Ali Rıza Aydın 

Siyasi partilerin programları genellikle okunmaz ya da yüzeysel bakılır. Kurulu 123 siyasi parti olmasının durumu zorlaştırdığı düşüncesi de bu genel ilgisizliğin gerekçesi için yetersiz kalır. Okuma bir yana, analiz yapılarak, sınıfsallıkla değerlendirmeyse düşük orandadır. Kimi temel konulara bakış o siyasi partinin ideolojik, siyasal, sosyal ve ekonomik durumunu da verir. Eğitim bu konulardan biri. 

Örneğin İyi Parti Programına bakıldığında eğitimden hareketle genel bir değerlendirmeye ulaşmak olası. Eğitime geçiştirilmeden yer verilmiş ama ana eksen de “özel eğitim” yer alıyor ki programın genelinde de piyasa, özel sektör, özelleştirme ağırlıklı. Özel öğretim kurumlarının özel önemle esas alınması, devletçe yapılan eğitimin tali olmaya itilmesi; “Özel Öğretim Kurumlarının uyguladığı ve başarısı kanıtlanmış eğitim programlarının, pilot okullarla başlayarak yeterli altyapıya sahip devlet okullarında da uygulanması sağlanacaktır” sözcükleriyle gayet net anlatılıyor. Ayrıca devletten özele yayılan “müfredat” konusunun da özele aktarılması, özelden yayılması söz konusu. Bu durum, “Özel okulların müfredat geliştirmede önleri açılacak ve eğitim kalitesi açısından daha rekabetçi yaklaşımları desteklenecektir” denilerek ihmal edilmemiş.

Burada, programda da dikkati çeken yaklaşımla “özel”i kısaca açmak gerekiyor. Birincisi, devletin, kamunun olmayan, sermayeyi, piyasayı esas alan özel kastediliyor; buna paralı eğitim de diyoruz. Kâr amacı gütmeme gibi mütevazilikler piyasadan kurtuluş olmaz. Özel eğitimin devlete değil, devletin özele uyarlanması, sömürücü düzenin eğitim politikaları yanında iki önemli konuyu daha devreye sokuyor: dinsellik ve milliyetçilik ki her iki konu da toplumculuğun ayrımcı, kapitalizmin de uyumlaştırıcı unsurları…

Meslek liselerine önem verilen programda İmam Hatip Liselerine bu kapsamda özel önem verilirken,  laiklik ne program bütününde ne de eğitimde yer alıyor. Eğitimle koşut kültürde de tasavvuf, “Türk İslam dini algısı”nın “estetik kültürel dili olarak” kabul ediliyor. Bu aynı zamanda eğitimin de dili ve özü olacak gözüküyor. Din hizmetlerinde de ana başlık İslam. Çocukların eğitiminde “İslam’ın güzel ahlak anlayışı ile sevgi, şefkat ve merhamet tarafının öne çıkarılması, dini konulardaki yayınların gerçek İslam’a uygun ve şiddet/terörden uzak olması, dini alanda toplumdaki farklı meşrep ve anlayışlara ayrımcılık yapılmaması” esası önemle vurgulanıyor. Azınlıklar geçiştiriliyor; bunun dışında başka dinler ya da inanmayanlar devrede yok. Yani cumhuriyet dedikleri, içinde “laiklik” niteliği olmayan bir cumhuriyet. AKP’nin de benimsediği, neoliberal dönemin din özgürlüğü, İslam dini özgürlüğü olarak yerini alıyor.

“Türk İslam dini”ni esas alan eğitimin bilimselliği biçimselde kalırken, hatta bilimsellik dinselliğe teslim edilirken, bir başka alana da daha geniş yol açılıyor: Sermayeyle içli dışlı tarikat ve cemaatler eğitimle de içli dışlı olacak. Buna “medrese düzeninin” çağa uyarlanmış hali diyebiliriz ki yakın örneğini parlamentodan bir ret oyu dahi almadan geçen “diyanet akademisi”nde gördük. 

Anayasanın koruması altına olan “Eğitim Birliği” Kanununu, laik hukuk devletini ve cumhuriyetin laiklik ilkesin devre dışı bırakmasıyla birlikte, özünde sermayenin kendi aklına uygun genç beyinleri seçip alacağı, geride kalan çoğunluğun yani emekçi halkın genç beyinleriniyse “Türk İslam” anlayışıyla düzenle uyumlaştıracağı bir eğitim açık seçik yer alıyor programda. Millet İttifakını “mevcudu yıkma” ve “güçlü parlamenter rejimi getirme” başlıklarıyla okuyup önemseyenlere, asıl önemsemesi gerekenlerin neler olduğunu unutturan program, emekçi halkın sömürüye karşı gerçek mücadelesini ve sınıfsallığı da perdesinin arkasına saklama peşinde. 


*Bu yazı, Toplumsal gazetesinin 32'inci sayısında yayımlanmıştır.