Belli AKP iktidarı, ODA TV’yi yemek için kesin karar almış. Bunun için önce bu internet kanalının temel direkleri olan Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan’ı tutukladılar. Gerekçe de MİT sırrını açığa vurmak. Herkesin bildiği bir cenaze törenini haber yaptıkları için… Yanlarına haberi yapan Hülya Kılınç’ı eklediler.

Yetmedi; son zamanların başarılı gazetecisi Murat Ağırel’i bu çuvala tıktılar. O Murat ki Erdoğan iktidarlarının desteklediği yobaz tarikat örgütlerinin ülkenin kaynaklarını nasıl yağmaladığını gösteriyordu.

Şimdi de ODA TV’nin Ankara Temsilcisi Müyesser Yıldız’ı gözaltına aldılar. Müyesser çok başarılı haber yorumları ile Erdoğan’ın askeri-polis bağlantılarının hatalarını gösteriyordu. Bu yüzden de suçu çok büyüktü. FETÖ taktiği ile susturulması gerekiyordu.

Yanına bir de TELE 1 TV’nin Ankara Temsilcisi İsmail Dükel’i kattılar.

Böylece ODA TV’ye darbe kuvvetlendirilirken TELE 1 de iyice kuşatılmış oldu.

O TELE 1, haber ve yorumları ile AKP iktidarını çok rahatsız eden bir kanal. Susturulması için RTÜK kullanıldı, kullanılıyor. Düşünün ki daha bir cümleyi doğru düzgün yazmayı beceremeyen birisini, AKP Lideri Erdoğan bu etkili kuruluşun başına getirdi. O da partizanlıkta sınır tanımıyor. Aşağıya yerleştirdikleri kendi adamlarına rapor yazdırtıp toplantılarda bunu cezaya çeviriyorlar. Ve Tele 1’i, Halk TV’yi mali yönden çökertmek için her şeyi yapıyorlar.

Bu para cezaları yetmeyince de FETÖ vari operasyonlar devreye sokuluyor. Kaçak Savcı Zekeriya Öz’ü taklit etmeye çalışan bazı savcılar veriyor emri, gazeteciler apar topar gözaltına alınıyor.

Daha önce de yazdım ya: CIA yetiştirmesi FETÖ’cü Savcı Öz gitti ama gölgesi adliye saraylarımızın (!) koridorlarında dolaşıyor.

Sebep belli… Bir zamanlar oyu yüzde 49’lara vuran AKP, şimdilerde yüzde 30’lara düşmüş durumda. 2023 seçimlerinde AKP-MHP Cumhurcularının yüzde 51’i bulmaları mümkün değil.

Öyleyse Türkiye adım adım otoriter rejim gölgesine sokulmalı; itiraz edenin kellesi vurulmalı.

Türkiye’de kimin darbeci olduğunu anlamak isteyenler; basın üstünde sallanan iktidar kılıcına baksınlar, gerçeği görebilirler.

TÜRKİYE NASIL BATTI?
Devleti, kendine yeten bir Türkiye olarak teslim alan Erdoğan, onu bugün borçla yaşayan, dışa bağımlı bir yarı sömürge durumuna düşürdü. Cumhuriyet rejimi 80 yılda 129 milyar dolar borçlanmışken onlar 16 senede 450 milyar dolar borçlandılar.

Buna ek olarak Cumhuriyet rejiminin kurduğu fabrikaları, limanları, kamu kuruluşlarını haraç mezat satarak elde ettikleri 65 milyar doları da yediler. Yetmedi; işsizlik fonunda toplanan ve işçilerin hakkı olan 138 milyar liranın sadece 8 milyarını onlara ayırdılar; geri kalanı iktidarın emrine verildi.

Yetmedi, Merkez Bankası’nın kaynaklarını yediler.

Yine de yetmiyor…

Salgın krizi çıkınca bunu bile kendi yandaşlarını beslemek için bir araca çevirdiler. Kredileri betonculara akıtacak bir para politikası izliyorlar.

TEK ÖRNEK YETER
AKP Lideri Erdoğan’ın ballandıra ballandıra anlattığı şehir hastanelerinin altında yatan vurguna bir bakın; neden böyle borca batırıldığımızı anlarsınız.

Sağlık Bakanlığı'nın 2020 yılı bütçe yasa teklifinde yer alan resmi verilere göre, var olan 10 şehir hastanesine, 2018 yılında 1 milyar 152 milyon 600 bin lirası kira, 1 milyar 48 milyon lirası da hizmet bedeli olmak üzere toplam 2 milyar 200 milyon 600 bin lira net ödeme yapıldı.

Hastanelerin maliyeti yaklaşık 1 milyar lira… Bu paralar tam 25 yıl ödenecek… Kaba taslak cebimizden çıkacak para 50 milyar TL’yi geçecek. Bu da 50 şehir hastanesi demek. Yani 10 şehir hastanesi, bize 50 hastane yerine kakalanmış oluyor. Buna da AKP Lideri Erdoğan, “Cebimizden 5 kuruş çıkmayacak!” diyor. Doğru çıkan beş kuruş değil en az 50 milyar TL…

İş burada da bitmiyor. Erdoğan başta kalırsa şehir hastanelerinin sayısı 25’i bulacak… Yani bugünkü hesapla her yıl 50-60 milyar lira cebimizden gidecek…

Kime gidecek peki?

Sayın Erdoğan’ın çok sevdiği o müteahhitlere gidecek…

Bu şehir hastanesi sevdası boşuna mı sanıyorsunuz?

DEVLET NEDEN YAPMIYOR?
Şu hastalık döneminde, kısa sürede devlet iki hastaneyi hizmete soktu. Birisini, 8 milyar dolarlık kıymeti olan Atatürk Havalimanı pistlerini kırarak yaptılar… Atatürk adını battal edip orayı rant alanına çevirmek için…

İkincisi de Ümraniye tarafına kuruldu. Kısa sürede yapılan ve devleti 25 yıl müteahhitlere haraç ödemeye mecbur bırakmayan bu iki hastane bize neyi gösterdi?

Devlet isterse en kısa sürede en iyi hastaneyi yapabilir. Hem de çok ucuza yapar ve devleti de birilerine borçlandırmaz.

İşte bu olmadı. Bu yüzden AKP Lideri Erdoğan, şehir hastaneleri yapmaya devam edeceğiz, dedi.

Eğer bu iktidar başımızda kalırsa daha çok yolunacağız ve daha çok fakirleşeceğiz…

Bunu artık AKP’yi oy veren vatandaşlarımız da görmeye başladılar. Oylarının yüzde 30’u bu yüzden kaçtı gitti. Ayasofya işi boşuna mı hortlatıldı sanıyorsunuz? 18 senedir bu konuyu gündeme getirmeyen AKP yönetimi niçin birdenbire Ayasofyacı oldu?

Bekleyin buna benzer nice operasyonlar göreceğiz…

Maksat ekonomi konuşulmasın, halk uyanmasın…