Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta söze şöyle başlar:

“1919 yılı Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüm: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, ağır şartları olan bir ateşkes antlaşması imzalanmış. Dünya Savaşı’nın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve fakir bir durumda. Ulusu ve ülkeyi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatlarının derdine düşerek, ülkeden kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca padişahın buyruğuna bağlı ve onunla beraber kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silahları, cephanesi alınmış ve alınmakta…”

İşgal yıllarında Anadolu’nun bazı bölgelerinde askerler silahlarını teslim etmemiş ve halkla birlikte direnişe devam etmekteydi. Padişah Vahdettin de Mustafa Kemal’i var olan orduları dağıtması, askerin ve halkın elinde olan silahları toplaması ve işgale karşı olan bu direnişleri bastırması için Samsun’a görevlendirmişti.

14 Mayıs 1919’da Sadrazam Damat Ferit Paşa, Mustafa Kemal’le son bir görüşme yaptı. O görüşmede Cevat Çobanlı Paşa da vardı. Damat Ferit devamlı olarak işgal devletlerinin isteği doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini söylüyordu. Mustafa Kemal ise yalnızca dinliyordu. Görüşme sona erip, Damat Ferit’in yanından ayrıldıktan sonra Cevat Paşa ve Mustafa Kemal arasında şu konuşma geçti:

Cevat Paşa, “Bir şey mi yapacaksın Kemal?”

Mustafa Kemal, “Evet Paşam, bir şey yapacağım!”

Cevat Paşa, “Allah muvaffak etsin.”

Mustafa Kemal, “Mutlaka muvaffak olacağız.”

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal vatanın kurtuluşunu kafasında şekillendirmiş ve çok nettir.

15 Mayıs 1919’da Yıldız Sarayı’nda Padişah Vahdettin ile de görüşen Mustafa Kemal’e padişahın talebi, bir an önce halkın direnişini bastırması ve karışıklıkların önüne geçmesi yönündeydi. Padişahın ve sadrazamın devletin kurtuluşundan anladıkları şey: Sarayın, saltanatın ve hilafetin kurtuluşuydu. Bunun da işgal devletlerinin her istediklerini yaparak mümkün olacağını düşünüyorlardı. Hain Padişah Vahdettin ve onun işbirlikçi sadrazamı Damat Ferit bunları düşünürken, 15 Mayıs’ta İzmir’e giren Yunan orduları her yeri talan edip, şehri işgal ediyordu. Bununla da yetinmeyip işgale karşı duran ve ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin’i linç ederek Türk halkına göz dağı veriyordu. Vatan her yerinden parçalanıyordu. Deyim yerindeyse “Anadolu kan ağlıyordu”, ama buna dur diyecek ne padişah ne de sadrazam vardı.

15 Mayıs akşamı Mustafa Kemal, annesi Zübeyde Hanım ve kardeşi Makbule ile son akşam yemeğini yemişti. Kafasındaki düşünceleri annesiyle paylaştığı sırada Zübeyde Hanım daha fazla dayanamayarak bayılmıştı. Sabaha karşı kendine gelen Zübeyde Hanım oğlunun başına gelebileceklerden korksa da, asker annesi olmasının verdiği gururla, oğlunu dualarla Anadolu’ya uğurlamıştı.

16 Mayıs sabahı Saadettin Ferit Talay, “Merkez Bankası Müdürlerinden Berç Keresteciyan’dan aldığım bir bilgiye göre seni Samsun’a götürecek gemi Karadeniz’de bir İngiliz muhribi tarafından batırılacak!” diyerek Mustafa Kemal’i uyardı. Hemen ardından Rauf Orbay ve bir kurmay subay da bineceği geminin batırılacağı haberini verdiler. Mustafa Kemal ise bu istihbaratlara rağmen tereddüt dahi etmeden evden çıkıp otomobiline binerek Galata Rıhtımı’na gelmişti. Arkadaşları onun yola çıkmayacağını sanarak büyük bir yanılgıya düşmüşlerdi. Onların bilmedikleri şey: O saatten sonra İstanbul’da kalmak, Anadolu’ya geçmemek, düşüncelerini hayata geçirememek Mustafa Kemal için ölümle denkti.

16 Mayıs günü Bandırma Vapuru ile Samsun’a hareket eden Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Dolmabahçe önünde bekleyen İngiliz subayları durdurdu. Geminin her yerinde silah ve cephane arayan subayları gören Mustafa Kemal arkadaşlarına dönerek: “Bu sersem adamlar işte böyle… Yalnız demire ve silah gücüne dayanırlar. Biz silah ve cephane değil, ülkü, inanç dolu kafa götürüyoruz” demiştir. Karadeniz sahilini takip ederek yola devam eden Bandırma Vapuru’nun rotasını da Mustafa Kemal belirlemiştir. Birçok tehlike atlattıktan sonra nihayet 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun Limanı’na ulaşmışlardır. Vatanın düşman işgalinden kurtulmasının ve milli egemenliğin temellerinin atılmasının ilk günüdür 19 Mayıs 1919. Atatürk Samsun’a çıkarak, Türk milletini bir değil iki kez kurtarmıştır.

Emperyalist güçlere karşı tam bağımsızlık,

Saraya ve hain padişaha karşı halk egemenliği.

İlerleyen yıllarda Atatürk’e doğum günü sorulduğunda verdiği cevap 19 Mayıs olmuştur. O dünyaya gözlerini açtığı günü değil, Türk milletinin yeniden doğduğu günü doğum günü olarak kabul etmiştir.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki dönüm noktalarından biri olan 19 Mayıs, ne zaman bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır?

İlk defa 24 Mayıs 1935’te Beşiktaş’ın girişimleriyle “Atatürk Spor Günü” adıyla, Fenerbahçe ve Galatasaray sporcularının da katılımıyla kutlandı. Bu etkinliğin amacı Türk gençliğinin Atatürk’e olan minnet ve sevgilerini gösterebilmeleriydi. Bu etkinlikten birkaç yıl sonra 20 Haziran 1938 tarihinde “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki 2739 Sayılı Kanuna Ek Kanun” olarak, “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kabul edildi. 1981 yılında gelindiğinde ise çıkarılan 2429 sayılı kanun ile bayramın adı, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirildi.

Her yıl 19 Mayıs’ta Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde meydanlarda, stadyumlarda büyük bir coşkuyla kutladığımız bayramımızı, bu sene tüm dünyayı saran korona virüs salgını nedeniyle maalesef evlerimizde kutlamak zorunda kalacağız. Evlerimizde olsak da tıpkı 23 Nisan gününde olduğu gibi, yine balkonlarımızda İstiklal Marşı’mızı coşkuyla okuyarak seslerimizi Ata’mıza duyuracağız. Ona olan minnetimizi, sevgimizi, bağlılığımızı bir kez daha sunacağız.

19 Mayıs 1919… Türk milletinin yeniden doğuşu. Tam bağımsızlık, milli egemenlik ve 19 Mayıs ruhunu her daim yüreklerimizde taşıyacağımız nice Mayıslara… “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı”mız milletçe kutlu olsun.