Gezi boyunca köklerine âşık derecesinde bağlı olduğunu gözlemlediğim Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç ile kardeş belediye olarak seçtiği belediyelerden Tunceli’nin Pülümür ve Ovacık’ı ziyaretimizin ikinci günündeyiz.

Germike Hotel’deki sabah kahvaltısının ardından yüksek yüksek tepelerin üzerine kondurulan kalekolların eşliğinde Kırmızı Köprü’ye doğru ilerliyoruz. Sarp kayaların arasından bir yılan gibi kıvrılan virajlı yolları tek tek geçiyoruz. Sonbaharın gelişiyle vadilerden dağların yamaçlarına doğru yansıyan sarı, kırmızı, turuncu ve yeşilin bu coğrafyada yaşanan acılara tanıklığının verdiği mahcubiyetine tanıklık ediyoruz. Gök kubbeye doğru yükselen dağların grimsi, küle dönmüş solgun yüzleri gibi…

Kırmızı köprüyü geçip Salördek Aşevi’ne geliyoruz. Salördek’te her yıl geleneksel olarak düzenlenen doğa gezisi için hazırlıklar yapılıyor. Bizim dışımızda civar il – ilçe ve köylerden gelen kalabalık bir kitleye rastlıyoruz.

Aşevinin önünde kurulan masaların üzerindeki tepsilerde hazırlanan lokmalar Alevi dedesinin duaları sonrası pay edildikten sonra dağıtılmaya başlıyor…

Lokma dağıtımının ardından Pülümür ilçesine bağlı olan Salördek ile Nazimiye köyleri arasında kalan bölgedeki ormanlarda bulunan kavak, meşe, çınar ağaçlarının arasındaki toprak yollardan ilerlerken sonbaharla birlikte gelen doğal güzellikler arasında insan büyüleniyor. Virajlı ve inişli çıkışlı yolun sonunda bulunan, yaklaşık 20 metre kadar da yüksekliği olan Kadısırtı Şelalesi’ne geliyoruz. Burada bol bol fotoğraf çektikten sonra dönüş yoluna geçiyoruz.

Kırmızı Köprü’de Erdal Erzincan’ın bağlama atölyesinin dinletisinden sonra Nazım ve Şükrü hocaların yol güzergâhında aynı zamanda bilgilendiren hoş sohbetleri arasında geldiğimizin bile farkına varmadan kendimizi Tunceli merkezde bulduk. Önce konaklayacağımız Grand Şaraoğlu Otel’e yerleşiyoruz. Şehir merkezinde bulunan otelden Munzur’un görkemli akışı ise görülmeye değer.

Ovacık’ın kuzeyinden Munzur Dağları’nın üzerindeki Ziyaret Tepesi’nin eteklerinden doğan ve merkez ilçede Pülümür Çayı ile birleşerek Keban Baraj Gölü'ne dökülen Munzur Suyu, il sınırları içerisinde çok uzun bir yol kat eder. Çok sayıda dere ile beslenen Munzur’un, 1937- 1938 yıllarında askeri operasyonlarla yaşanan vahşetin sonrasında yerel halkın anlatımlarıyla günlerce kan kırmızı aktığı söylenir.

Ermeni Tarihçi Aziz Petere'e göre Dersim; aşağıda Arion Irmağı yani bugünkü Kahta Çayı, yukarıda Gümüşhane Şiran Dağları, batıda Sivas'ın Gürün ilçesi ve doğuda Varto arasında kalan yüksek dağların içinde kalan bölgedir. Anadolu Aleviliğinin en önemli merkezi sayılan ve 12 Alevi Ocağı'nın da doğduğu yer olan Dersim'in neredeyse her köyünde kutsal bir mekân, kutsal bir yeryüzü şekli, kutsal bir cisim yöre halkının diliyle jiar ve diyarlar bulunur.

Otelin terasından baktığınızda Dersim – Tunceli’yi dağların bir kale gibi çevrelediğini görürsünüz. Bir de yakın tarihimizde Dersim tepelerine kurulan kalekolları…

munzur

Serinin ilk yazısını (Maltepe'den Mamekiye'ye yolculuk) okumak için tıklayın...