına terk edilmiş olacak. O tek kişinin yapacağı en küçük hatayı bile denetleyecek, kontrol edecek ya da sınırlayacak hiçbir kurum olmayacak. Türkiye otoriter, baskıcı, demokrasiden kopmuş bir ülkeye dönüşecek. Cumhuriyetin bütün demokratik kazanımları bir gecede ortadan kalkmış olacak. Tek adam rejiminde karşı karşıya kaldığınız adaletsizlikler, haksızlıklar için başvurabileceğiniz hiçbir yer kalmayacak. Her şey tek adamın isteğine, keyfine, çıkarlarına göre düzenlenecek. Bir korku ve istibdat rejiminde nefes alamaz hale gelecek, boğulur gibi hissedeceksiniz. Bugünlerde yaşadıklarımız, tek adam rejiminin sadece fragmanıdır. Filmin asıl korkunç bölümü henüz başlamadı bile.”
Tam yedi yıl önce söylenmiş bu öngörüleri belki o günlerde abartılı bulanlar vardı. Bugün fazlasıyla gerçekleşmiş olan bu analizler, 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde cezaevindeki Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın TRT’de yayımlanan konuşmasından alıntıdır.
Hegemonik Otoriterlik Türkiye’de Tutar mı?
İktidarın ilelebet kalıcılığını sağlayacağı düşünülen rejim değişikliği girişimini tamamlamak o kadar da kolay olmayacaktır. Uluslararası konjonktürün de elverişliliğiyle hız bulan bu sert otoriterleşmenin elbette arzu edilmeyen yan ürünleri de olacaktır. Ekonomik kırılganlığa paralel olarak işsizlik, yoksulluk ve kitlelerin mutsuzluğu artacak, sonuçta sistem kendi sonunu sadece bir süre daha ertelemiş olacaktır.
Bu güne kadar fena olmayan muhalefetin stratejik aklı ve performansı, toplumun demokratik refleksleri ve otoriter rejimin kapasitesinin sınırlı olması, iktidarın amaçlarına ulaşmasını zorlaştıracaktır.
Türkiye’de siyasal mühendislik girişimleri, geçmişte olduğu gibi bugün de beklenmedik toplumsal tepkilerle karşılaşabilir. Rejim dönüşümüne karşı oluşacak direnç için gerekli demokratik hafıza ve toplumsal bilincin bu ülkede hala mevcut olduğuna inanmak istiyoruz.