Eğitim, temel bir haktır. Hepimizin bildiği gibi eğitim ilk önce ailede başlar, okulda ve sonrasında yaşam boyu devam eden toplumsallaşma ve özgürleşme sürecidir.

Düşmanı yurdumuzdan kovduğumuzda Milli Mücadele bitmiş şimdi ise ülkeyi kalkındırmak için yeni bir Milli Mücadele dönemi başlamıştı. Bu dönemin kahramanı Mustafa Kemal’in değimiyle öğretmenlerdi. 1922 yılında Bursa’da öğretmenlere şöyle seslenecekti.

“Ordularımızın kazandığı zafer, sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır. Gerçek zaferi bilgisizliği yenerek siz kazanacaksınız, koruyacaksınız. Çocuklarımızı ve geleceğimizi ellerinize teslim ediyoruz. Çünkü aklınıza ve vicdanınıza güveniyoruz.” demişti. Ama bu hiç kolay değildi. Ne yeterince okul ne de öğretmen vardı. Mustafa Kemal’in değimiyle Türkiye Cumhuriyeti “Yoksul köylü bir devletti.”

Yeni kurulan devlette elbirliği ile eğitim seferberliği başlamıştı. Bir ülkenin kalkınması ancak eğitimle olabilirdi. Okullar yapılıyor, yurt dışına okumaya öğrenciler gönderiliyor, yabancı kitaplar Türkçeye çevriliyordu. O dönemin gencecik ama bir o kadar hırslı, başarılı ve yenilikçi Milli Eğim Bakanı Mustafa Necati adeta kendini seferber ediyordu. Okullar yaptırıyor aynı zamanda da öğretmen okulları açıyordu. Ama bunların hiçbirisi yeterli gelmiyordu. O dönemde bütçesi kuruş kuruş hesaplanıyordu. Çok genç yaşta kaybettiğimiz Mustafa Necati sadece Türkiye için değil Mustafa Kemal içinde bir yıkım olmuştu.

1935 yılına gelindiğinde eğitimde ilerleme kaydedilmiş ama asla istenilen seviyeye ulaşılamamıştı. O dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan eğitimle ilgili yapılabilecekler konusunda Atatürk ile konuşurken “ para var ama çözüm yok” diyordu. O gün için yine çözüm Atatürk’ten geliyordu. Ordu da erlere eğitimi okuma yazma bilen çavuşlar ve onbaşılar veriyordu. Bundan yararlanmayı Saffet Arıkan’a teklif etti. Bu projenin başına da Gazi Eğitim Enstitüsünde el işi hocası olan İsmail Hakkı Tonguç getirildi. İsmail Hakkı Tonguç köyde eğitim konusunda araştırmalar ve çeviriler yapmıştı. Tonguç İlköğretim Genel Müdür Vekili olarak göreve başlatıldı.

İlk iş olarak orduda görev yapmış okuma yazma bilen onbaşı ve çavuşlar köylerinden çağrıldı. Eskişehir Çifteler’de 6 ay eğitim gördükten sonra köylerine eğitmen olarak gönderildiler. Bir yılın sonunda bu projenin sağlıklı yürüyemeyeceği anlaşıldı. Öğretmen yetiştirmek gerekiyordu.

1937 yılında İsmail Hakkı Tonguç, Eskişehir Çifteler de köy eğitmen okulunda Köy Enstitülerinin temelini atıyordu. O yıl öğretmen eğitimi için köylerden 40 erkek çocuk geldi. Birçoğunun üstü başı perişan durumdaydı. Halk yoksuldu ama çocukları okusun istiyordu. İlk iş olarak bu çocukların saç tıraşı yapıldı. Hepsinin saçı üç numara olmuştu. Ardından hepsine gri okul kıyafetleri verildi. Bu saatten sonra tüm çocuklar eşitti. Çocuklar bu okulda üç yıl boyunca yatılı kalacaklardı. Birçoğu hayatlarında demir kaşık ile okulda tanıştılar. Tahta kaşık dışında bir kaşık bilmiyorlardı. Çatal ise ilk kez gördükleri bir şeydi. O dönemde halkın %80’i köylerde yaşıyordu. Yedi kişiden bir kişi ancak okuma biliyordu. Cumhuriyetle beraber on iki yılda ancak bu noktaya gelinmişti.

Atatürk’ün vefatından sonra İsmet İnönü cumhurbaşkanı olmuş Celal Bayar’a hükümeti kurma görevi verilmişti. 28 Aralık 1938 yılında eğitim alanında ülkenin kaderini değiştiren Mustafa Necati’den sonra yenilikçi ve yaratıcı bir bakan olan Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı olmuştu.

Eğitimde çığır açan projesini gerçekleştirebilmek için ilk işi İsmail Hakkı Tonguç’u vekâleten yürüttüğü İlköğretim Genel Müdürlüğüne asaleten atamak oldu.

Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri Projesi 17 Nisan 1940 tarihinde TBMM’de 278 oyla kabul edildi. Ogün Kazım Karabekir bu proje karşı çıktı. Şehirli ile köylü arasında uçurum açılacak diyordu. Hasan Ali Yücel ise bu projenin köylüyü kalkındırmak için yapıldığını ve uçurum açılmasının aksine uçurumları yok edeceğini söylüyordu. Yıllardır kaderine terk edilmiş köylünün öğretmene ve okula ihtiyacı vardı. Özgün bir eğitim modeli olan Köy Enstitüleri “Eğitim içinde üretim, üretim içinde eğitim” yapacaklardı. Böylece köylü aydınlanacaktı. O gün oylamaya katılmayan milletvekilleri vardı. Bunlar köylünün aydınlanmasını istemiyorlardı. Ağalık sisteminin bozulmasın da rahatsızlardı. O gün oylamaya katılmayan milletvekillerin üçü daha sonra Demokrat Parti’yi kuracak olan Celal Bayar, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü’ydü. Yasa tasarısının geçmesinden sonra Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç’u okulların açılacakları yerleri belirlemesi için gönderdi. Daha öncesinde 4 tane olan öğretmen okullarına daha 17 tane daha eklenmesi kararı alındı. Toplamda 21 okul olacaktı.

Köy Enstitülerinin eğitim süresi beş yıldı. Bu beş yıl içerisinde;

· 114 Hafta kültür dersleri (%50)

· 58 Hafta ziraat dersleri ve uygulama çalışmaları (%25)

· 58 Hafta’da etkinlik dersleri ve çalışmaları (%25) yer alıyordu.

Öğrenciler burada eğitim görürken kendi okullarını kendileri yapıyor, kendi yiyeceklerini kendileri üretiyor, kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılıyordu. Sabah kalkar kalkmaz spor yapıyor bu daha çok halk oyunları oluyordu. Onlar sporunu yaparken o gün ekmek yapımından sorumlu arkadaşları da ekmekleri hazırlıyordu. Kahvaltıdan sonra serbest okuma saatleri vardı. Burada isteyen istediği kitabı okuyordu. Ama bir yıl içerisinde 25 klasik kitap bitirme zorunlulukları vardı. Serbest okuma saatinde isteyenler müzik çalışması da yapabiliyordu. O dönemde Aşık Veysel okulları gezerek öğrencilere müzik eğitimi veriyordu. Sonrasında dersler başlıyor derslerin ardından öğleden sonra ziraat ve etkinlik dersleri için öğrenciler gruplara ayrılıyordu. Okulun bulunduğu konuma göre meslek dallarında değişiklikler olabiliyordu. Nehir ve göl kıyısında olan okullar balıkçılığa ağırlık verirken, bazıları arıcılığa bazıları tarıma önem veriyordu. Okulda diğer önemli bir konuda dersler dışınca her öğrenciye bir zanaat kazandırma zorunluluğu idi. Bu;

Erkek öğrenciler için; Demircilik, yapıcılık ya da dülgerlik olurken

Kız öğrenciler için; Dikiş-nakış, örgü ve dokumacılık oluyordu.

Cumartesi günleri ise hak-hukuk-adalet ve eşiklik kavramını iliklerine kadar hissettikleri “Cumartesi Toplantıları” çok önemliydi. Tüm öğrenciler ve öğretmenler o haftayı değerlendirir, haksızlar karşısında ses yükseltir, kişilere savunma hakkı tanınırdı.

Beş yılın sonunda eğitimini bitirenler mezun olur köylerini kalkındırmaya giderlerdi. Okulu bitirip sınava giren ve kazanan öğrenciler Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsüne devam ederdi. Burada sekiz bölümden birini seçer üç yıl daha eğitim alırlardı. Okul bittikten sonra öğretmen olarak köylere giderlerdi. Gittikleri köylerde 20yıl kalma zorunlulukları vardı.

Tabi bu arada bu uyanıştan rahatsız olanlar çoktu. Özellikle aynı kampüste kadın- erkek eğitim yapılıyor olması dedikoduların baş nedeniydi. Bunun yanında sol görüşün ağırlık kazanıldığı düşünülüyor Sabahattin Ali’nin oraya gitmesinden büyük rahatsızlıklar duyuluyordu. O dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü valilere, kaymakamlara ve köylülere baskı yapıyor her köye bir okul yapılmasını istiyordu. Para yok diyenlere cami nasıl yapıldıysa okulda yapılacak deniyordu. Direnen valilerin ve kaymakamların adını ajanslarda okuyor halka onları şikâyet ediyordu. CHP’nin içinde de Köy Enstitülerine karşı kişiler vardı. Komünizm tartışması almış başını gidiyordu. 1946 da çok partili düzene geçilmiş ve seçimler yaklaşmıştı. İsmet İnönü’de bir seçim yapmak zorundaydı. Cumhuriyetin en büyük eseri dediği Köy Enstitüleri ona oy kaybettirecekti. O dönemin en popüler okulu olan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Müdürü Rauf İnan’ı okuldan bakanlığa müfettiş olarak alması tavizlerin başıydı. Oysa ki, bu konu açıldığında İsmail Hakkı Tonguç ona, “ Bir kez kelle verildi mi günün birinde sıra sizinkine gelir” demişti. Böylede oldu. 1946 seçimlerinde CHP çok oy kaybetmişti. Yeni kurulan hükümetin ilk işi Hasan Ali Yücel’i görevinden almak oldu. 21 Eylül’de de İsmail Hakkı Tonguç görevinden alındı. Ondan sonra zaten her şey sona adım adım yaklaşmaktı. O dönemin Milli Eğitim Bakanı Şemsettin Sürer’in talimatıyla, öğrencilerin yönetime katılmasına son verildi. Klasiklerin okunması yasaklandı. Serbest okuma saatleri ve Cumartesi Toplantıları kaldırıldı. Kız erkek öğrenciler birbirinden ayrıldı. Bunlar kaldırılınca Köy Enstitülerinden geriye ne kalıyordu ki?

Dönemin Başbakanı Recep Peker Hasaoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü benzer başka okullar var diye kapatırken CHP o dönem İlahiyat Fakültelerinin ve İmam Hatip Kurslarının açılmasına izin veriyordu. Buna rağmen 1950 seçimlerinde kaybetti. Artık iktidar Demokrat Partiydi. 1953 yılına gelindiğinde Köy Enstitüleri tamamen kapatıldı. 17.341 öğretmen yetiştiren Köy Enstitülerinin 13 yıllık serüveni, Cumhuriyetin eğitim rüyası sona ermişti.

Eğitim halkın uyanması demekti. Sevdası memleket olanlar eğitim için çırpınırken, memleketi değil de kendisini düşünenler tarafından eğitim katledilmişti. Bugün hala Köy Enstitüleri konuşuluyorsa çözüm orada aranıyorsa başta bu mücadeleyi başlatan Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’a ve beraberinde 17.341 öğrenciye saygı ve minnetle…