Osmanlı’nın halifelik sonrası yaşadığı çöküş ile bugünkü Türkiye’nin gidişatı ürkütücü biçimde birbirine benziyor.

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki başarılar ise, Osmanlı’nın halifelik öncesi döneminin modern bir yansımasıydı. Bugün TBMM’de “terörsüz Türkiye” adı altında kurulan tuzak komisyon, tarihin nasıl tekerrür ettiğinin en somut kanıtı.

Yükseliş Dönemleri

1299’da Kayı boyunun kurduğu Osmanlı, 1517’ye kadar, yani halifelik Türklerin eline geçene dek akıl, liyakat ve disiplinle yönetildi. Bu dönemde Anadolu’dan Balkanlara uzanan fetihler, Çaldıran’dan Mohaç’a kadar süren zaferler, güçlü bir ekonomi ve kültürel canlılık vardı.

Benzer bir tablo, 1923’te Cumhuriyet’in ilanından 1950’lere kadar tekrarlandı. Sanayi atılımları, eğitim seferberliği, kadın hakları, bağımsız dış politika ve hukukun üstünlüğü bu dönemin temel taşlarıydı. Hem Osmanlı’nın hem Cumhuriyet’in bu yükselişlerinde ortak payda açıktı: Türk unsuru devletin merkezindeydi, liyakat ve milli irade esastı.

Çöküş Dönemleri

1517’de halifeliğin Mısır’dan alınmasıyla imparatorluk, Arap ulemasının etkisine girdi. Mezhepçi fetvalar devlet politikasına dönüştü. Türk unsuru cephelerde kırdırılırken tarikatlar ve mollalar sarayda güç kazandı. Matbaa 240 yıl gecikti, bilimsel ilerleme durdu, Rönesans ıskalandı.

 Tanıdık tablo 

Eğitim bilimden uzaklaşıyor, tarikat ve cemaat yurtlarında istismar skandalları yaşanıyor.

Ekonomi, Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye dönemini andıran dış borç bağımlılığına sürüklenmiş durumda.

Siyaset, mezhepçi dil ve kutuplaştırma üzerine inşa edilmiş.

Devlet yönetimi liyakatten kopmuş, sadakat ve cemaat bağlantısına göre şekilleniyor.

Dış politika Osmanlı’nın son yüzyıllarında olduğu gibi yabancı güçlerin onayına bağımlı hale gelmiş durumda.

Ve en çarpıcısı, TBMM’de “terörsüz Türkiye” adı altında sahnelenen bir müsamereyle Türk milletine tuzak bir komisyon kuruldu. Osmanlı’da halifelik sonrası dönemde “birlik” söylemleriyle mezhepçi düzen nasıl güçlendirildiyse, bugün de benzer bir senaryo oynanıyor.

Tarihin Uyarısı

Halifelik öncesi Osmanlı da, Cumhuriyet’in ilk yılları da başarıların, bağımsızlığın ve atılımların dönemiydi. Halifelik sonrası Osmanlı ile günümüz Türkiye’si ise mezhepçi düzen, yabancı etkisi ve iç tasfiye politikaları ile ortak kaderi paylaşıyor.

Tarih bize şunu söylüyor:
Devlet, kurucu milletin değerlerini ve liyakat esasını terk edip, yerine göstermelik birlik söylemleriyle yabancı etkili bir düzen kurarsa, çöküş kaçınılmazdır.

Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’nin asırlar önce söylediği söz bugün de geçerlidir:
“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir.”

Cumhuriyet, bu kaderin modern ifadesidir. Eğer bu yoldan saparsak, 350 yıllık Osmanlı çöküşünün bir benzerini kendi ellerimizle yeniden yazacağız.