Ona devrim şehidi denildi. Cumhuriyet devriminin şehidi… Katledildiğinde daha 24 yaşında gencecik bir fidandı. Suçu Cumhuriyet’in öğretmeni ve askeri olmaktı.

Kubilay, Giritli bir ailenin çocuğu olarak 1906’da Adana Kozan’da doğdu. Baba adı Hüseyin, anne adı Zeynep’ti. Ona Mustafa Fehmi adını verdiler. Kubilay ise soyadları idi.

Mustafa Fehmi Kubilay askerlik görevini yapmak için 1930 yılında İzmir Menemen’de bulunuyordu. Asıl mesleği öğretmenlikti. Askerliğini asteğmen olarak yapıyordu.

23 Aralık 1930 sabahı Manisa’dan gelen dördü silahlı altı kişi bir camiden aldıkları yeşil sancağı sabah namazından sonra ilçe meydanına dikerek halkı ayaklanmaya çağırdı. Nakşibendi tarikatı üyesi olan bu kişilerin elebaşları Derviş Mehmet idi. Derviş Mehmet kendini mehdi olarak tanıttı. Bir süre sonra çevrelerinde gerici topluluklar toplandı. Halk galeyana getirilmeye çalışıldı. Arkalarında 70 bin kişilik halife ordusunun olduğunu söylediler.

Yeşil sanacağın çevresinde bağrışmaya başladılar. Tekbirler getirerek, topluca zikir çekerek eylemlerini sürdürdüler.

Cumhuriyet devrimlerine karşı sloganlar atmaya başladılar.

Şapka giyen kâfirdir!

Yakında yine şeriata dönülecek!

Hilafet geri gelecek!

Zaman ilerledikçe kalabalık artmayı sürdürdü.

Olayların ilçedeki askeri birlikte duyulması üzerine alay komutanı, yedek subay Kubilay’ı bir manga askerle birlikte olay yerine gönderdi. Kubilay askerlerin yanından ayrılarak tek başına eylemcileri arasına girdi ve teslim olmaya ikna etmeye çalıştı. Silahlı eylemcilerden biri ateş ederek Kubilay’ı yaraladı. Bunu gören askerler ateşle karşılık verdiler ancak tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri vardı. Elebaşı Derviş Mehmet, "Bana kurşun işlemiyor,” diyerek halkı kutsal bir görevi olduğuna, başka bir deyişle mehdi olduğuna ikna etmeye çalıştı.

Kubilay yaralı halde uzaklaşarak cami avlusuna sığındı ancak Derviş Mehmet ve arkadaşları peşinden geldiler. Derviş Mehmet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkardı ve Kubilay'ın başını bedeninden ayırdı. Evet, gerici Derviş Mehmet, Kubilay’ın boğazını Allah adına ve şeriat uğruna kesti.

Kesik başı yeşil bayrağın sopasına dikmeye çalıştılar ancak başaramadılar. Bunun üzerine kesik başı bayrağın sopasına iple bağladılar. Olay yerine sonradan gelen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaraladı ancak açılan ateş sonucu o da öldü. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu öldü.

Olay yerine gelen takviye birliklerin "Teslim ol!" çağrısına uymayan eylemciler ile askerler arasında çatışma çıktı. Göstericilerden Derviş Mehmet de dâhil bazıları öldü. Kaçmaya çalışan elebaşları ve eylemcilerin hepsi tutuklandı.

Kubilay ve iki bekçinin canice katledilmesi, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin 1925'teki Şeyh Said İsyanı'ndan sonra tanık olduğu en önemli olaylardan biridir. 31 Aralık 1930 günü Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931’den itibaren 1 ay süre ile Fahrettin Altay komutasında sıkıyönetim ilan edildi ve 1. Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Divanıharp kuruldu.

7 Ocak 1931'de bu kez İzmir'de yine Mustafa Kemal Paşa başkanlığında ikinci bir toplantı yapıldı. Olaya doğrudan veya dolaylı katılan 105 sanık; anayasayı cebren tağyir, eyleme iştirak ve azmettirme; Derviş Mehmet'in mehdilik iddiasıyla harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında hükümete haber vermeme veya tekkelerin seddinden sonra tarikat ayini icra ettikleri suçlamalarıyla 15 Ocak 1931'den itibaren Divanıharp'te yargılanmaya başlandı.

24 Ocak 1931 günü iddianame okundu ve 29 Ocak'ta mahkeme 36 (ölmüş olan bir sanık ile birlikte 37) kişinin idama mahkûm edilmesine, 40 kişinin sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmesine, 27 sanığın beraatine, 41 kişiye çeşitli hapis cezaları verilmesine hükmetti ve karar Meclis’in onayına sunuldu. İdam hükümlülerinin altısı küçük yaşta olduğundan cezaları ağır hapse çevrildi. TBMM Adalet Divanı ayrıca iki idamlığın cezasını iki yıl hapse çevirdi.

Öbür 28 idam mahkûmu, 3 Şubat 1931 gecesi Menemen'de idam edildi. Bazıları Kubilay'ın başının kesildiği yerde asıldı. Mahkûmlardan biri idam sehpasının önünden kaçtı. İki hafta sonra yakalandı ve ertesi gün idam edildi.

Menemen olayı ve Cumhuriyet’in üç yurttaşının vahşice katledilmesi gerici ihanetin cüretini göstermesi açısından gerçekten ibretliktir.

Şapka giymek kâfirlikmiş… Savundukları fesin ve sarığın İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını bile bilemeyecek denli cahil bir güruh bu gericiler. Fes 2. Mahmut döneminde Rumlardan alındı. İslam’la ve Türklükle bir ilgisi yok. Sarığa gelince… Yahu Ebu Cehil ve Ebu Leheb de sarık sarıyordu. Ebu Cehil de, Ebu Lehep de İslam düşmanı iki müşrikti. Sarık bir İslam giysisi değil müslümanı ve müşriği ile Arap giysisidir. İslam’ın bir giysisi yoktur. İslam giyinme konusunda yalnızca temizliğe ve genel ahlaka uygunluğu taban alır. Dolayısıyla sarığı İslam giysisi sanmak tam bir cahilliktir. Bu, Arapçayı Allah’ın dili sanmak gibi bir saçmalıktır.

Gelelim şapka konusuna…

Şapka bir Türk giysisidir. Kırgız Türkleri hala şapkaya benzer bir başlık takarlar. Bu, binlerce yıllık geçmişi olan bir Türk giysisidir.

Yakında yine şeriata dönülecekmiş…

Şeriat hukukuna göre halk halifenin yahut padişahın kulları diye niteleniyordu. Oysa Cumhuriyet, Allah’tan başkasına kul olunamayacağı ilkesine dayandı. Şeriata göre kadın ve erkek, mirasta, tanıklıkta, boşama eşit değildir. Çok eşlilik mümkündür. Kadının seçme ve seçilme hakkı yoktur. Yahu şeriatın nesini savunuyorsunuz?

Hilafet geri gelecekmiş…

Hilafet çoktan işlevini yitirmiş bir kurum olarak tarihe karışmıştı zaten. Ayrıca çoğunluğunu Arapların oluşturduğu Sünni İslam dünyasına göre halife olabilmek için Kureyş kabilesinden olma zorunluluğu vardı. Araplar Osmanlı halifesini zaten tanımıyordu. Türk’ten halife olmaz, diyorlardı. Böyleyken hala hilafeti savunmak düpedüz Türk milletine ihanettir.

Cumhuriyet devrimi Türk İslam tarihi açısından büyük bir olaydır. Bir sıçrayış, ileriye doğru eşsiz bir atılımdır. Bu devrime düşmanlık, karanlığı ve geri kalmayı savunmaktır. Bu, yozluktur, yobazlıktır. Bu, Müslüman milletimizin ilerlemesine engel olmak demektir.

Büyük Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen cumhuriyet devrimi gerçekte İslam’ın da yenilenmesi devinimidir. Bu devinim ulusumuz için büyük olanaklar yaratmış, çağdaşlığın ve ilerlemenin yolunu açmıştır. Cumhuriyet devrimi için büyük Atatürk’e ancak minnet duyulabilir. Mustafa Fehmi Kubilay ve iki bekçi yurttaşımız Cumhuriyet devrimi için can verip şehit olmuş kahramanlarımızdır. Kubilay, devrime bağlılığın ve onu koruma duyarlılığın etkileyici bir simgesi ve gönderden indirilemeyen bayrağıdır.

Sözlerimizi büyük Atatürk’ün Kubilay’ın şehit edilmesi üzerine Türk Silahlı Kuvvetlerine gönderdiği o iletiyle sona erdirelim:

“Menemen’de, yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek Subay Kubilay Bey’in görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilay Bey’in şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen’deki halktan kimilerinin alkışla onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve yurtseverler için utanılacak bir olaydır.

Yurdu savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde saygın bir konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur.

Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, yaşamsallığını tazelemiş ve güçlendirmiş olacaktır.”