Önceleri ayda, haftada bir patlayan yönetim krizi niteliğindeki olaylar artık hergün, hatta bazen günde birkaç kez ortaya dökülüyor. Son günlerde ortaya çıkan olayların sıklıkları ve niteliklerine baktığımızda, benzer krizlerin artarak devam edeceğini söylemek yanıltıcı olmaz.

Son günlerdeki bazı gelişmeleri kısaca hatırlayalım:

* Önceki haftada “128 milyar nerede” diye soran afişlere devletin savcısıyla, valisiyle ve özel harekât polisiyle müdahale gayretlerini izledik.

* Aynı günlerde AKP’li belediyelerin vizesiz gri hizmet pasaportları ile yurt dışına kaçak göçmen taşınmasına aracılık ettikleri sansasyonu patladı.

* Ardından Ticaret Bakanının kendi bakanlığına (üstelik fahiş fiyatla) mal sattığını öğrendik.

* Sonra, İstanbul Belediyesinin Adalar’dan toplu satın alıp çeşitli Belediyelere koşullu hibe ettiği atların kayıp olduğu haberleri geldi.

* Pandemi yasakları sürerken yine bir nurcu cemaat liderinin lebalep cenazesinde devlet erkânı boy gösterdi. 23 Nisan törenleri yasaklanırken aynı gün toplu Cuma namazları serbest bırakıldı.

* Yüzbinlerin işlem yaptığı bir dijital-kripto para platformu kurucusunun müşterilerini 2 milyar dolar tokatlayarak Arnavutluk'a kaçtığı öğrenildi.

Krizlerin Örtülmesi İçin Baskı Daha da Artacak
Ülke yönetiminin her alanda tel tel dökülmesi iyice görünür hale geldi. Her birisi ayrı vahim bu olayların sıklaşarak artması rastlantı olarak açıklanabilir mi? Yönetenlerin bu gidişatı, ya da en azından görünümü düzeltme kapasitesi var mı acaba?

Yakın gelecekte işsizliğin ve yoksulluğun düşmesi, pandemi sorununun giderilmesi, uluslararası ilişkilerin ve itibarın toparlanması mümkün mü? Bu tür pozitif beklentiler hem toplumda hem de iktidarda iyice tükendi. Bu sebeplerden iktidar bu kadar sıkışmışken muhalefet, sivil toplum, sosyal ve yaygın medya belli ki baskılardan çekinip susup oturmayacak.

İktidarın yaşanan ve yaşanacak benzer ekonomik ve sosyal krizleri önleme potansiyeli, manevra kabiliyeti kalmadığı da görülüyor. Bu durumda iktidar tüm çabasını (hep olduğu gibi) bu krizlerin iktidara vereceği zararları giderme yönünde kullanacaktır.

Artık öyle bir şeyler yapmalılar ki, bu tür olaylar üst üste ortaya çıkmaya devam etse de basın ve muhalefet bunların üzerine gidemesin ve hesap sorulamasın! Yönetim bürokrasisinin tüm dökülmelerinin yaratacağı enkazın görünürlüğünün azaltması gerekiyor. İktidar bunu sağlamak için baskı ve despotizmi birkaç tık daha artırmak dışında seçenek göremiyor. Nitekim bu öngörümüzü Erdoğan 21 Nisan günü konuşmasında (128 miyar dolarının ne yapıldığı ile ilgili açıklamasında) doğruladı.

Erdoğan “Ortada bu ülkeye ve millete yönelik aleni bir ihanet, aleni bir saldırı, aleni bir hançerleme vardır. Bu izahlarımıza rağmen hâlâ aynı teraneleri tekrar eden hiç kimseyi masum kabul etmeyeceğizdedi. Merkez bankası döviz rezervlerinin eksi 50-60 milyar dolar seviyelerine inmiş olmasının sebeplerini hala sorgulamaya devam edenleri masum görmeyeceklerini, yani suçlu muamelesi yapacaklarını açıktan ortaya koydu. Bu konularda hala ikna olmayanlara yönelik adli soruşturmaların işaretini verdi.

Kamu Bürokrasisinde Kalite Kaybı ve Sonuçları
Tüm saydığımız olaylar tek tek ele alınıp bakıldığında hepsinde belirgin ortak yönler net şekilde görülmektedir. Devlet ve bürokrasinin işleyişinde hataları gören ve bunların sonuçlarını öngörerek tedbir alabilecek bürokrat kalmadı. Siyasal karar mercilerini uyaracak nitelikli kamu idaresi kadrolarının yok edilmesinin sonuçlarını yaşıyoruz.

Ülkede hukuk ve devlet aygıtı düzgün işlemediği gibi etik, ahlak gibi insani ve vicdani kavramların da değerlerini yitirdiği zaten biliniyordu. Devletin her kademesinde yetersizlik, beceriksizlik, iş bilmezlik dikkat çekici düzeydedir. Bunlara bir de cezasızlık algısını eklediğinizde, buralara nasıl geldiğimiz daha iyi anlaşılacaktır.

Bürokratik kadrolar partizan ama kapasitesiz, ‘emriniz olur’cu ama vizyonsuz yöneticilerle doldurulunca bu sonuçlar zaten kaçınılmazdır. Ne yaptığını bilmeyen, bilme kapasiteleri de olmayan vasat altı idareciler, yaptıkları hukuksuz işlemlerin olası sonuçlarını da zaten öngöremezler.

Arkalarına aldıkları siyasi güç ile pervasızlaşan, özenle seçilmiş liyakatsiz kadrolar idari ve yargısal yaptırımlardan niye çekinsinler ki? İktidara destek mahiyetindeki tüm hukuksuz icraatların cezasızlığı bu kadar ispatlı iken, “hak-hukuk” gibi ayak bağı (ve demode) kriterlere ve taleplere niye aldırış etsinler ki?

Yöneticiler Hukuka Bağlı Hissetselerdi Bunlar Olur muydu?
Adli ve idari kadroların liyakatsizliği, vizyon eksikliği, iş bilmezliği bir gerçeklik olarak kabul edilse dahi, işlerin bu kadar kötüye gitmesi yine de bir ölçüde engellenebilirdi. Bu mevcut niteliksiz kadrolar sadece ‘kitabi’ görev yapsalar yeterliydi. Bu yöneticiler (tüm yetersizliklerine rağmen) anayasaya ve mevzuata uymakta ısrar etseler, yıkım bu kadar büyük olmayabilirdi. “Bu dönem biter, hukuk işlerse bunların hesabını bize sorarlar” diye düşünerek görev yapsalardı şunlar olurdu:

* Bakanlık bürokrasisi kendi bakanlıklarına mal satmak isteyen bakanlarına “efendim bu durum hem Kamu İhale Yasasına göre suç, hem de genel teamüllere aykırıdır. Bu satış ortaya çıkarsa sıkıntı yaşarız” derdi. Böylece bakan kendi bakanlığına (üstelik fahiş fiyata) mal satamaz, böylece görevden alınmaz, yüzsüzlüğün yolsuzluğu da aştığı bu rezillik yaşanmazdı.

* Belediye yöneticileri vizesiz hizmet pasaportları ile Avrupa’ya toplu insan kaçırma işlerine girişemezler, valiler ve yardımcıları da o pasaportları imzalamazlardı. Böylece dünyada ülkemizin ve pasaportumuzun itibarı böylesi zedelenmezdi. Konu sadece AKP’li belediyeler üzerinde kalmasın diye İçişleri Bakanlığının biçare şekilde muhalif belediyelerden de örnek bulma çabalarına gerek kalmazdı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan da "burayı yaşanmaz bulup yurtdışına gitmeye çalışanların bilet paralarını verip göndermek lazım. Çünkü bunlar ülkemize yük" deme gereği duymazdı.

* “128 milyar dolar nerede?” yazan pankartların toplatılması için Savcılar, Emniyet Müdürleri, Valiler hukuka tamamen aykırı o yasaklama emirlerini imzalamazlardı. Böylece kamu yönetimi tarihimize o ibretlik vesikalar bırakılmaz, yer yer komik görüntüler oluşturan o müdahaleler olmazdı. Ayrıca bu konu tüm toplumda bu kadar karşılık bulmaz, Cumhurbaşkanı da o uzun açıklamayı yapmak zorunda kalmazdı. Diğer muhalif çıkışlar gibi bu konu da daha kısa sürede unutulur giderdi.

* Belediye yöneticileri koşullu hibe olarak alınan atları kafalarına göre satıp-savıp paralarını iç edemezlerdi. Böylece Belediye Başkanı partisi MHP’den istifa etmek zorunda kalmaz, bu utanç durumu yaşanmazdı.

* Tarım üretimi devlet planlaması ile daha rasyonel düzenlenirdi. Plansız üretim sebebiyle üreticinin elinde kalıp çürümeye terk edilen patates soğan gibi ürünler olmazdı. Halka dağıtım olacaksa vali ve kaymakamlarla devlet töreni ve şovu yapılmazdı. Ayrıca dağıtımlarda yaşanan izdihamlarla, halkın düştüğü yokluk ve sefalet bu denli görünür hale getirilmezdi.

* Pandemi yasakları sürerken lebalep AKP kongreleri ve ardından devlet erkânının da içinde olduğu lebalep nurcu cemaat lideri cenaze görüntüleri verilmezdi. Devlet aldığı kararlara önce kendisi uyardı ve nüfus başına düşen vaka sayılarında tüm dünyada açık ara en birinci olmazdık. Ayrıca geldiğimiz vahim durumun asıl sebebinin yönetim ciddiyetsizliği olduğu bu kadar açık lanse edilmezdi.

* Thodex isimli dijital platformunun tıfıl kurucusu yüz binlerce kişiyi 2 milyar dolar kadar tokatlayarak yurt dışına kaçamazdı. Kolay ve emeksiz para kazanmak bu denli idealize edilmezdi, kaçak tosuncuğun İçişleri ve Dışişleri bakanları ile fotoğraflarını medyada görmezdik.

* Devlet bürokrasisi işini iyi yapsa, yolsuzluklar ve hukuksuzluk böylesi sıradanlaşmasa ve cezasızlık algısı bu denli pekişmiş olmasa, bu pervasızlıklar da bu kadar sık sergilenemezdi. İktidar olanaklarından nemalanma telaşı bu denli yaygınlaşmaz ve ‘batan gemiden mal kapma’ görünümü bu kadar net verilmezdi.

***

İktidar yaşanan tüm krizlerde, sorunların sebep ve sonuçlarına eğilip bu sorunların bir daha yaşanmaması yönünde çaba sarf etmiyor. Sadece krizler patladığında bu sorunların kendilerine vereceği zararları önlemeye ağırlık veriyorlar. Üst üste yaşanan (ve şimdilik ifşa olan) bu dökülmelere bakıp, bunlardan şu önemli dersleri umarız çıkarabilirler:

Demek ki neymiş; birincisi, hukuk, etik ve vicdan bir yana konularak, üstelik kapasitesiz ve liyakatsiz yönetim kadroları ile doğru işler yapılamazmış! İkincisi, bu vizyonsuz kadrolar ile iktidarın ömrünü uzatmak mümkün olmayacağı gibi, foyaların dökülmesi daha da hızlanırmış!