Bir eşek var idi zaif ü nizar”

Şair Şeyhî”

O kişiyi iyi biliyorsunuz: Anadolu’da sıradan bir savcı idi. Sırtında yolsuzluk suçlaması bile vardı. Ama onu aldılar; eline istediği her yetkiyi verdiler; vatanseverlerin üstüne saldılar.
Zekeriya Öz’ün kılıcının önü de arkası da kesiyordu.

Bu kılıcın ön ağzını Fethullahçılar bilemekteydi. Onların koluna gücü de Ankara’da konuşlanan CIA veriyordu.

Kahraman (!) Savcı Zekeriya’nın kılıcının arka ağzını ise AKP ve bu partinin lideri Tayyip Erdoğan bileğilemekteydi.

Kılıcı keskin, zaferleri kesin bir savcıydı o.

O da biliyordu ki arkasında Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan ve Amerika vardı…

CİNAYETLERİ ALKIŞLAYANLAR
Fethullah Gülen, 2005 sonlarında ABD’den bunun işaretini vermişti: 18 Ekim 2005 tarihli Aktüel Dergisi’nin 14. sayısında “Ulusalcı dalgayı aşarız.” sözüyle operasyonların düğmesine basılmıştı. Öncesinde Trabzon’da Rahip Santoro öldürtülmüştü. Danıştay basılıp yargıç Mustafa Yücel Özbilgin şehit edilmiş; sonra Hrant Dink cinayeti ile Zirve Kitabevi katliamı yaşanmıştı. Tam bu aşamada “Hrant’ın Arkadaşları” pankartıyla ortaya çıkan sözde liberaller, cinayetin gerçek katillerini gizlemek için ulusalcıları suçluyorlardı. Televizyonlar, gazeteler bu işbirlikçilerin elindeydi artık. Katilleri çaktırmadan alkışlayan bunlardı.

İşin bir başka boyutu da 2005’teki Şemdinli’deki Umut Kitabevi’nin bombalanması davasıdır. FETÖ-AKP-ABD üçlüsü, TSK’nın komuta kademesini etkisizleştirmek için Doğu’da da kumpaslara başlamıştı.

ALTINA ZIRHLI OTOMOBİL
Türkiye’nin çivilerini söküp siyasal dinci AKP’ye ve onun üstünden ABD’ye teslim etme projesinin yargı ayağında Zekeriya Öz önemli bir figür olarak parlatılıyordu.

Savcı Öz, Erdoğan’ın istihbarat polisleriyle işbirliği yaparak kumpas davaları başlatıyordu. İlki de 2007’deki Ergenekon kumpasıyda. Başbakan Erdoğan, Zekeriya Öz’ün altına kendisinin zırhlı otomobilini veriyor, “Yürü aslanım!” diyordu. CHP Lideri Baykal bu açık kumpası eleştirince de Başbakan Erdoğan, “Ergenekon’un savcısıyım!” diyerek kendisini Zekeriya Öz’ün arkasına koyuyordu.

Başta Taraf, Zaman, Star, Sabah, Yenişafak vb… olmak üzerek bütün iktidar gazeteleri ve televizyonları onun uydurduğu sahte belgeleri flaş flaş diye yayımlıyorlardı.

Cumhuriyet ve Aydınlık gazeteleri ile ODA TV’ye saldırıyordu bu kahraman savcı.

Askerlere darbe kumpasları yetmiyor bir de casusluk suçlamasıyla saldırılıyordu. Yetmiyor, ulusal planların olduğu Kozmik Oda’ya giriliyor, Türkiye’nin savaş planları bile çalınıp Yunanlılara satılıyordu..

Oyun büyük olduğundan Zekeriya Öz’ün yanına AKP yönetimi başka savcıları da eklemişti. Bunlardan birisi olan Osman Şanal, Erzurum’dan geliyor, Erzincan Başsavcısını makamında basıp Ergenekoncu diye gözaltına aldırıyordu. Şimdi hapishanede çile dolduruyor bu Osman…

Balyoz operasyonu geliyordu sonra…

Atatürkçülükle övünen Fenerbahçe’ye ve Aziz Yıldırım’a saldırı başlatılıyordu.

Şimdi bu kumpasların savcıları-yargıçları terör örgütü üyesi olmaktan içerideler.

Kim vatan demişse, kim Atatürk demişse, kim çağdaş Türkiye’den söz etmişse, kim Fethullah Gülen-Tayyip Erdoğan ittifakına söz söylemişse punduna getirilerek cezalandırılmak isteniyordu. Bunlara karşı çıkan, kumpası açıklayan bizim gibi gazeteci ve yazarlara davalar açılıyor, para ve hapis cezaları veriliyordu.

Savcı Zekeriya’ya başta AKP’den milletvekili yapılan Şamil Tayyar ile holding gazetelerinde sırayla yazı yazdırılan Nagehan Alçı ile kocası Rasim olağanüstü övgüler diziyorlardı. Fethullahçı Akın İpek’in televizyonundaki spor programında bile CIA-Fethullah-AKP damgalı bu kumpaslar övülüyordu.

Zekeriya Öz, AKP iktidarında artık “Heykeli dikilecek adam!” idi.

İŞBİRLİKÇİLER KAÇAR
Hatırlayın: Osmanlı toprakları ve İstanbul 1918 sonlarında işgal edildiğinde, Padişah Vahdettin İngilizlerle işbirliği yapıyordu. Hain Vahdettin, vatanı kurtarmaya çabalayan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kendi mahkemelerinde idama mahkum ettirmişti. Sonra bir İngiliz zırhlısına binerek ülkesinden kaçmıştı.

Onun gibilerin kaderiyle Zekeriya Öz gibilerin kaderi aynı olur. Bir de baktık ki o savcı toplamış bavulunu, Gürcistan üstünden dışarıya kaçmış.

O kahraman savcı, şimdi hain savcı, terörist savcı…

Dün onu övenler, bugün idam etmek havasındalar…

Sebebi ne?

Zekeriya Öz iktidara yaranmak için tarafsız savcılığı bıraktı; AKP’nin istediği siyasi operasyonları yürüttü de ondan.

O kaçtı ama öbür savcılar yakalanıp hapse atıldı. Onlarla iş tutan yargıçlar da FETÖ üyeliğinden suçlanıp cezalandırıldılar. O günlerin siyasileşen yargı üyeleri şimdi Silivri’de yatıyorlar. Çünkü, iktidar onları kullandı, sonra çöplüğe attı. Rezil oldular…

***

Bugün Türkiye’de çok az da olsa Zekeriya Öz’lüğe özenen savcılar var.

Birileri onların sırtını sıvazlıyor; onlara üstün mansıplar ayarlıyor.

İktidar değiştiğinde bu savcılar, cumhuriyetin savcılığını bırakıp AKP’nin savcılığına soyunmanın hesabını vermek zorunda kalacaklar.

O yüzden, bir büyükleri olarak bu savcıları şimdiden uyarıyorum: Bu anın siyasi gücüne yaranmak için Zekeriya Öz’lüğe özenmeyin. Hadi anayasanın size yüklediği görevi düşünmüyorsanız bari çocuklarınızın geleceğini düşünün.

Bu ülke yeni Zekeriya Öz’ler istemiyor…

İbret alın, tarihi tekerrür ettirmeyin!


AYASOFYACILARI COVİT ÇARPTI
Hani bunlar Allah’ın seçkin kulları idiler…

Hani bunların duaları kılıçtan keskindi.

Hani bunlar Ayasofya’yı ibadete açarak Allah’ı hoşnut eylemişlerdi.

Ama görüyorsunuz. Operasyonun bir numaralısı olan Diyanet İşleri Başkanı cübbeli Ali’yi Covit vurdu. Onun eline kılıç alarak Ayasofya minberinde Atatürk’e dolaylı yoldan lanet etmesinin cezasız kalmayacağını ilahi güç göstermiş oldu.

Sonra Ayasofya’ya imam atanan İngiltere eğitimli o adam… Öğrendik ki Covit ona da yapışmış. Laikliğe laf söylemesinin cezasını Tanrı böyle takdir etmiş.

Çekip gitmek zorunda kaldı Ayasofya’dan ensesi kalın militan…

Yaşam gösteriyor ki bunların duası da ibadeti de Allah katında kabul görmüyor. Şaibeli ağızdan çıkan yüz bin dua, tek doz aşı kadar işe yaramıyor.

Bakıyorum da Allah’tan korkmayanlar Covit’ten korkmaya başladılar. Bu bile olumlu bir gelişmedir.